NEPAL - KATHMANDU

 Eylül 2016


Bu yıl ilk seyahatimi Nepal olarak planladım. Kimsenin buraya gelme talebi olmadığı için bu seyahatimi yalnız gerçekleştirdim.

Nepal seyahatiminin başlangıç noktası Kathmandu oldu. Daha ekonomik şartlarda olması nedeniyle Air Arabia ile İstanbul-Sharjah, Sharjah-Katmandu yolunu takiben Tribhuvan Uluslararası Havaalanı'na vardım. Havaalanında gerekli işlemleri (Bu konuları daha sonra Nepal Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda detaylı anlatacağım) tamamlayıp terminal dışına çıktım. Buradan daha önce Booking.com'dan rezervasyon yaptığım otelime gitmek için bir taksi tuttum. Taksiye benimle birlikte bir genç de bindi ve benimle sohbete başladı. Biraz da Türkçe de öğrenmiş, niyeti bana Nepal'de bulunacağım süre içinde toplu tur satmaktı. Israrla ofisine davet etti ve oraya gittik. Buradaki, özellikle Himalaya turu için, ilk teklifi ondan aldım. Niyetim fiyatların ne düzeyde olduğunu öğrenmekti. Kendisine teşekkür edip otelin yolunu tuttum.


Yol boyunca karmakarışık bir trafik, toz toprak içinde, kısmen asfaltlı yollardan ve kelimenin tam manasıyla curcuna bir yapı içinden geçerek otele vardım. 

Kalacağım otel Thamel semtindeydi, ki çoğu otel de buraya konumlanmıştı. Çünkü bu semt dar sokakları, turistik eşya, dağcılık kıyafetleri satan dükkanları, restoranları, marketleri ile kentin merkezi konumundaydı. Bu dar sokaklarda, elinde bir şeyler satmaya çalışan seyyar satıcılar, adeta insana yapışıyorlardı. Tabii ki bu onların sonuçta ekmek parası mücadelesiydi.....


Bu kadar dar olmasına rağmen, çift yönlü trafiğin olduğu bu sokaklarda, iki araç karşılaşınca birbirlerini geçmesi en az 5 dakika sürüyordu. İnsanlar da bu trafik içinde adeta slalom yaparak ilerleyebiliyorlardı. Sokaklar o kadar tozluydu ki, insanların çoğu  bu yollarda maske ile dolaşıyordu. Ben de zaman zaman maskemi takıyordum. Tabii ki bir çok yer de oldukça pisti. Ama buna rağmen insanların yüzü sürekli gülüyor ve mutlu görünüyorlardı. Özellikle yabancılara karşı saygılı ve sempatik davranıyorlardı. Nepal'in ülke gelirlerinin önemli bir bölümü turizmden geliyor.

Burası genelde güvenli bir kent burası ama yine de dikkatli olmak gerekiyor. Hava kararınca köşe başlarında "ot" satmaya çalışan insanlarla da karşılaştım. Bana da satmak için oldukça dil döktüler. Ben de bir keresinde yanlışlıkla fiyatını sorunca, satıcı epey peşimden geldi ve ilk söylediği fiyatın 1/5 ine kadar indi. Elinden kurtulmak için çok uğraştım.


Diğer şehirlerde ve Himalayalar'daki gezimi tamamlayıp tekrar Kathmandu'ya döndüm. (Buraları daha sonra yazacağım). Gezimin son gününü burada alışveriş için ayırdım. birçok dükkana girip çıktım. Daha ziyade dağcılık malzemesi satan dükkanlar ilgimi çekti ve bazı ihtiyaçlarımı oradan aldım. Burada fiyatlar Türkiye'ye göre çok daha ucuzdu ve tüm alışverişlerde, ulaşımda, rehberlik hizmeti alımında pazarlık vardı. Teklif edilen fiyatın yarısını teklif etmekte hiç bir sakınca yoktu, hatta 1/3 fiyata dahi bir şeyi alınabiliyordu.

Kathmandu'ya gelişimin ikinci günü, tarihi bölgeleri gezme amacıyla, otel müdürünün teklifiyle günlük 25 dolara bir araç kiraladım. Bu gün sırasıyla önemli tapınakları gezecektim. İlk durağımız Boudhanath Tapınağı oldu.


Bu tapınak 600'lü yüzyıllarda yapılmış bir budist tapınağıydı. Tapınağın içine girme şansım olmadı çünkü önceki yıl meydana gelen depremde, ki daha sonra gezeceğimiz hemen hemen bütün tapınaklarda olduğu gibi, ciddi darbe almış ve restorasyan yapılıyordu. Bu nedenle sadece bir bölümüne girebildim. Buraya giriş 150 rupiydi.




Hemen girişinde, içinde dönen ve üzerinde çeşitli yazıların bulunduğu bir silindir vardı. İçinde iki cüce rahibin de bulunduğu bu dar odaya girip o silindiri çevirdim. Bu sesli silindirin çevrilerek kötü ruhlardan temizlenildiğine inanılıyor. Çıkarken tabii ki ayrıca bağış atmak gerekiyor. Yani her dinde olduğu gibi olay tamamen duygusaldı.  :)



Tapınağı çevreleyen meydanda yine dükkanlar, restoranlar ve irili ufaklı tapınaklar, stupalar bulunuyordu. Bunlardan birine girip yaptıkları ibadeti izledim ve buradan fotoğraflar çektim. Tabii ki bunları yaparken saygılı ve sessiz olmaya dikkat ediyordum. Burada daha çok fazla yapabilecek bir şey yoktu.

 Şimdi yolumuz Pashupatinath Tapınağı'naydı.


Burası Nepal'deki en kutsal Hindu tapınağıydı. Giriş kapısında birisi gelip bilet almam gerektiğini söyledi, giriş ücreti 1500 rupiydi. Biletimi alıp tapınağa doğru ilerlerken aynı kişi benimle gelip anlatmaya başladı. Meğerse arkadaş burada rehbermiş, onu da buradaki gezimin sonunda anladım.

Tapınağa Hindular dışında başka dinden birinin girmesine izin verilmiyordu. Ben de tapınağı sadece dışarısından fotoğraflayabildim. 


Rehberim bana yolu tarif ederek ve yanımda yürüyerek ceset yakma yerine götürdü. Bir tarafta cesetler nehir kıyısında yıkanırken, diğer tarafta da cesetler yakılıyordu. Önce yıkama yerine gittik. Burada cesetler, çıplak vaziyette, üzerinde turuncu ve beyaz renkli örtülerle örtülmüş ve dört kollu bir taşıyıcı üzerine yatırılmış vaziyetteydi. Eğimli merdivenlere, ayakları nehir yönünde olmak üzere konulmuştu. Üzerindeki örtülerden beyaz renk saflığı, turuncu ise huzuru temsil ediyormuş. Yakınları nehirden aldıkları su ile önce kendileri ellerini yüzlerini yıkıyorlar ve sonra da cesedin ağzına su döküyorlardı. Ağıza su dökmenin sebebi ise hayatın başlangıcının ağızdan alınan nefes olmasıymış. Cesedin çıplak olma nedeni de çıplak geldiğimiz dünyadan çıplak gitmek anlamını taşıyormuş.


Yıkama işlemi bitince, cesedi daha önceden hazırlanmış olan, odun yığını üzerine taşıyorlardı. Burada yakma işlemini eğer ölen erkekse en büyük çocuğu, kadınsa en küçük çocuğu yapıyormuş. Önce üzerlerinde sadece bir külot kalacak şekilde soyunup, nehir kenarındaki çeşmede yıkanıyorlardı. Bunlar diğer kardeşleriyle birlikte elinde tutuşturma meşalesiyle cenaze etrafında birkaç tur atıyorlar ve daha sonra yakma işlemine başlıyordu. Yakma işlemi erkeklerde 2 saat, kadınlarda 4 saat sürüyormuş. Bunun da nedeni erkek kemiklerinin daha iri olmasıymış.


Yakma işlemi başlayınca erkek çocukların saçları tamamen traş ediliyordu ve dağlardan gelen bir su ile çeşmede adeta boy abdesti alıyorlardı. Bu işlem bitince beyaz giysiler giyip hemen orada bulunan bir binada 13 gün boyunca yasa başlıyorlarmış. Çocuk bir yıl boyunca eğer ölen erkekse, alkol ve et, kadınsa buna ilaveten süt tüketmiyorlarmış.


Burada bir de ölümü bekleme odası vardı. Buraya getirilen yaşlılar ve hastalar burada ölümü bekliyormış. Bu bekleyiş bazen bir yılı bulabiliyormuş. Bazen de eğer kişi iyileşirse tekrar evine de dönebiliyormuş.


Bu sırada daha yukarı bölümden gelen müzik sesi dikkatimi çekti. Burada ise genelde emekli olan insanlar, daha güzel ve uzun yaşam için gelip dini müzik yapıyorlarmış.


Bu töreni izlediğimiz bölümde, sıralı bir halde, küçük stupalar da bulunuyordu. Bu stupalarda çocuğu olmayanlar doğurganlık için gelip dua ediyorlarmış. Düzgün bir simetride olan bu tapınaklarda bulunan cinsel organ simgelerini okşayarak ibadet ediyorlardı. Tapınaklarda seks eğitimi için örnek heykelcikler de bulunuyordu.


Bunlardan birinde bir kadın kocasının başındaki bitleri ayıklıyordu. Yanlarında da küçük bir çocukları vardı. Rehber bu insanların geçen yılki depremde evlerini kaybettiklerini ve bu nedenle burada yaşadıklarını anlattı.


Yine depremde evlerini kaybetmiş olan bazı insanlar diğer stupaların gölgesinde uyku çekiyorlardı.


Bu arada "Holly Man" Sadu'lar da burada oturmuş, gelen geçen turistlerin kendileriyle resim çekilmesini ve buna karşılık bağışta bulunmasını bekliyorlardı. Sadular vücutlarını, yüzlerini boyuyor ve ölene kadar saçlarını kesmiyorlarmış. Bunlar çalışmayan ve sadece yardımlarla yaşayan insanlarmış. Nepal'de yasal olarak "ot" içme hakkına sahip yegane kişiler bunlarmış. Bunlar teorik olarak, Hindu yaşamının amaçlarından keyif almak, hedeflere ulaşmak, görevini yapmak'tan uzaklaşıp, tanrıyı hayal etme ve meditasyon ile özgürleşmeye ulaşmaya çalışıyorlarmış. Ama bana tembel, bedavadan geçinen, ot içerek hayal içinde yaşayan kişiler gibi geldi bunlar. Dikkat edin solumdaki boyanmayı bile uyduruk yapmış. :)

Buradaki gezimizi tamamlayıp geriye döndük. Beni kapıya kadar yolcu eden rehberim, rehberlik ücretinin 50 dolar olduğunu ama genellikle kendine 60 - 70 dolar verildiğini söyledi. Ben de "Sen normalmisin?" diye sordum. Bu fiyatın normal olduğunu söyledi. Aslında 10 dolar vermeyi düşünmüştüm ama 20 dolar verdim. Böyle durumlarda baştan mutlaka pazarlık yapmak gerekiyor. Ben daha sonraki rehberlerimle  baştan pazarlık yaptım. Ama buraları gezerken gerçekten rehber ihtiyacı vardı doğrusu.

Şimdi yolumuz Swayambhu Tapınağı'naydı.


Bu tapınak nam-ı diğer, Monkey Temple. Burası da bir budist tapınağıydı, şehrin bir tepesine konuşlanmış ve tapınağa giriş 200 rupiydi. Tapınağın girişinde bir havuz içinde bulunan Budha'nın önünde bir çanak vardı, bu Budha heykelinin orijinali de böyleydi. Dilekleri olsun diye insanlar buraya uzaktan metal para atıyorlardı. Yani burada da durum "tamamen duygusal"dı.


Merdivenleri çıkarken, geleneksel giysileri içindeki bir Hintli kadının resmini de çektim.


Merdivenleri çıkmadan önce satıcıdan parçalar halinde Hindistan Cevizi aldım. Yavaş yavaş yiyerek merdivenden çıkarken birisi ''dikkat et'' diye bağırdı. Bir de baktım hemen dibimde bir maymun gözü elimdeki cevizdeydi ve hemen ona atarak kurtuldum. Çünkü buraya gelmeden önce bu maymunların insanların elindeki yiyecekleri almak için saldırgan olabildiklerini okumuştum.


Efsanede Kathmandu vadisi büyük bir gölmüş. Bu tepe de kendiliğinden yükselerek oluşmuş ve adı da (kendiliğinden varolan) anlamına gelen Swayambhu olmuş. Budha'nın aydınlanma dönemindeki önemli bir yeri olan bu tapınakta Budha'dan kalan saçlardan maymunların meydana gelmesinden dolayı, buradaki maymunlar da kutsal sayılıyormuş.


Merdivenleri çıkınca, karşıma kubbeli bir Stupa çıktı. Üzerinde sanki vadiyi gözleyen gözler bulunuyordu. Burada yine bir adet dev silindir bulunuyordu, bu silindirden daha önce de söz etmiştim. Stupa'nın çevresinde tapınak ve heykeller de bulunuyordu.


Ben oradayken bir grup genç çeşitli müzik aletleriyle bir hazırlık içindeydi ama vaktimin darlığı nedeniyle bekleyemedim ve sadece  bazılarıyla fotoğraf çekilebildim.


Bu tepeden Kathmandu da panaromik olarak seyredilebiliyordu. Buradaki kafede oturup hem bu manzara seyredilip, hem de dinlenebiliyor.

Şimdi yolumuz Durbar Square (Durbar Meydanı).

Kathmandu, Patan ve Bhaktapur şehirlerinde birer Durbar Meydanı bulunuyor. Bu iki şehir Kathmandu'ya adeta bitişik şehirler ve Kathmandu vadisi içinde yer alıyorlar. Buralardan daha sonra diğer yazılarımızda söz edeceğim. Yaptığım gezide, geçen yılki depremin yıkıcı etkisini bu tapınaklarda da gözledim.


Durbar, Nepal dilinde saray anlamına geliyor. Bu meydan içinde bir saray ve bir çok tapınak bulunuyordu. Meydana giriş 750 rupiydi. Meydan girişine gelince hemen bir rehber yanaşıyor, yardımcı olabileceğini söylüyordu. Daha önce ağzım yanınca, rehberle pazarlık ettim bu kez ve 700 rupiye anlaştık.


Yolumuza ilk çıkan tapınak şehre de adını veren Kasthamandap Temple'dı. Ancak depremden sonra tapınağın yerinde yeller esiyordu. Tamamen yıkılmış sadece kalıntıları görünüyordu.


Buradan Kumari Bahal, Kumari evine gittik. Bu meydandaki en önemli yerlerden biri de burasıydı. Yaşayan Kumari Devi, yani çocuk tanrıça bu evde yaşıyordu. 

Kumari Devi 4 yaşında kız çocukları arasında yapılan, belki de güç yarışması veya dayanıklılık testi, denilebilecek fiziksel zorlukları başaran kızlar arasından seçiliyormuş. Kumari seçildikten sonra ailesiyle birlikte bu evde yaşamaya başlıyormuş. Yılda bir kaç kez dışarı çıkabiliyor, özellikle Indra Jatra festivali sırasında bir taht üzerinde gezdiriliyormuş.






Kumari ilk adet döneminde görevini başka bir Kumariye devrediyormuş. O artık bir ölümlü oluyor ama normal hayata tutunması da oldukça zor oluyormuş. Festival 15 Eylülde başlayacaktı ama benim programım buna uygun değildi ve tabii ki bu festivali görme şansım olamadı. Gördüğüm Kumari fotoğrafta olandı ancak başka bir sayfadan alabildim fotoğrafı.












Kumarinin kaldığı evin bahçesine girdik ve burada da restorasyon çalışmaları devam ediyordu. Rehbere Kumariyi görebilecekmiyiz diye sordum. Bir miktar bağış karşılığı olabileceğini söyledi. Kabul edince, üst katta doğru sadece kafası görünen bir adama seslendi ve bir süre sonra da Kumari kendini gösterdi. Bir iki dakika sonra tekrar geri çekildi. Kumari fotoğraftaki üst kat orta pencereye çıkmıştı. Burada fotoğraf çekmek serbest olmakla birlikte, Kumari'nin fotoğrafını çekmek yasaktı.


Bağışımızı yaptıktan sonra bu kez de yolumuzun üzerinde yine Kral Rana Bahadur Shah döneminde yaptırılmış olan Shiva Parbati Temple vardı. Bu tapınak üzerinde ahşaptan yapılmış Mahadev ve Parvati figürleri vardı ve bunlar da orta pencereden dışarısını seyrediyorlardı.


Gaddi Baitrak, sarayın doğu tarafına 1908 yılında Prithvi Bir Bikram döneminde inşa edilmişti. Bunu inşa eden bir Avrupalı olunca, beyaz neoklasik tarzda yapılmış bu bina.


Sırada hippilerin tapınağı olarak bilinen Maju Dega vardı. Burası da depremden çok etkilenmişti. Hippiler 60'lı ve 70'li yıllarda buranın merdivenlerinde oturur, müzik yapar, uyuşturucu kullanırlarmış.



Hanuman Dhoka Sarayını ziyaret 17.00 de sona eriyordu. Rehberim sayesinde 16,48 de içeri girebildim. Burası oldukça geniş bir meydana sahipti. Nasal ChowkKirtipur Tower ve Bhaktapur Tower dan oluşuyordu. Sarayı civarındaki tapınaklardan ayırmak da pek mümkün değildi.


Sarayın girişinde Hanuman'ın korkunç bir kabartması bulunuyordu. Rehberim bunun sarayı kötü ruhlardan ve hastalıklardan koruduğunu söyledi.




Burada en ilginç yerlerden birisi de Kamasutra Tapınağı. Duvarlarının bitim yerinde dört tarafı da ahşaptan yapılmış cinsel ilişkinin nasıl yapılacağını gösteren heykelciklerle çevrilmişti. Bunu rehbere sordum, niye buna ihtiyaç duyuldu diye, o da eski çağlarda gençler çok erken yaşlarda evleniyorlardı ve onlara öğreti olarak bu yapıldı dedi.


Kala Bahirav isimli Şiva heykeli oldukça korkutucu bir heykeldi. Bu heykelin önünde yalan söyleyenin öleceğine inanılıyormuş. Mahkemelerde de bu tanrı heykeli bulunuyormuş.



Seto Bhairab heykeli ise, kapalı bir mekanda saklanan,(yandaki resimde görüldüğü gibi) sadece Indra Jantra Festivalinde bir tahta bindirilerek gezdiriliyormuş Festivalde bu heykelin ağzından bira akıyor ve insanlar bu birayı içmek için adeta savaşıyorlarmış. Bu nedenle alkol tanrısı olarak adlandırılıyormuş.

(Yukarıdaki resmi internetten indirdim)

Burada daha başka tapınaklar da vardı ama ben en önemlilerinden bahsettim. Zaten yazı da iyice uzadı. :). Patan yazımda görüşmek üzere....


Patan yazımı okumak için tıklayınız....




İYİ SEYAHATLER

Hiç yorum yok: