JAPONYA - TOKYO 1

Mayıs 2015

Japonya ile ilgili genel değerlendirmemden sonra artık gelelim ziyaret ettiğimiz şehirleri yazmaya. Tokyo'da üç gece kaldıktan sonra sırasıyla, Osaka, Hiroşima, Kyoto ve Nagoya'yı gezmeye gittik ve dönüşte yine dört gece de Tokyo'da kaldık. Burada bulunduğumuz süre ne yazık ki yetmedi Tokyo'ya. Ama yine de planladığım gezilerimizin büyük bir çoğunluğunu gerçekleştirebildik. Yazımı da iki bölüm halinde ve özet olarak yazacağım, çünkü çok uzun bir yazı olacak ve okurlar sıkılacak diye düşünüyorum.


Tokyo çok büyük bir şehir, ancak turizm amaçlı gelenler için gezilecek yerler genelde çok uzak değil. Bunu ya metro ya da Yamanote adı verilen sürekli bir daire içinde hareket eden bu trenle ulaşılabiliniyor. Eğer JR kartınız varsa bu trene dilediğiniz kadar ek ücret ödemeden binebiliyorsunuz.


Narita havaalanından, Narita Express ile yaklaşık bir saatte Tokyo İstasyonuna geldik. Tokyo istasyonu muazzam bir istasyon, bir çıkışından diğer çıkışına, farklı yöne giden trenlere veya metrolara ulaşmak için bazen kilometrelerce yürümek gerekiyordu. İstasyonun içi herkesin başka bir yöne doğru hareket ettiği tıpkı karınca yuvasını andırıyordu. Burada başta yiyecek olmak üzere her türlü alışverişin yapılabildiği çok sayıda dükkan vardı. Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, Japonlar kendilerine yer altında bir hayat kurmuşlar. Bunu derken Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonra önlem olarak da böyle yaptıklarını da düşünüyorum.

AKHİABARA: 


Tokyo istasyonundan, metro ile otelimizin bulunduğu Jimbocho istasyonuna oradan da yürüyerek otelimize ulaştık.Yorucu bir yolculuğa rağmen merak ve heyecanla, hemen harekete geçtik. Tokyo'da ilk ziyaretimiz Akhiabara alışveriş merkezine oldu ama yorgunluktan doğru dürüst gezemeden otelimize döndük ve dinlenmeye çekildik. Daha sonra buraya birkaç kez geldik.  Burası genellikle elektronik cihazların satıldığı dükkanların bulunduğu bir bölge. Bunların en büyüğü, ki içinde elektronik eşyalardan çocuk oyuncaklarına kadar her şeyin satıldığı Yadobashi Camera. Bunun yanında çok sayıda büyük mağaza olduğu gibi küçük dükkanlar da vardı. Burası tam bir alışveriş cennetiydi.

İMPERİAL PALACE:


Bugün ilk ziyaretimiz İmparatorluk Sarayına oldu. Kale biçiminde yapılmış ve etrafı girişi zorlaştırma amacıyla, su dolu hendekle çevrilmiş bir yer. Oldukça büyük bir bahçeye sahip. İmparatorun bir kahvesini içmeye gidelim dedik ama yurt dışındaymış. Bizi göremediği için üzüldüğünü tahmin ediyorum ama ne yapalım sağlık olsun, bir başka sefere. :)

ASAKUSA;

Tokyo'nun ünlü merkezlerinden birisi  Asakusa'ydı. Japonya için ders çalışırken 16 mayısta Kanda Matsui (Kanda Festivali) olduğunu okumuştum. Bu festival geleneksel ve yılda bir kez yapılıyor ve 3 gün sürüyor ve biz son gününe yetişebildik.


Buraya gitmek için, ABD’den hem ev hem de dil kursu arkadaşım Hayato Kato ile 13 yıl sonra buluştuk. İki arkadaşını da tanıştırmak için getirmişti. Gerçekten birbirimizi çok özlemişiz ve onlarla birlikte  keyifli bir gün geçirdik.


Asakusa’da 7. Yüzyılda inşa edilmiş, ünlü Sensoji tapınağı var ve festival de bunun önündeki yolda gerçekleşiyor. Bu tapınakta ve tapınakların hemen hepsinde bir bozuk para atılan bir yer ve hepsinde farklı dua usulleri var. Bir örnek, önce parayı atıyorsunuz sonra ellerinizi dik pozisyonda birbirine yapıştırıp iki kez öne doğru eğilerek selam veriyorsunuz. Arkasında iki kez elinizi çırpıp tekrar bir önceki eğilme hareketini bir kez daha yapıp tamamlıyorsunuz. Biz de onların bu geleneksel uygulamalarına saygı gereği katıldık. 


Bir de kötü ruhları kovmak için tütsü de vardı bu tapınaklarda. Ayrıca bizdeki dilek ağacına benzer, dileklerini  astıkları ipleri vardı. Bazı tapınaklara girerken de saygı gereği eller yıkanıp giriliyor. Biz de gezimiz sırasında bu ritüellere aynen uyduk.


Ayrıca buranın giriş yolu üzerinde çok sayıda dükkan da vardı genelde yiyecek ve turistik eşya satışı yapıyorlardı. Japonya’da dışarıda yeme ve içme ayıp karşılandığından, bu dükkanların hemen yanında yer ayrılmıştı. 


Genelde Budist ve Şinto inançlarından olmalarına karşın, farklı Buda’lara da inanıyorlar. Her inancın ayrı tapınağı veya mabetleri bulunuyor. Festival yürüyüşünde geleneksel giysileri ile omuzlarına aldıkları kutsal değerlerini taşıyarak yürüyüş yapıyorlar ve bağırıyorlardı, bir şeyler söylüyorlar ama tabii ki biz anlamadık. Sokaklar tam bir curcunaydı ve bu kalabalık içerisinde yer alarak onların coşkularını da paylaştık.


Japonya'nın turistik merkezlerinde olduğu gibi burada da çek çek arabalar vardı ama biraz pahalıydı.


Japonya'da taksilerin hepsinin koltuklarında dantel işlemeler vardı. Otelimize gelmek için bir taksiye binmiştik, taksici yolu bulamadı ve biraz dolaştı ve çok üzüldü. Taksimetrede yazan rakamdan indirim yaparak para aldı.

İnsan düşünmeden edemiyor, niye bazı ülkelerde neden böyle olmuyor diye. Bizim memleketimizde böyle bir olay karşısında (genelde) taksi şoförlerinin ne yaptığını düşünün.

TOKYO DOM CİTY:


Buradan arkadaşlarla beraber, Tokyo Dom City’ye gittik. Burası daha ziyade ailelerin çocuklarını eğlendirmeye getirdikleri bir merkez. Yanımızda çocuk veya torun olmadığı için sadece izlemekle yetindik. :)


İlk Japon yemeği denememizi de burada yaptık. Ramen sulu bir yemek ve hepsinin içinde erişte olmasına karşın farklı malzemeler içeren farklı çeşitleri de var. Hayato bize uygun olanını seçti ve beğeniyle yedik.


Bugün aynı zamanda ABD’de İngilizce dil kursundan Tokyo’da yaşayan Japon arkadaşlarımla buluşma günüydü. Aradan geçen o kadar zamana karşın karşılıklı sevgi ve sempatilerimizden bir şeyin eksilmediğini gördüm. Sağ olsunlar Hayato’nun ulaşabildikleri hepsi geldi.


Akşam yemeğimiz geleneksel bir Japon restoranında yerken geçmiş günlerimizi andık. Sake ve bira eşliğinde çeşitli Japon mutfağı örneğini de burada denedik. Bu arada Galatasaray flaması verdiğim birisi taraftarlığını korurken (solumda siyah tişortlu), Sadece bir flama olduğu için veremediğim diğer biri (onun solundaki beyaz gömlekli) Fenerbahçeli olmuş, bir taraftar kaçırmış oldum böylelikle..:)


Keyifli yemekten sonra da bir bara giderek geceye devam ettik, adamlar maşallah sünger gibiydi..:) Bazıları Türkiye’ye gelip beni ziyaret sözü verdiler ve ayrılma zamanı gelmişti. Gösterdikleri ilgiden hem hoşnut oldum, hem de çok duygulandım doğrusu.

UENO PARK:


Burası oldukça büyük bir park ve içinde Edo Dönemi'nde iktidardaki Tokugawa klanının bir aile tapınağı olarak kullanılan Kaneiji Tapınağı, Kiyomizu Kannon Tapınağı, Ueno Toshogu Shrine, Bentendo Tapınağı, Tokyo Ulusal Müzesi, Ulusal Bilim Müzesi, Tokyo Metropolitan Sanat Müzesi, Batı Ulusal Sanat Müzesi, Ueno Hayvanat Bahçesi bulunuyordu.

Özellikle gitmeyi istediğim Ulusal Bilim Müzesi o gün kapalı olduğu için, diğer müzelere de zamanımızın yetmeyişi nedeniyle gidemedik. Bunlardan ancak Kaneji Tapınağı, Kiyomizu Kannon tapınağı ve Hayvanat Bahçesine gidebildik.


Hayvanat Bahçesi, çok sayıda kara, hava ve deniz canlısını kapsıyordu. Bunlardan bize en ilginç geleni Panda ve Kutup Ayısı oldu. Yakında kavuşacağımız torunumuza da buradan bir Panda bebek almayı da ihmal etmedik.:)


Ueno Park, büyükçe bir park ve yolunuzu kısaltmak amacıyla tesis edilmiş monoray trenle ulaşım sağlanabiliyor.


Bu parkın Cherry Blossoms (çiçek açmış kiraz ağaçları) döneminde çok güzel olduğunu okumuştum ama biz o döneme yetişemedik. Nisan ayında bir seyahat düşünürseniz bu döneme denk gelebilirsiniz. Ama bizim çekmediğimiz bir fotoğrafı paylaşarak durumu anlatmaya çalıştım.

HARAJUKU:


Tokyo’da genç kültürün merkezi Harajuku. Burada yer alan Takeshita Caddesinde birçok moda mağazası, anime kıyafetler satan mağazalar, fast food dükkanları bulunan, deyim yerindeyse, İzmir kemeraltı çarşı benzeri bir yerdi.


Burada eksantrik giysiler giyenler, anime karakterli giysiler içinde gençler çokça görülüyor.




Şayet orada gezerken karnınız acıkır da, canınız döner yemek isterse King Kebab'a uğramayı düşünebilirsiniz. King Kebab'ı bir Özbek işletiyor, hatta selamımı da söylerseniz memnun olur ve ben de memnun olurum.


Şayet Ometesando tepesine doğru bir yürüyüş yaparsanız, bu ilginç kıyafetli gençleri orada da görebilirsiniz. Ometesando caddesinin iki tarafı da ünlü firmaların mağazaları ile çevrilmiş durumda. Apple da burada çok büyük bir mağaza açmış.


Harajuku’da bulunan büyük bir park var,  adı Yoyogi Park.  Bu parkın içinde de en önemli tapınaklarından biri olan Meiji Tapınağı bulunuyor. Gelmişken onu da gezmeyi ihmal etmedik. Tapınaklar birbirine çok benziyor ve diğer şehirlerde de o kadar çok tapınak gezdik ki bu nedenle ihmal etmedik diye yazdım.


Tapınağa girmeden önce bizde abdest almak gibi ellerinizi yıkıyorsunuz, biz de saygı gereği bunu yaptık. Her tapınakta olmamakla beraber bu uygulamaya başka tapınaklarda da şahit olduk.

SHİBUYA:


Yorgunluğumuza rağmen bir durak ilerideki Shibuya istasyonunda bulunan Hachiko heykelini de ziyaret etmeyi ihmal etmedik. Hachiko’nun kısa hikayesi şöyle. Hachiko adlı bu sadık köpek Shibuya İstasyonu'nun önünde her gün efendisinin bekler ve sahibinin vefatından sonra bile yıllarca buna devam eder. Bu kadar sadık bir köpeğin heykeli de olsa ziyaret etmemezlik olurmuydu?

Shibuya Tokyo'nun en popüler buluşma noktalarından birisi. Burası oldukça kalabalık bir merkez adeta insan seli diye tanımlanabilecek bir yer. Kalabalık atmosferi seviyorsanız tam size göre bir yer. Burası da Harajuku gibi gençlik, kültür ve moda merkezi özelliğini taşıyor. Aynı zamanda gece hayatının önemli merkezlerinden biri.


Japonya seyahatim OSAKA yazımı okumak için tıklayınız...

TOKYO'YA İYİ SEYAHATLER   

    

Hiç yorum yok: