Tiran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tiran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ARNAVUTLUK - TİRAN

Temmuz 2014

Tiran'a Temmuz 2014'te ilk kez gelmiştim. Bu kez de Balkan turumuzda, Yunanistan, Makedonya ve Kosova'dan sonra sırada Arnavutluk var.


Priştinadaki son günümüzde yediğimiz yemekten ikimiz de çok kötü oluyoruz ve sabaha kadar adeta içimiz dışımıza çıkıyor. Böyle bir geceden sonra, Priştina'dan yola çıkıyor ve yol üzerinde Prizren kavşağında bulunan bir kafede akraba çocuklarıyla buluşup bir süre onlarla da zaman geçiriyor ve otoyoldan yolumuza devam ediyoruz.

Bu otoyol yapılmadan önce eski yoldan Prizren ile Tiran arasının 23 -25 saat sürdüğünü söylemişlerdi ama şimdi 3,5 - 4 saatte varılıyor Tiran'a. Yolculuk sırasında o eski yolları da zaman zaman görüyoruz. Ama otoyol bile gerçekten görülmeye değer, o sarp dağlar traşlanarak yol açılmış. Gerçekten zor ve pahalı bir iş. Otoyolu yapan firma  bir Türk firması, finansman ise Amerika Birleşik Devletlerinden .



Yolumuz üzerindeki ilk Arnavutluk şehri Kukes. Kukes'e vardığımızda burada, Drin Nehrinin iki kolu olan, kaynağı Peja (İpek) şehrinde olan ve başlayan Ak Drin ile Ohrid Gölü ve Struga şehrinden çıkan, Kara Drin nehirleri birleşiyor. Burada bir baraj gölü oluşturuyorlar ve daha sonra da Drin Nehri olarak oradan da Adriyatik'e doğru devam ediyor ve dökülüyor. Bu barajda bir de hidroelektrik santral de bulunuyor. Ama o kadar prişan haldeyiz ki, bu gölün güzel manzaralarını izleyemiyoruz bile


Resimde Makedonya'nın Struga şehrinden başlayan Kara Drin nehri. Aşağıdaki resimde ise Kosova'nın  Peja (İpek) şehrinde bulunduğum Ak Drin nehri kaynağı.
         
                                             
Tiran'a varınca doğruca kalacağımız kiralık eve gidiyoruz. Geçirdiğimiz o kötü gece ve yolculuk nedeniyle iyice dinlenmeye ihtiyacımız var. 

Ertesi gün ben kendimi iyi hissediyorum ama Nurşen hala bitkin bir halde. Ama bu halde de olsa Tiran'ı gezmemiz gerekiyor, çünkü planladığımız zaman böyle. 

Kendimizden bu kadar söz ettikten sonra, Kısaca Tiran tarihinden söz edersek;


Tiran 17.yüzyıl başlarında Osmanlı döneminde, Süleyman Paşa ve bölgenin feodal efendileri tarafında kurulmuş ve kurulduğunda küçük bir köymüş. 1912 Balkan savaşları sırasında Osmanlının elinden çıkınca, 1920'de Arnavut yurtseverlerin kararı ile başkent seçilmiş ve bu durum halen devam ediyor. 

Kral Ahmet Zogu'nun hüküm sürdüğü (1928-1939) döneminde kentte İtalyanların desteğiyle bir yapılaşmaya gidilmiş. Nisan 1939'da İtalyanlar ve Almanlar tarafından işgal edilmiş. 18 Kasım 1944 yılında Enver Hoca önderliğinde partizanlarca kurtarılmış. 1946 yılında Halk Cumhuriyeti kuruluşundan sonra Sovyet desteğiyle bir endüstrileşme sürecine girmiş.



Bugün İzmir'de Çameria Derneğinin düzenlediği, "Çameria Sorunu" isimli panelde tanışmış olduğumuz, Tiran'da yaşayan Arnavut yayıncı Niazi Saliko ile buluşacağız. Onunla buluşuyoruz ve bizi yayınevine götürüyor. Burada daha önce tanıştığımız eşiyle de karşılaşıyoruz. Buradan Arnavutçamızı geliştirmek için bazı kitaplar alıyoruz ve tüm ısrarımıza rağmen, Niazi Saliko ödeme kabul etmiyor.




Daha sonra bizi hemen yanındaki hediyelik eşya dükkanına götürüyor ve oradan da bize ısrarla hediye almak istiyor. Uzun itirazlarımıza rağmen oradan da bir hediye alıyor bize. Kendimizi çok mahçup hissediyoruz doğrusu. 



Oradan arabayla Durres şehrine gidiyoruz. Bizi doğruca Durres'i tepeden gören Atlar Tepesi'ne (Kodra e Kuajve) götürüyor. Buradan Durres'in harika manzaralarını izliyoruz. Bu tepede bir otel ve restoran da bulunuyor. 

Burada bulunan manejde isteyenler atlara da binebiliyor. Zaten bu tepe de adını bu atlardan alıyor. Buradaki atlar artık yarış ömrünü tamamlamış olan atlar. Ayrıca küçükler de düşünülmüş, onlar için de pony atlar getirilmiş. Ayrıca otelin içinde de çok büyük bir salon da bulunuyor.



Niazi Bey bizi bu restorana davet ediyor. Bu sırada da yine İzmir'deki Arnavutça Dil Kursu Sertifika Töreninde geceye şarkılarıyla renk katan ses sanatçısı Hysni Alshi, da oraya gelerek bize sürpriz yapıyor. Hep birlikte Arnavut mutfağının nefis tadlarının deniyoruz. Gerçekten herşey çok mükemmeldi.

Hysni Alushi den bir şarkı dinlemek isteyenler buraya tıklayabilirler..



Bizi daha sonra Durres plajında bulunan bir kafeye götürüyorlar ve orada kahve içiyoruz. Niazi Bey'in kızı ve damadı da oraya geliyorlar ve damat beyin Türkçe biliyor olması, bizi epeyce zorlandığımız Arnavutça konuşmaktan kurtarıyor.))) Bugün Arnavutça pratik yapmaktan helak olmuştuk. ))

Daha sonra damadın yazlığına gidiyor ve orada da bir süre oturuyoruz. Buradan kendisine gösterdiği ilgi nedeniyle bir kere daha çok çok teşekkür ediyoruz.



İşte buradaki ilk günümüz böyle geçiyor.

Ertesi gün önce Kruje şehrine gidiyoruz. (Burası ayrı bir yazı konusu olacaktır). 

Kruje dönüşü Tiran merkezinde bulunan Skenderbeg Meydanı'na oluyor. Aşağıdaki resmi 2014 teki ziyaretim sırasında çekmiştim ama o yeşilliğin yerinde yeller esiyor şimdi. Nedense tamamen betonlaştırmışlar ve çevresindeki yolları da kapatmışlar.



Bu meydanda Arnavutluk'un, Osmanlı'ya karşı mücadele vermiş olan, Arnavutluk milli kahramanı Skanderbeg'in at üzerinde bir heykeli var meydanın tam ortasında. Sağ tarafında Ethem Bey Camisi ve Saat Kulesi, karşısında ise Tarih Müzesi bulunuyor.

Skanderbeg'in kısa bir biyografisini Kosova Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda paylaşmıştım.



Ethem Bey Camisi, Tiran'da Osmanlı döneminde inşa edilen 8 camiden tek ayakta kalanı. 18. yüzyıl sonlarında, babası tarafından temeli atılan bu camiyi Ethem Bey tamamlatmış. Skanderbeg heykeli ve yine Ethem Bey tarafından yaptırılmış olan Saat Kulesi ile birlikte neredeyse kentin sembolü olmuşlar. Yukarıdaki resim 2014 yılından ve bu gidişimizde camide restorasyon yapılıyordu.



Meydandaki tarih müzesini ziyaret ediyoruz. Burada Arnavutluk'un tarihi süreci anlatılıyor. Osmanlıların hakimiyetine geçişi, Krallık ilanı daha sonra ise Cumhuriyet kurulması. Bunlar anlatılırken, sosyalist döneme ilişkin hiç bir iz ve emare yoktu müzede. Enver Hoca'dan hiç bahsedilmiyor. Burada bir kadın görevliye "Enver Hoca ile ilgili niye bir şeyler yok?" diye soruyorum, hafif mütebessim bir şekilde, "2 resmi var ya" diyor. Sonra da sadece "Politik" deyip üzerinde fazla konuşmak istemiyor.

Oysa müzenin girişinin üzerindeki resim, sosyalist devrimi canlandıran bir görüntü. Ben bu fotoğrafı gençliğimde "Halkın Kurtuluşu " gazetesinin köşesinden hatırlıyorum. 


Arnavutluk'taki insanların çoğunluğu Enver Hoca'yı sevmiyorlar. Daha sonra anlatacağım Kruje'ye gittiğimde oradan üzerinde Enver Hoca'nın resmi olan bir fincanı almak istediğimde, "Neden alıyorsun " diye sormuşlardı. Ben de Enver Hoca'yı severim demiştim. Bir adamı gösterip "Burada sadece onu seven tek kişi bu" demişlerdi. Adamı çağırıp ve benimle tanıştırmışlar ve epeyce şakalaşmıştık o zaman.




Ülkenin en büyük Ortodoks Katedrali, Tiran'ın merkezinde yer alıyor. Kilisenin kendisi oldukça yeni, 2011 yılında açılmış. Altın ön kapılar hemen göze çarpıyor ve süslemeleri dikkati çekiyor. Genç yaşından dolayı, bu katedralin mimarisi daha önce gördüğüm diğer Ortodoks katedrallerinden çok farklı.

Arnavutluk'ta dini hoşgörü yaşam biçimi olmuş. Arnavutların yaklaşık% 60'ının Müslüman olmasına rağmen, her inançtan vatandaşları kendi ibadethanelerinde özgürce ibadetlerini yapabiliyorlar.


Tiran'daki en önemli ibadethanelerin belki de başında Dünya Bektaşiler Birliği Merkezi geliyor. Arnavut devleti tarafından resmen tanınan yasal bir kurum olarak Bektaşilerin adına tüm hizmetleri yürütme yetkisine sahip. Arnavut devleti, iki çok önemli gününü Muharrem ayında aşure gününü, 21 Mart Nevruz'da Hz. Ali'nin doğum gününü resmi tatil ilan etmiş. Görüldüğü gibi Bektaşilerin burada etkisi oldukça fazla.

Bu merkezi bulmakta hayli zorlandık. Sonunda kentin bir dış bölgesinde, dar bir sokaktan geçerek girebildik buraya.  Yukarıdaki Resimde Bektaşilik merkezi.
                      
Ayrıca , bu gezimin amatör kameramla yaptığım çekimin kısa filmini de aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

 http://www.youtube.com/watch?v=tZMGUeMP-Kk


Arnavutluk gezimin KRUJE bölümünü okumak için tıklayınız..



İYİ SEYAHATLER






                                                   




ARNAVUTLUK - TİRAN

Balkan seyahatlerini Deniz Yavaş'ın kaleminden okuyoruz.

Eşimle Kurban Bayramı’nı fırsat bilip, 3 Ekim — 7 Ekim 2014 tarihleri arasında 4 günlük bir Arnavutluk, Makedonya, Kosova turu planladık. Dedem Kosova doğumlu, babaannemin ailesi de o doğmadan önce Kosova’dan Türkiye’ye göç etmişler. 8 sene önce annem, babam, abim ve ben arabamızla Manisa-Edirne-(Sofya üzerinden)Üsküp-Prizren-tekrar Üsküp-Ohrid-Selanik-İzmir şeklinde bir “Ata Toprakları” turu daha yapmıştık. Bu geziden bahsetmeyi çok sevdiğim için eşim de benim kadar heyecanlı.

PLANLAMA:

Vize gerektirmediğinden mi, “backpack” tur yapmak istediğimizden mi bilinmez önceki gezilerimize nazaran daha az hazırlandığımız bir tur oldu. Biraz da önceki gelişimden aklımda kalan bilgilerime güveniyordum. (Bazı sorularıma internette cevap bulamadım, o yüzden detaylı olarak yazacağım) Genel hatlarıyla nerelere gitmek istediğimiz belli, ama hangi gün nerede olacağımıza bile karar vermemiştik, her akşam yatmadan önce otellerin wi-fi’larını kullanarak booking.com ve airbnb’den ertesi gün için kalacak yer baktık. En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: “Gerçekten çok ucuz bir tatil oldu, ama gittiğim yerlerde öyle aman aman bir şey gördüm diyemem.”


TIRANA (TİRAN):

Cuma öğlen Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan Pegasus’la Tiran-Rinas Havaalanı’na geçtik. Tiran Havaalanı ufak, pasaport geçişi yarım saat sürdü. TL çeviremeyiz diye Türkiye’de Euro almıştık ama hiç gerek yokmuş. Havaalanında TL-Leke çeviriyorlar. Bu şekilde tek kur farkı ödüyorsunuz. Yaklaşık olarak: 50 Leke = 1 TL

Havaalanınından çıkmadan güvenle araba kiralayabileceğiniz Avis, Sixt, Budget şirketleri mevcut. Arnavutluk trafiğinin sorunlu olması ve Kosova sınır geçişi için kiralamacının kesin konuşmaması nedeniyle araba kiralamadık. Sonradan gördük ki ne trafik kötü, ne de Kosova girişinde sorun oluyor. Makedonya sınırından alınacak bir Green Card ile kolayca geçebiliyorsunuz. Arnavutluk trafiğine kötü diyenleri de iş çıkışı Ümraniye’ye beklerim =)





Saat başı Rinas’tan Tiran’a pembe midibüsler var. Havaalanından çıkınca taksicilerden kurtuluyorsunuz hemen önünüzde. Kişi başı 250 Leke’ye 45 dakikada Tiran’a gidiyor. (Resimde koyu mavi ile işaretlediğim yerde iniyorsunuz) Görebildiğim kadarıyla Tiran’da insanlar (özellikle erkekler) sert mizaçlı ama herkes yardımsever. Hatta biraz fazla! Yol sorduklarımızla Cem Yılmaz’ın Faruk Eczanesi repliği benzeri durumlar yaşadık. Bilen bilmeyen sizi bir yöne yolluyor. (Dayıcım çok basit “Bilmiyorum” lan) :)

Tiran’da görecek fazla bir şey yok. Şehrin merkezi resimde kırmızı ile çizdiğim yerin içi (İskender Bey meydanı ve çevresi). Adriyatik balığı yemek istediğimiz için “Rozafa” adındaki meydana yakın bir deniz ürünleri restoranına gittik. Fiyatlar gerçekten şaka gibi. Yarım kilo barbun, ahtapot, karides vs. olan koca tabak 7–8 lira! İçecekler de bir o kadar ucuz! Yemeğin ardından trileçe mi dondurma mı yiyelim diye düşünürken bir sonraki durağımız -Struga(Şıtruga) üzerinden- Ohrid’e nasıl gideceğimizi ayarlamaya karar veriyoruz. Tiran International Hotel’in hemen arkasında 3 otobüsün park edebileceği bir otopark var. Şaşırmayın, orası otobüs terminali(resimde pembe ile işaretledim). Sabah 6 otobüsü olduğuna ve oradan kalkacağına emin olduktan sonra barların olduğu sokağa (Rruga Ismail Qemali) doğru ilerliyoruz, üniversitenin hemen arkasında yeşille işaretlediğim yer. Güzel ve (gerçekten çok) ucuz bar ve clubları var. Burada eğlenebilirsiniz.




İYİ SEYAHATLER

ARNAVUTLUK

                                                    
          ATA TOPRAĞI KOSOVA'DAN , ARNAVUTLUK'A


          Temmuz -2012 de Kosova'da  dedemin  köyüne ( Kashtanyeva)  gitmek için yola çıktım. Kosova'ya daha önce bir kaç defa gitmiştim ancak bu dağ köyünün varlığını dahi bilmiyordum.  Orada bulunduğum bir dönemde tanıştığım Mehdi Sejdiu ismindeki, güzel bir İngilizceye sahip olan arkadaşım, bu köyün olduğunu söyleyince çok heyecanlanmıştım . Son gün köye gitmeyi denemiş ama geç kalışımız ve aracımızın mevcut yollara uygun olmaması nedeniyle , köye ulaşamamıştık. Bununla ilgili anılarımı KOSOVA bölümünde daha sonra yazacağım. 


          Arnavut bir anne ve babanın çocuğu olmama rağmen , Arnavut'ça yı bilmiyorum. Dedem 1925 yılında Türkiye'ye göç etmiş ,babam Kosova'da  dünyaya gelmiş, Türkiye'ye göç ettiklerinde babam daha  3 yaşındaymış. Annem de Manisa'da dünyaya gelen bir Arnavut kızı. Bizim çocukluğumuzda kendi aralarında Arnavut'ça konuşurlardı ama bize ne yazık ki öğretmediler. Bu nedenle bir tercümana ihtiyacım oldu hep Kosova ziyaretlerimde. İşte bana tercümanlık yapan Mehdi Sejdiu  Ferizai'de yaşıyor.  


         Prizren'in , Korisha  köyü babaannemin köyüdür. Burada çok uzun yıllar sonra tanıştığımız akrabalarımız yaşıyor. Onlarla daha birkaç yıl önce tanışmıştım, yine dil problemini iki küçük kız çocuğunun İngilizce bilmeleri nedeniyle aşabilmiştik.  Onların adı, Marigona ve Besyona idi. 


          Kosova'ya gelirken önce bir araç kiralayıp Arnavutluk'a gitmeyi planlamıştım ama sınır geçişlerinde sorun olabileceğini söyledikleri için vazgeçtim.  Prizren'den Tiran'a giden bir otobüse binerek yola çıktım. Prizren'den , Tiran'a doğru yeni bir otoyol yapılmış. Daha önce 23-25 saat sürüyormuş Prizren ile Tiran arası. Yolda ilerlerken eski yolu da zaman zaman gördüm, gerçekten kıvrıla kıvrıla o dağ silsilesini aşmaya çalışan bir yol. Şimdi otoyol ile sadece 3 saatte varılıyor Tiran'a . Ama otoyol bile gerçekten görülmeye değer, o sarp dağlar traşlanarak yol açılmış. Gerçekten zor ve pahalı bir iş. Otoyolu yapan firma  Türk firması, finansman ise Amerika Birleşik devletlerinden .


              Arnavutluk'a gezi yapmayı düşünürken ciddi bir araştırma yapmamıştım. Mehdi , Tiran, Kruje, Berat ve Vlora'ya mutlaka gitmemi söyledi. Onun dediklerine uyarak o yerlere gittim, iyi de yapmışım.

                                                      

        TİRAN

  
     
         Prizren'den 3 saatlik yolculuğun sonunda Tiran'a vardık, biletimi gidiş dönüş almıştım, şöför dönüş saatinde bizi bıraktığı yerden alacağını söyledi. Bu sefer her gün var ve istediğiniz bir gün geriye dönüş yapabiliyorsunuz.  Otobüs ve minibüslerle ulaşım oldukça ucuz Kosova ve Arnavutluk'ta.

          Daha önce bir rezervasyon yaptırmadığım için şehrin merkezindeki bir otele gittim  ve otele yerleştim. Arnavutluk'ta tek kişilik bir otel odası 20-30 Euro civarında.


           Tiran'ın oldukça büyük bir meydanı var, adı  Skanderbeg ( İskender Bey)meydanı. Burada Arnavutluk'un, Osmanlıya karşı mücadele vermiş olan, milli kahramanı Skanderbeg'in at üzerinde bir heykeli var meydanın tam ortasında. Sağ tarafında Ethem bey camii ve saat kulesi , karşısında ise Tarih müzesi .  Müze civarında da kafe ve restaurantlar bulunmakta. Restaurantlarında değişik yemekler bulmak mümkün. Kafelerde de fast food bulunuyor.


          Öncelikle tarih müzesini ziyaret ettim. Burada Arnavutluk'un tarihi süreci anlatılıyor. Osmanlıların hakimiyetine geçişi, Krallık ilanı daha sonra ise Cumhuriyet kurulması. Bunlar anlatılırken,  sosyalist döneme ilişkin hiç bir iz, emare yoktu müzede. Enver Hoca'dan hiç bahsedilmiyordu. Üstelik müzenin girişinin üzerindeki resim, sosyalist  devrimi canlandıran bir görüntü. Ben bunu gençliğimde "Halkın Kurtuluşu "gazetesinin köşesinden hatırlıyorum. 


            Arnavutluk'taki insanlar Enver Hoca'yı sevmiyorlar. Daha sonra anlatacağım Kruje'ye gittiğimde oradan üzerinde Enver Hoca'nın resmi olan bir fincanı almak istediğimde, "Neden alıyorsun "diye sordular. Ben de Enver Hoca'yı severim dedim. Bir adamı gösterdiler "Burada sadece onu seven tek kişi bu" dediler. Adamı çağırdılar ve benimle tanıştırdılar. 




             Tiran'da çok tarihi mekanlar yok. Ziyaret edilebilecek mekanlar, Skanderbeg kalesi, meydanı ve heykeli, Ethem Bey camii, Saat kulesi, Tarih müzesi, bazı kiliseler ve birkaç müze. Çok sıkışık bir trafiği var, tam curcuna. Küçücük Yunan adalarında çok sayıda kiralık araç firması varken burada sadece birkaç tane mevcut. Zar zor bir araç bulabildim ertesi gün için, görevliyle anlaştık sabah 09.00 da gelip arabayı alacağım. Saatinde gittim, adam kem küm etti, bana kiraladıkları aracı başkasına vermişler ve başka araç yokmuş. Çok kızmama ve söylenmeme rağmen, çaresiz otele döndüm. Otel görevlilerine Berat'a gitmek istediğimi nasıl ulaşabileceğimi sordum. Bir taksiye binip terminale gitmemi oradan Berat otobüsüne binerek ulaşabileceğimi söylediler.


     



      Bir taksi tutup terminale gitmesini istedim. Arnavutlukta İngilizce bilen insan çok az. Adriyatik kıyılarında İtalyanca bilen Arnavutlar var. Şansıma taksi şöförü biraz İngilizce biliyordu. Terminale ilerlerken " Kruje'ya kaça gidersin "diye sordum, 50 Euro dedi. Sonunda  20 Euro ya anlaştık. Yönümüzü değiştirip Kruje' yoluna koyulduk.

Skanderbeg Heykeli ve ben        
                                                                                 

            KRUJE   (AKÇAHİSAR)



             Kruje, Tiran'ın kuzeyinde 20-55 km mesafede , yüksekte Adriyatik'e bakan şirin, küçük bir şehir. Şehir sırtını yüksek bir dağa yaslamış.  Çevresi sarp kayalıklardan oluşan bir kalesi ve içinde gözetleme kulesi, kalenin içinde Osmanlı mimarisiyle yapılmış birkaç bina ile bir de müzesi var. Kalenin içindeki, Skenderbeg Müzesi, yine bir tarih müzesi. Arnavut'ların Osmanlı'ya  karşı verdiği mücadeleyi anlatan resim ve rölyeflerden oluşmuş, savaş süreci ve Osmanlıların ilerlemelerini gösteren haritalardan oluşuyor.


             Skanderbeg, mücadelesinin merkezi olarak bu kaleyi kullanmış. Taksi şöförü, Skanderbeg'in gözetleme kulesine çıkarak etrafa baktığını anlatıyor bana. 

            Osmanlılar burayı 1478 yılında 4. kuşatmadan sonra ele geçirebilmiş. Müzedeki belgeler,  burada mücadelenin, savaşın  ne kadar büyük olduğunu çok güzel anlatıyor. 1906 da başlayan isyan hareketi , 1912 de Arnavutluk'un bağımsızlığıyla sonuçlanmış.




         


       Turistik bir yer olması nedeniyle, resturant, kafe ve turistik eşya satan dükkanlar oldukça çok miktarda. Buradan hatıra eşyalar almak mümkün , özellikle ev yapımı şarap ve rakıları denemeye değer. 

             Orada genel bir gezinti yaptıktan sonra tekrar taksimize binip, Tiran'a geri döndük. Taksi şöförü, otobüslerin çok yerde durduğunu bu nedenle minibüse binmemin daha iyi olacağını söyledi. Tiran'dan bir minübüse binerek Berat'a doğru yola çıktık. Arnavutluk'ta yollar pek iyi değil, bir hayli sarsılarak Berat'a vardık. 
     
                                                          
                                                         





Kruje tarihi çarşısı

                                                             



                                                                         Kaleden şehrin görünümü ve ben
                                          
          
               BERAT







     Berat'ta otellerin hepsi doluydu ve o saatten sonra da başka bir şehire ulaşım için toplu taşım aracı da yoktu.Demirel'in meşhur bir sözü vardır "Demokrasilerde çare tükenmez" diyeBen de öyle deyip yer aramaya başladım. Burada ev pansiyonculuğu yapan kişiler var, bisikletle dolaşıp turistlere evlerinde daha uygun fiyatta kalmayı teklif eden. Dil olarak tarzanca anlaştık. Birisinin Osmanlı mimarisinde yapılmış evine bir geceliğine misafir oldum 20 Euro karşılığında. Sabah kahvaltımı da odama getirdiler, güleç yüzlü insanlardı.






         Berat yapıları itibariyle tipik bir Osmanlı şehri. Osmanlı yine 1444 yılında 1. Murat döneminde burayı ele geçirmiş. Ahmet Kurt Paşa uzun yıllar burayı yönetmiş . Şehirde, Ahmet Kurt paşanın yaptırmış olduğu Paşa Sarayı, bir Halveti tekkesi, karşısında da Padişah Camii var. Bunlar aynı avlu içinde yer almakta.







       Şehrin girişinde " Bekarlar Camii "bulunmakta. Bu cami ismini  şehri 24 saat bekleyen  erkek savunuculardan almış.  Bu erkekler hiç evlenmezler, sürekli şehrini girişinde kenti korur ve orada yaşarlarmış. 

   
     Şehrin merkezinde yine Osmanlı'lardan kalma "Paşa Sarayı " var, Berat'ı ve o bölgeyi yöneten Osmanlı paşalarının ikamet ettiği.  Bu saray şimdi bakımsız bir halde bulunmakta.
  
        Yine şehrin merkezinde,Osmanlılar'ın, Arnavutluğa ilk geldiği dönemde, müslümanlığı kabul eden ve adını Ahmet olarak değiştiren Arnavut lordunun yaptırmış olduğu, Önder Camii bulunmakta. Evliya çelebi Seyahatnamesinde bu camiiden söz eder. Ahmet Paşa bu caminin çevresine medrese, pazar, hamam gibi yapılar yapmasına karşın şu anda sadece camii ayakta kalmış. 




         Kentin en yüksek tepesinde , içinde hala insanların yaşadığı bir kalesi var, çok iyi korunmuş bir kale. Osmanlı'ya karşı direnişin yapıldığı ve zor zaptedilecek bir kale. Dar sokakları ve içinde hala insanların ikamet ettiği taş evleri ve  bir kilisesi mevcut. Kenti yüksekten panoromik olarak buradan görmek gerçekten çok güzel.






     



     İçinden nehir geçen şirin bir kent Berat. Nehrin üzerinde Osmanlı dönemimde yapılmış ve iyi korunmuş bir taş köprü var. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu taş köprüden de söz eder.  Bir bölümünde kendimi Safranbolu'da zannettim, tipik  Osmanlı evleri var. 






         Berat'ın bir üniversitesi var, binayı görünce kendimi Washington'da parlamento sarayı karşısında zannettim. Çok heybetli bir bina, böyle bir mimariyi neden tercih ettiklerini de doğrusu merak ettim. 


           Berat, Arnavutluğa gitmeyi planlayanların mutlaka görmesi gereken bir kent.

     
            
         VLORA



             Berat'tan bir minibüse binerek , Vlora'ya doğru yola çıktım.  Önce çok kötü bir yoldan Fier'e vardık. Yol üzerinde çok sayıda Petrol kuyuları gördüm  ama  sanırım bunlar çok eski ve kullanım dışı kalmış. 



            Bir de Arnavutluk'ta çok sayıda bunkerler (koruganlar) dikkatimi  çekti. Daha sonra öğrendime göre  sayısı 6.000.000 tane imiş ve Enver hoca döneminde dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı önlem olması amacıyla yaptırılmış. Nüfusun da bu arada 2.000.000 kişi olduğunu söylememiz gerek. Bu bunkerler içine 2 kişi alabilecek boyutta ve Arnavutluk'un her tarafına dağılmış vaziyette inşa edilmiş, yönleri Adriyatik'e doğru bakıyor.



                                                                        
      
  

   
         Fier'den tekrar başka bir otobüse binerek Vlora'ya vardım. Burası Adriyatik kıyısında güzel bir şehir. Tam bit tatil kenti. Plansız gitmem nedeniyle , taksiyle giderken yol üzerinde bir otelin önünde durup , otele giriş yaptım. Otelden deniz manzarası bir harikaydı. 

Vlora ,1912 de Osmanlıdan bağımsızlığını ilk ilan eden Arnavut şehri ünvanına sahip.

          


         O gece otelin restaurantında balık -rakı yapmak istedim. Dil konusu burada gerçekten büyük sorun. Menüde taze veya pişirilmiş sebze yazıyordu. Ben salata istedim , onlar kabak ve patlıcanları doğrayıp bir tabağa koyup getirmişler. Derdimi anlatmaya çalışırken bir bayan geldi ve düzgün bir ingilizce ile yardımcı olabileceğini söyledi. Ben de ona yeşil salata istediğimi söyledim . O da onlara anlatırken, ben Türkçe birşeyler söylemişim ki, o bayan dönüp" Türkmüsünüz" dedi. Kendimi tanıttım , o da kendini tanıttı. Adı Meral eşinin adı Valon.  Eşiyle Almanyada çalışan bir Arnavut kızıymış, tatil için gelmişler buraya . Babası önce Prizren'den, Türkiye'ye göç etmiş, sonra tekrar geri dönüp Almanya'da yaşamaya başlamış. Evlerinde hep Türkçe konuşulmuş, o yüzden biliyordu Türkçe'yi. Bu arada levrek balığı sipariş ettim , Çupra geldi.. Ama gerçekten de çok güzel bir çupraydı. Yerel rakısını da deneyerek akşam yemeğimi tamamladım. 

      
         Adriyatik gerçekten pırıl pırıl bir deniz. Derinlikler bile gözle görülüyor. Sabah kahvaltıdan sonra denize girip eşyalarımı toplamaya başlayacaktım. Tiran'da , Prizren otobüsüne yetişmem gerekiyordu. O aile ( Meral ve Valon ) de Prizren'e gidiyormuş, bana beraber gitmeyi teklif ettiler. Böyle bir teklife kim hayır diyebilirdi ki, memuniyetle kabul ettim. Güzel sohbetlerle dolu olan yolculuktan sonra Prizren'e vardık. 

          Ertesi gün Prishtina Adem Jashari havaalanına gidip Türkiye'ye döndüm.
         
                                                     Otelin Plajında


  

Kosova' daki akraba çocukları ile


                                                                         DİKKAT



                      1- Arnavutluk Türk'lere vize uygulamıyor.


                      2- Arnavutluk'ta tatil yapmak , diğer Adriyatik ülkelerine göre daha ucuz.


                      3- Dil sorunu ile karşılaşabilirsiniz.


                      4- Yolları kötü ve buna rağmen Arnavutlar çok hızlı araç kullanıyorlar. Kiralık araç düşünürseniz, bir daha düşünün.


                       

                   Ayrıca , bu gezimin amatör kameramla yaptığım çekimin kısa filmini de aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
                                             http://www.youtube.com/watch?v=tZMGUeMP-Kk