FAS (MOROCCO) - ESSAOURİA

Kasım 2017




Artık Fas'taki son günlerimize yaklaşıyoruz ve bugün yolumuz Essaouria'ya. Fas'ta okyanus kıyısından başlayıp, Atlas Dağları'yla ve Sahra Çölü'yle devam eden yolculuğumuzda tekrar Atlas Okyanusu kıyılarına dönüyoruz.



Marakeş - Essaouria yolu oldukça rahat bir yol 180 km ve iki buçuk saat sürüyor ve büyük bir bölümü otoyol. Essaouria'ya 30 km. kala yol boyuncaki bölgede Argan ağaçları bulunuyor. Bu ağaçlar bizim meşe ağaçlarına benziyor ama dalları dikenli bir ağaç. Yolda aracımızı durdurup bu ağaçlardan argan topluyoruz. Bu bölgede ayrıca zeytin ağaçlarının çokluğu da dikkatimizi çekiyor.




Bu bölgede oldukça çok sayıda argan yağı imalathaneleri bulunuyor. Biz de bu imalathanelerden birine giriyoruz. Yanımıza gelen görevli bir bayan bize arganın hikayesini anlatıyor. Arganın, bademe benzeyen bir yapısı var. Dışında koruyucu yumuşak bir kabuk, ki bu kabuğu hayvanlara yem olarak veriyorlarmış, içinde sert bir kabuk, bunu da yakıyorlarmış ve içinde de kabak çekirdeği içi gibi arganlar yanyana dizili vaziyette bulunuyor. Bu ürünü bu imalathanelerde kırıp, ayırıp ve daha sonra el değirmenlerinde öğütüyorlar. El değirmenleri, üst üste konulmuş  iki taştan oluşuyor. Değirmenin ortasından arganı içeriye atıyorlar ve durmadan çeviriyorlar. Yağ haline dönüşen arganı bir toplama kabına akıtıyorlar. Resimde Nurşen değirmende çalışırken.   

   
Argan kavrularak bu işlem yapılırsa yiyecek olarak kullanılıyor ve tadı tahini andırıyor. Kavrulmadan değirmenden geçilirse bu da kozmetikte kullanılıyor. Argan yağının faydalarını da Fas Seyahatim yazımda daha geniş ele alacağım.




Rahat bir yolculuktan sonra Essaouria'nın genel görünüşünün yakalandığı bir tepe üzerinde duruyoruz. Buradan şehri seyrederken yine burada bulunan devecilerin, deve ile gezi tekliflerini reddediyoruz. Bugüne bugün, Sahra Çölü'nde deveye binmiş adamız, burada deveye binmek klasımızı sarsar. :)


Bu arada bir deve çişini yaparken, deveci deve sidiğini bir pet şişeye dolduruyor. Aklımıza hemen ülkemizde bir ara, deve sidiğinin faydalı bir içecek olduğu söylemleri geliyor. Biz yine de bu sidiği iddia edenlerin içmesi için onlara bırakıyoruz. :)

   
Buraya gelmeden kalacak bir yer için herhangi bir rezervasyon yaptırmamıştım. Şehir girişinden itibaren, ellerinde anahtar sallayan gençler bulunuyordu. Sanırım bunlar kısa veya uzun süreli ev kiralayanlardı, çünkü burası bir sayfiye kenti. Biz yine de bunları tercih etmiyoruz ve biraz dolaştıktan sonra beğendiğimiz bir otele yerleşiyoruz. Aracımızla otel ararken temiz bir şehir olduğunu gözlemliyoruz burasının.

   
Şimdi sıra şehri keşfetmekte. Şehrin uzunca bir plajı bulunuyor. Hava oldukça sıcak, ama sanırım deniz suyu da öyle olmamalı ve biraz da rüzgarlı. Buna rağmen, denize giren "soyunuk" Avrupalılar ile plajda oturmuş "giyinik" Faslılar bulunuyordu.




Burası özellikler aldığı Alize rüzgarları nedeniyle, sörf yapmak için biçilmiş kaftan bir yer. Bizim orada bulunduğumuz sırada sadece bir kişi deniz paraşütü ile gösteri yapıyordu.


Kentin en önemli turistik yeri, Medina'sı ve Skala De La Kashbah adı verilmiş olan 18. yy.'da yapılmış surları. Plajı yürüyerek geçip işte bu surlara varıyoruz. 




Hemen surların önünde, buraya özgün mavi balıkçı teknelerinin bulunduğu limana yürüyoruz. Burada denizden henüz çıkarılmış balıklar satın alınıyor ve hemen yakında bulunan balık pişiricisinde pişirilerek orada yeniyor. 




Ben zaten oldum olası, balık almayacak olsam bile tezgahtaki balıkları seyretmeye bayılırım. Dolayısıyla bütün tezgahları dolaşıyorum tabii ki. Buradaki balıklar genelde bildiğimiz Sardalya, Çupra, Kefal, Levrek vs. Akdeniz balıkları ancak boyutları bizimkilere göre daha büyük. Bu arada Köpek balığı, Vatoz ve çeşitli yılan balıkları da dikkatimizi çekiyor. Biz bu balıkları yemiyoruz ama orada ve daha önce bulunduğum Zanzibar adasında da bu balıklar yeniyor. Tabii ki başka ülkelerde de yeniyordur.



Bugün illa ki balık ve diğer deniz ürünleri olacak menümüzde ama iştahımızı akşama saklıyoruz. Daha sonra bu surlara çıkıyoruz. Surlarda o dönemden kalma toplar, gözetleme kuleleri bulunuyor. Buradan manzara da oldukça güzel görünüyor.





İşte sonunda dayanamıyorum ve yolumuzun üstünde gördüğüm kefal balığının cazibesine dayanamayarak, pazarlıkla bu balığı 40 dirheme satın alıyorum. Böyle açık denizden çıkarılmış bir kefal oldukça lezzetli olmalı diye düşünüyorum. Balığımızı hemen orada temizlettiriyor ve yanımız alarak gezmeye devam ediyoruz.




Şimdi sırada Medina var. Burasının da daha önce gezdiğimiz şehirlerdeki Medinalardan farkı yok. İçeride balıkçılar, kasaplar, baharatçılar, kozmetikçiler, hurmacılar, marketler vs. bulunuyor. Ve diğer Medinalarda da olduğu gibi pis bir görüntüsü var. O kadar açıkta satılan yiyeceklere rağmen, yoldan kalkan toz toprak konusunda bir şey yapmak akıllarına gelmiyor mu acaba? Medinadan hurma alıyoruz. 




Yine yorulduk ve otelimize geri dönüp biraz istirahat ihtiyacı duyuyoruz. Akşam oluyor ve artık Fas'taki bu son etkinlik gecemizi de değerlendirmeliyiz. Önce balığımız alıp bir balık pişiricisine gidiyoruz ve onlardan aldığımız mangalda kalamar ve salata eşliğinde, akşam yemeğimizi yiyoruz. Aslında ben balığa küfrettirmem ama burada Rakı olmadığı için, sadece su eşliğinde oluyor bu defa. Tahmin ettiğim gibi balığımız oldukça lezzetliydi. Balık pişirme, salata, kalamar ve su için de 50 dirhem ödüyoruz, tabii ki burada her şey pazarlıkla...




Yemeğimizi bitirdikten sonra, Medinanın girişinde müzik yapan gençleri izliyoruz önce. Gençler Bob Marley gibi giyinmiş ve saç modelleri de onun gibi. Bob Marley buraya çok gider gelirmiş ve bu yüzden ona ve müziğine karşı büyük bir sempati duyuluyor.





Buradan Taros adlı bara yöneliyoruz. Barda canlı müzik var ve biralarımızı müzik eşliğinde içiyoruz. Buradan günün yorgunluğunu atmış olarak çıkıyor ve doğruca otelimiz gidiyoruz. 

Yarın yolumuz Kazablanka 5. Muhammed havaalanına en yakın mesafede olduğunu düşündüğümüz otelimize. Essaouria - Kazablanka yolu ve yol üzerindeki şehirleri anlatan yazımda görüşmek üzere..


GERİ DÖNÜŞ YOLUNDA yazımı okumak için tıklayınız... 




İYİ YOLCULUKLAR




     

FAS (MOROCCO) - MARAKEŞ

KASIM 2017


Bugün Fas'ın en merak edilen şehri Marakeş'i gezmeye başlayacağız. Baştan şunu söyleyeyim, olayı daha sonra anlatacağım, ikinci günümüz gecesi telefonumu Jemaa Al Fna Meydanı'nda çaldırdım ve çektiğim fotoğraflar da onunla birlikte gitti tabii. Bu yüzden burada paylaşacağım resimlerin sadece bir kısmı Nurşen'in telefonundan çektiklerimiz, resimlerin çoğunluğu internetteki sitelerden alınmadır.


   
Marjen semtinde kaldığımız Relax Hotel'de kahvaltımız sonrası Marakeş'i gezmeye başlıyoruz. Aracımızla burasının ünlü Koutoubia Camisi yanına kadar gelip orada park ediyoruz. Caminin etrafı oldukça kalabalık. Hem Faslılar hem de turistlerden oluşuyor bu kalabalık. Daha önceki yazılarımda yazmıştım Fas'ta camiler genelde kapalı ve sadece namaz zamanlarında açılıyor ve içeriye sadece müslüman olanlar girebiliyor diye. Şu anda namaz vakti olmadığı için de cami kapalı ve sadece dışarıdan bakabiliyoruz camiye. Yandaki fotoğraf daha sonraki akşam fotoğrafı bu cami yanında.



Koutoubia Camisi'nden sonra El Badi Sarayı'na doğru yürüyoruz. Bu saray 1578'de Saadian Hanedanı Sultan Ahmet El-Mansur tarafından yaptırılmış. Sarayın ortasında büyük bir alan var ve bu alan içinde havuzlar ve bahçeler bulunuyor. Sarayın gezmeye izin verilen bölümlerini de geziyoruz. 

Bunu da yazmalıyım, buraya gelirken minibüs ve taksi duraklarının olduğu bir yoldan geçtik, her taraf sidik kokuyordu. Ben önce faytonları çeken atların yaptığını düşünmüştüm çünkü bu bölgede faytoncular da bulunuyordu, ama gece Jemaa Al Fna Meydanı'ında bir erkeğin kimseye aldırmadan, herkesin ortasında bir çiçekliğin içine işerken görünce, bunun "hayvanlarca" değil "insanlarca" yapıldığını anlamış oldum. Fas'ta sokaklara işemek çok doğal bir olaymış, böylelikle bunu da öğrenmiş oluyoruz.




Şimdi sırada Bahia Sarayı var. 19. yy.'da vezir Ahmed Bin Moussa tarafından yaptırılmış ve günümüze kadar iyi korunmuş bir saray burası. Bahia, parlak- ihtişamlı anlamına geliyor. Saray iki bölümden oluşuyor ve 1600 odaya sahip. Ahşap ve çini işlemeleri de oldukça muhteşem bu sarayın.



Öğle vakti oldu ve biz de biraz acıktık, hem bir şeyler yemek hem de merak ettiğimiz için, Jema Al Fna Meydanı'na (Fenalıklar Meydanı) dar ve her iki yanında dükkanların bulunduğu bir yoldan ilerliyoruz. Yürürken yolumuz üzerinde, içinde hamamı olan bir riad görüyoruz. İçeriye girip sahibi Ahmed ile tanışıyor ve ertesi gün için hamam rezervasyonu yaptırıyoruz. Riadı dolaşıyoruz, oldukça güzel ve temiz ama daha önce rezervasyon yaptığımız ve beğendiğimiz otelden dönüş yaparak buraya gelmiyoruz.







Buradan El Fna meydanına doğru yürüyoruz. Meydana vardığımızda, yılan ve maymun oynatıcıları, meyva suyu satış standları ile karşılaşıyoruz.  Meydan çevresinde dolaşarak yemek yiyeceğimiz temiz bir restoran bakıyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz Cafe France'ye oturup iki değişik içerikte Tajin sipariş ediyoruz. Burada hem dinlenip, hem de karnımızı doyuruyoruz ki, benim tajin içinde bir parça işkembe parçası görüyorum. Tabi ki için dışıma çıkıyor bir anda ama Nurşen'e belli etmiyorum o anda durumu ki onun da iştahı kaçmasın ve tabii ki daha sonra söylüyorum. Fas'ta en beğenmediğimiz restoran burası oldu. Aslında genelde restoranları turistlerin uğramadığı, turistik olmayan yerlerden seçerim ama nedense bugün böyle bir hata yapıyorum.




Hava bugün oldukça sıcak, buna rağmen bir kaç yeri daha görmek istiyoruz. Elimizdeki haritamızdan takiple Ben Yousef Medrese  ve Camisi'ne gidiyoruz. Burası Koutoubia camisinden sonra Marakeş'in en büyük ve aynı zamanda en eski camisi. Ali Bin Yusuf adına yaptırılmış bu cami ve medresde 132 oda bulunuyor ve 900 öğrenciyi barındırabiliyor. Burada çok güzel fotoğraflar çekiyorum, diğer yerlerde olduğu gibi, ama ne yazık ki onlar yok şimdi. 

Buradan çıkıp, en yakınımızdaki tarihi mekan olan Mouassine Cami ve Çeşmesi'ne gitmek istiyoruz. Yolda bir gence soruyorum nerede olduğunu, genç bizimle bir süre yürüyor, ben rehber istemediğimizi söylüyorum ve o da bana rehber olmadığını söylüyor. Ama bir noktaya gelince eliyle uzak bir noktayı gösteriyor ve bahşişini istiyor hem de metal para değil banknot olsun diyor. Burada sık karşılaşılan bir durum bu. Neyse herhangi bir bahşiş vermeden başımdan savıyorum çocuğu.




Bir noktada haritaya bakarken bir genç geliyor yanımıza, eliyle tarif ediyor gideceğimiz yeri. Bu sırada dar bir sokağın başında bulunan tipsiz birisi ona bir şeyler söylüyor ve oda bize o adamın başında bulunduğu dar sokaktan gitmemizi söylüyor. Buraya gelmeden önce okumuştum, yol soranları böyle dar sokaklara sokup darp edip paralarını ve değerli eşyalarını çaldıklarını. Bu durum gözümde canlanıyor ve gencin ısrarlarına rağmen o dar sokağa girmiyoruz ve burasını görmeden geriye dönüyoruz.

Bu sıcak havada epeyce yürümekten dolayı da yoruluyoruz, otelimize dönüp istirahat edip ve akşama da Jemaa El Fna meydanına gelip gece etkinlikleri görmek istiyoruz. Yol üzerinde bir market önünde duruyorum. Marketçiye bira var mı diye soruyorum, adam biraz kızgın ifadeyle Gueliz semtinde bulabileceğimiz söylüyor.




Otelde bir süre dinlendikten sonra tekrar aracımıza atlayıp önce Gueliz'e gidiyoruz. Bu semt de bizim kaldığımız semt gibi oldukça modern. Büyük mağaza ve otellerin bulunduğu geniş Mohammed 5. caddesi boyunca yavaş yavaş gidiyoruz ki alkol satan bir market görebilirmiyiz diye. Burada bulunan otellerin barlarında içki elbette var, hatta BAR yazıları dışarıdan da okunuyor ama biz bir yerden satın almak istiyoruz. Sonunda arabayı bir yere park ediyorum ve oradaki güvenlikçiye soruyorum ve o da Carrefour'u gösterip orada bulabileceğimi söylüyor. Markete girince, ki neredeyse kapanmak üzeremiş, doğruca içki satılan özel bölüme gidip almak istediklerimizi alıyoruz. Resimde marketin girişi.



Şimdi tekrar yola devam ediyor ve aracımızı aynı yere park edip Jemaa El Fna meydanına yürüyoruz. O da ne müthiş bir kalabalık var. Gündüz gördüğümüz yılan, maymun oynatıcılarının yerini, kurdukları geçici tezgahlarda mangal yapanlar, geleneksel müziklerini, etraflarında daire olmuş olan insanların katılımıyla icra eden gruplar, salyangoz çorbacıları almış. Aralarında gezerken ellerindeki menüleriyle müşteri çekmeye çalışanlar tarafından adeta taciz ediliyorsunuz. Ben sadece fotoğraf çekerek ilerliyorum. 



Salyangoz çorbacılarının orada bir küçük kızın iştahla salyangoz yemesini seyrediyoruz. ben de niyetleniyorum ama Nurşen suratını buruşturuyor. Tam bu sırada yanımıza elinde menü bulunan birisi geliyor, istemediğimizi söylüyorum o Nurşene yöneliyor ve ben Nurşeni kendime doğru çekerken, bana panik yapma diyor, ben de ona işine bak diyorum. Oradan ayrılıp çıkışa yöneliyoruz. Bir anda elimi arka cebime atıyorum, telefonum cebimde yok. 




Geriye dönüyoruz ve o adama doğru ilerliyorum ve telefonumun çalındığını söylüyorum. O sırada yanımız gelen birisi de telefonumu pantalonumun arka cebine değil, ön cebine koymam gerektiğini ve burasının tehlikeli olduğunu söylüyor. Çalanı görmedik ve kimseye diyebileceğimiz bir şey yok. Ama gerek Marakeş'te çektiğim resimlerin yok olması gerekse telefondaki navigasyon programıyla yol alamayacağımız olması nedeniyle üzülüyorum. O gerginlikle otele döneceğiz ama navigasyonumuz da yok . Aslında ben genelde navigasyon kullanmam seyahatlerimde ama burada alışınca yollara bile bakmamıştım. Şimdi gecenin bu karanlığında merkezden uzakta bulunan otelimizi de bulmak sıkıntılı olacaktı ve öyle de oluyor zaten. 

Sonuçta otele vardık ama canımız sıkkın, hırsımızı Carrefour'dan aldığımız içkilerden çıkarınca da mide rahatsızlığı yaşıyorum. Keyfimiz oldukça kaçmış durumda.




Sabah kahvaltıyı takiben Marakeş'in gezmediğimiz yerlerini bulup gezmeye devam edeceğiz. Bugünkü ilk hedefimiz, Jardin Majorelle. Aracımıza park için bir yer bularak Jardin Majorelle'ye gidiyoruz ama o da ne bilet gişesinin önünde upuzun iki sıra insan kuyruğu var. Durum değerlendirmesi yaparken sıradaki bir bayan bize diğer sıraya geçmemizi onun daha hızlı ilerlediğini söylüyor. Kendileri 1,5 saattir kuyruktalarmış ve hala bilet bile alamamışlar. Vaktimiz de sınırlı bugün, 2 saat sonraya hamam rezervasyonumuz var. Zamanımızın yetmeyeceği nedeniyle buraya girmekten vazgeçiyoruz.



Burası ile ilgili biraz bilgi vereyim; Fransız ressam Jacques Majorelle burada büyüleyici bir bahçe yaratmak için kırk yılı aşkın bir süre uğraşmış. Ağaçların ve orijinal egzotik bitkiler ile adeta bir vaha yaratmış. Havuzundaki lotus çiçekleri, bu güzel ortamda kuş cıvıltılarıyla, mavi rengin hakim olduğu renkli görüntüler ile harika bir mekan. Ben bunları biliyorum ama ne yazık ki bu güzelliği görme imkanımız olmuyor.

Tekrar Marakeş'teki klasik park yerimize geliyoruz. Aracımız park ettikten sonra yavaş yavaş çarşıda dolaşıyoruz. Meydandaki polis karakoluna gidiyoruz ve polis şefiyle konuşuyorum. Bana ifade vermem gerektiğinden söz ediyor ama sırada bekleyen başka insanlar da var ve zaten yarın buradan ayrılacağız, vazgeçiyorum ifade verip rapor almaktan.




Randevu saatimiz yaklaşınca doğruca riada gidiyoruz. Ahmed bizi karşılıyor ve ona benim hamama girmeyeceğimiz ve sadece Nurşen'in gireceğini söylüyorum, o da tabii ki diyor. Nurşen hamama doğru yol alırken, ki dönüşte söyledi neredeyse 10 dakika bina içinde yürümüş, ben de Ahmed'le sohbete başlıyorum. Dün gece telefonumun çalındığından, midemin rahatsızlığından söz ediyorum. Bana nane çayı söylüyor, midem için de ilaçlar veriyor, bunları içince biraz rahatlıyorum. Yapılan hırsızlık için de ciddi manada üzülüyor.




Ahmed ile yaklaşık 2 saatlik sohbetimizde, onun aynı zamanda ABD vatandaşı olduğunu ve üç çocuğunun da Amerika'da yaşadığını öğreniyorum. Ahmed oldukça zengin bir adam ama çok çalışkan birisi. O şehrin merkezindeki koskocaman riadın sahibi ama riadın resepsiyonda kendisi çalışıyor. Resimde blogum için de bu pozu veriyor. 

İlgilenenler için adresini de yazayım; Riad Moulay Said..60 Riad Zitoun Kedim - Marakeş.

Tel 05 24 44 38 40. riadmoulaysaid@hotmail.com ,   web:  www.riad-mysaid.com

Giderseniz benden selam söylemeyi unutmayınız.



Nurşen hamam sefasını bitirince, ki çok memnun oldu bundan, Ahmed bizi sahibi olduğu Restaurant El Bahia'ya yönlendiriyor, Restoran Bahia Sarayı girişine yakın bir yerde bulunuyor. Burası saray gibi bir restoran ama pek müşteri yoktu biz gittiğimizde. Biz de teras katına çıkıyoruz, buradan da Marakeş manzarası oldukça güzel.




Garsona soruyorum, o da burasının büyük yemekli toplantılarda kullanıldığını anlatıyor. Siparişimiz birer porsiyon et ve tavuk şiş. Burada porsiyonlar oldukça büyük ve oldukça lezzetli. Yemeklerimizi zorla bitiriyoruz.



Artık akşam olmaya başladı doğruca Jemaa El Fna meydanına gidiyoruz tekrar. Dün akşamki adamı buluyorum ve eğer telefonumu bulursa ona para vereceğimi söylüyorum, ama adam yemin billah bu işle ilgisinin olmadığını anlatıyor. Bizim için de yapacak başka bir şey kalmıyor ve otelimize geri dönüyoruz.

Marakeş ile ilgili yazılarda burasının çok beğenildiği okumuştum. Ama bana göre Fas'ın bir çok şehri buradan çok daha güzel. Gerek trafiği, gerekse insan kalabalığıyla;  Marakeş, adeta bir keşmekeş.

Yarın yolumuz Essaouria'ya..

     
ESSAOURİA yazımı okumak için tıklayınız... 



İYİ  SEYAHATLER



                                                               
       










FAS (MOROCCO) - OURZAZATE

KASIM 2017


Sahra Çölü ve Todra Kanyonu gezilerimizden sonra yolumuza Ourzazate'ye doğru devam ediyoruz. Artık Fas yollarında araba kullanmaya oldukça alıştım. Hava kararmak üzereyken Ourzazate'ye varıyoruz ve buradaki ilk işimiz kalacak bir yer bulmak. Biraz dolaştıktan sonra, İbis Otelde kalmaya karar veriyoruz. Otelin mimari yapısı, çevreye uygun olarak dizayn edilmiş ve zaten Faslılar buna çok özen gösteriyor. Bir de bazen bizim ülkede bu konuda duyarsızlığı düşününce, üzülüyor insan, hatta sadece üzülmekle kalmayıp, sadece çıkar için her şeyi tahrip edenlere beddua ( küfür ) ediyorum.


Önce çıkıp birer duş alıyoruz ve bu günün yorgunluğunu bir nebze olsun hafifletiyor. Ardından otelin barına iniyor ve buz gibi biralarımızı yudumlarken daha da rahatladığımızı hissediyoruz. Şimdi sıra güzel bir uyku çekmekte, çünkü yarınki programımız yine dopdolu olacak.


Kahvaltıyı takiben, eşyalarımızı toplayıp otelden ayrılıyoruz. Ourzazate Fas'ın çöle açılan kapılarından biri olduğu gibi aynı zamanda, bir film stüdyoları merkezidir de. Fas yönetimi bu bölgede film stüdyoları açılması konusunu teşvik etmiş.Burada ilk ziyaretimizi  kent merkezindeki, Taourrit Kashbah'ına yapıyoruz.


Ourzazate uzun bir süre, Afrikadan Avrupa'ya yapılan ticaretin küçük bir geçiş noktasıymış. Burayı yönetenlerin yaşadığı Taourirt Kashbah'ı oldukça büyük bir mekan. Şehre dış müdahalalerin olması halinde, öncelikle kentin ileri gelenlerinin korunduğu bir alan olarak düzenlenmiş. Burada gezerken küçüçük odaları ve daracık dehlizleri ilgimizi çekiyor. Çekmekle kalmıyor sık sık yolumuzu kaybedip tekrar aynı yerlerden geçmek durumunda kalıyoruz, keşke baştan kapıdaki rehbere hayır demeseydik :)


Buradaki gezimizi tamamlayıp, Taourirt Kashbah'ının karşısındaki Sinema Müzesine gidiyoruz. Burada öncelikle Fas film endüstrisinden de bahsetmemiz gerekecek:

FAS VE FİLM ENDÜSTRİSİ (Alıntıdır)

" Hükümet film şirketlerine yönelik bürokratik sınırlamaları kaldırıp cazip teşvikler getirince, Fas, Amerikalı film yapımcılarının gözdesi olmuş. 500`den fazla büyük bütçeli film Fas`ta çekilmiş. 1940`lı yılların başından itibaren sinema yapımcılarının uğrak noktası olmuş Fas. Fas`ı cazibe noktası yapan ise özellikle tarihi olayları konu edinen filmlere uygun sinematografik doğal zenginliği. Avrupa ve ABD`ye yakınlığı, ülkenin çekim bölgelerine kurulan hava limanları (Casablanca, Tangier ve Agadir), gelişmiş iletişim ve ulaşım ağı, çekim izinlerine yönelik bürokrasinin en alt seviyeye indirilmesi, film çekim ekipmanlarında sağlanan gümrük kolaylıkları ve sinema sektöründeki yetişmiş insan unsuru tercih için özellikle belirleyici olmuş. Ülkede halen 35 film şirketi bulunuyor. Film sektörüne kapılarını açan kurumlardan biri de Fas ordusu. Ordu, savaş filmlerinde kullanılmak üzere askeri ekipmanlarını film şirketlerine kiralayabiliyor. Savaş filmlerinde teknik destek ve lojistik imkanı da sağlıyor. Yabancı film yapımcılarının ülkedeki çalışmalarını Fas Sinematografi Merkezi (Moroccan Cinematographic Center) düzenliyor. Fas`ta çekilen filmlerden bazıları Othello: 1949, ABD yapımı, Orson Welles, Suzanne Clautier. Sodome and Gomorrhe: 1961, İtalyan yapımı, Robert Aldrich, Sergio Leone. Lawrence of Arabia: 1969, İngiliz yapımı, Anthony Quinn, David Lean, Ömer Şerif. General Patton: 1970, ABD yapımı, Franklin Schaffner, Georges Scott. Jewel of the Nile: 1985, ABD yapımı, Kathleen Turner, Michael Douglas. Ishtar: 1985, ABD yapımı, Isabelle Adjani, Dustin Hoffman, Warren Beatty ve ABD Film Enstitüsü tarafından 2002 yılında tüm zamanların en iyi aşk filmi seçilen ve Yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Kazablanka , 1942, ABD yapımı."



Yukarıda adı sayılan filmler ve daha sonra yine adını sayacacağım, bir çok kişinin en azından ismini hatırladığı filmlerden kalan dekorlardan ve film ekipmanlarından oluşturulan bir müze burası. Daha sonra anlatacağım ATLAS ve CLA film stüdyolarını gezince, bu müzenin çok da cazip olmadığını anlıyoruz. Çünkü oralarda gerçek film platoları bulunuyor. 


Sinema müzesi gezimizi tamamlayınca, Atlas Corporation Film Stüdyoları'na gidiyoruz. Burada, Ben Hur, Asteriks, Spy Game, Babel, The Physician, Kleopatra, Atlantis, Alexandre, Prince of Persia, Kingdom of Heaven, Game of Thrones vb. filmlerin dekorları oldukça ilginç geliyor bize. 

Bu devasa dekorların içinde gezerken, geçmişte izlediğimiz filmleri adeta yaşıyoruz. Bazen yazıdan ziyade resim çok şey anlatır. Resimlerle başbaşa bırakayım sizi.


   Ben Hur filminin stüdyosu......


  Stüdyo duvarlarının arka planı....






Burasını gezerken, uzakta bir kale görünüyor. Uzaktan da olsa bir resim almak için biraz yürüyorum ve resmini çekiyorum. Daha sonra öğreniyoruz ki, bu da bir film stüdyosu ve CLA film stüdyolarına ait. Orası için ayrı bir ücret ödenmesi gerekiyormuş ama biz bilet almadan toz toprak içindeki bu yoldan aracımızla oraya gidiyoruz.


Girişte görevli bilet soruyor biz de almadığımızı söylüyoruz içeriye girmeden dışarıdan fotoğraf çekebileceğimizi söylüyor ve bize burasının Kudüs Stüdyosu olduğundan söz ediyor ve burada ünlü filmlerin bazı bölümleri çekilmiş, bunlardan bazıları Game of ThronesVikings vb. 

   
Görevliye verdiği bilgiler için teşekkür ediyor ve 10 dirhem veriyorum. Aracımıza doğru giderken sesleniyor ve istersek içeriye girebileceğimizi söylüyor. Biz de içeriye giriyoruz. Burası gerçekten harika bir stüdyo. Burası için on milyon dolar harcandığından bahsediyor görevli.


Duvarları gerçek taştan yapılmış gibi görünüyor ama, değilmiş meğerse. Buna çok şaşırıyoruz, duvara vurunca çıkardığı tok ses ile, duvarların gerçekten de taş duvar olmadığını anlıyoruz.



Game of Thrones filminde Kraliçe Khaleesi'nin geldiği Kudüs kapısı da burası.

Biraz ileride bir film için yapılmış ve daha sonra yıkılmış bir Kabe platformunun olduğunu söylüyor bu görevli. Oradan geçerken de onu resimliyoruz.
   
  
Şimdi de yolumuz üzerinde Aid Ben Haddou kasabası var. Burası 13. yy.'dan kalma bir kasaba ve aynı zamanda yine ünlü filmlere (Babil, Gladyatör, Arabistanlı Lawrence gibi.) mekan olmuş bir yer. Ama bugün yeterince film stüdyosu gezdik ve karanlık olmadan Marakeş'e varmak istiyoruz. Belki de burasını gezmemekle hata etmiş olabiliriz ama konu hep zaman meselesi.


Bugünkü yolumuz gerçekten pek zorlu, Atlas dağlarınını aşıp Marakeş'e ulaşacağız. Yolun hemen tamamında yol çalışmaları yapılıyor, bazı bölümler açılmış ve oraları iyi. Ama genelde kötü bir yol ve bir çok noktada yapılan dinamitle patlatmalar nedeniyle kapanmış bir yol ile karşılaşıyoruz ve açılıncaya kadar saatlerce beklemek zorunda kalıyoruz. 


Atlas sıra dağlarında kıvrıla kıvrıla çıkıyor ve iniyoruz. Bir önceki seyahatimde Romanya'daki Transfagaraşan yolunu yazmıştım, bu yol o yolu aratmayan belki de daha da zor bir yol. Yolculuğumuz sırasında yol kenarında çeşitli maden parçalarını satmaya çalışanlarla karşılaşıyoruz. Onlarda bir kaç çeşit yaklaşık beyzbol topu büyüklüğünde maden alıyoruz pazarlıkla. Pazarlık deyince şaşıracaksınız, satıcının 500 dirhem istediği bir madeni 20 dirheme satın alıyoruz, yani pazarlık buralarda bu düzeyde.


Atlas sıra dağlarını geçerken bu kupkuru dağların ilginç yapısını da izlemekten geri kalmıyoruz. Ama yolda beklemeler yüzünden, hava kararmadan Marakeş'e ulaşmamız artık zor. Bu arada yolumuz üzerinde bulunan bir restoranda, Fas'ın ünlü kus kus yemeğini deniyoruz. (Yemek konusunu Fas Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda anlatacağım.)


Nihayet Marakeş'e varıyoruz. Telefondaki navigasyonla otelimizi bulup yerleşiyoruz. Artık dinlenme zamanı yarın yine yoğun bir programımız olacak. Yarından itibaren iki tam gün buradayız.
      

MARAKEŞ yazımı okumak için tıklayınız..


İYİ SEYAHATLER