KASIM 2017
Sahra Çölü ve Todra Kanyonu gezilerimizden sonra yolumuza Ourzazate'ye doğru devam ediyoruz. Artık Fas yollarında araba kullanmaya oldukça alıştım. Hava kararmak üzereyken Ourzazate'ye varıyoruz ve buradaki ilk işimiz kalacak bir yer bulmak. Biraz dolaştıktan sonra, İbis Otelde kalmaya karar veriyoruz. Otelin mimari yapısı, çevreye uygun olarak dizayn edilmiş ve zaten Faslılar buna çok özen gösteriyor. Bir de bazen bizim ülkede bu konuda duyarsızlığı düşününce, üzülüyor insan, hatta sadece üzülmekle kalmayıp, sadece çıkar için her şeyi tahrip edenlere beddua ( küfür ) ediyorum.
Önce çıkıp birer duş alıyoruz ve bu günün yorgunluğunu bir nebze olsun hafifletiyor. Ardından otelin barına iniyor ve buz gibi biralarımızı yudumlarken daha da rahatladığımızı hissediyoruz. Şimdi sıra güzel bir uyku çekmekte, çünkü yarınki programımız yine dopdolu olacak.
Kahvaltıyı takiben, eşyalarımızı toplayıp otelden ayrılıyoruz. Ourzazate Fas'ın çöle açılan kapılarından biri olduğu gibi aynı zamanda, bir film stüdyoları merkezidir de. Fas yönetimi bu bölgede film stüdyoları açılması konusunu teşvik etmiş.Burada ilk ziyaretimizi kent merkezindeki, Taourrit Kashbah'ına yapıyoruz.
Ourzazate uzun bir süre, Afrikadan Avrupa'ya yapılan ticaretin küçük bir geçiş noktasıymış. Burayı yönetenlerin yaşadığı Taourirt Kashbah'ı oldukça büyük bir mekan. Şehre dış müdahalalerin olması halinde, öncelikle kentin ileri gelenlerinin korunduğu bir alan olarak düzenlenmiş. Burada gezerken küçüçük odaları ve daracık dehlizleri ilgimizi çekiyor. Çekmekle kalmıyor sık sık yolumuzu kaybedip tekrar aynı yerlerden geçmek durumunda kalıyoruz, keşke baştan kapıdaki rehbere hayır demeseydik :)
Buradaki gezimizi tamamlayıp, Taourirt Kashbah'ının karşısındaki Sinema Müzesine gidiyoruz. Burada öncelikle Fas film endüstrisinden de bahsetmemiz gerekecek:
FAS VE FİLM ENDÜSTRİSİ (Alıntıdır)
" Hükümet film şirketlerine yönelik bürokratik sınırlamaları kaldırıp cazip teşvikler getirince, Fas, Amerikalı film yapımcılarının gözdesi olmuş. 500`den fazla büyük bütçeli film Fas`ta çekilmiş. 1940`lı yılların başından itibaren sinema yapımcılarının uğrak noktası olmuş Fas. Fas`ı cazibe noktası yapan ise özellikle tarihi olayları konu edinen filmlere uygun sinematografik doğal zenginliği. Avrupa ve ABD`ye yakınlığı, ülkenin çekim bölgelerine kurulan hava limanları (Casablanca, Tangier ve Agadir), gelişmiş iletişim ve ulaşım ağı, çekim izinlerine yönelik bürokrasinin en alt seviyeye indirilmesi, film çekim ekipmanlarında sağlanan gümrük kolaylıkları ve sinema sektöründeki yetişmiş insan unsuru tercih için özellikle belirleyici olmuş. Ülkede halen 35 film şirketi bulunuyor. Film sektörüne kapılarını açan kurumlardan biri de Fas ordusu. Ordu, savaş filmlerinde kullanılmak üzere askeri ekipmanlarını film şirketlerine kiralayabiliyor. Savaş filmlerinde teknik destek ve lojistik imkanı da sağlıyor. Yabancı film yapımcılarının ülkedeki çalışmalarını Fas Sinematografi Merkezi (Moroccan Cinematographic Center) düzenliyor. Fas`ta çekilen filmlerden bazıları Othello: 1949, ABD yapımı, Orson Welles, Suzanne Clautier. Sodome and Gomorrhe: 1961, İtalyan yapımı, Robert Aldrich, Sergio Leone. Lawrence of Arabia: 1969, İngiliz yapımı, Anthony Quinn, David Lean, Ömer Şerif. General Patton: 1970, ABD yapımı, Franklin Schaffner, Georges Scott. Jewel of the Nile: 1985, ABD yapımı, Kathleen Turner, Michael Douglas. Ishtar: 1985, ABD yapımı, Isabelle Adjani, Dustin Hoffman, Warren Beatty ve ABD Film Enstitüsü tarafından 2002 yılında tüm zamanların en iyi aşk filmi seçilen ve Yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Kazablanka , 1942, ABD yapımı."
Yukarıda adı sayılan filmler ve daha sonra yine adını sayacacağım, bir çok kişinin en azından ismini hatırladığı filmlerden kalan dekorlardan ve film ekipmanlarından oluşturulan bir müze burası. Daha sonra anlatacağım ATLAS ve CLA film stüdyolarını gezince, bu müzenin çok da cazip olmadığını anlıyoruz. Çünkü oralarda gerçek film platoları bulunuyor.
Sinema müzesi gezimizi tamamlayınca, Atlas Corporation Film Stüdyoları'na gidiyoruz. Burada, Ben Hur, Asteriks, Spy Game, Babel, The Physician, Kleopatra, Atlantis, Alexandre, Prince of Persia, Kingdom of Heaven, Game of Thrones vb. filmlerin dekorları oldukça ilginç geliyor bize.
Bu devasa dekorların içinde gezerken, geçmişte izlediğimiz filmleri adeta yaşıyoruz. Bazen yazıdan ziyade resim çok şey anlatır. Resimlerle başbaşa bırakayım sizi.
Ben Hur filminin stüdyosu......
Stüdyo duvarlarının arka planı....
Burasını gezerken, uzakta bir kale görünüyor. Uzaktan da olsa bir resim almak için biraz yürüyorum ve resmini çekiyorum. Daha sonra öğreniyoruz ki, bu da bir film stüdyosu ve CLA film stüdyolarına ait. Orası için ayrı bir ücret ödenmesi gerekiyormuş ama biz bilet almadan toz toprak içindeki bu yoldan aracımızla oraya gidiyoruz.
Girişte görevli bilet soruyor biz de almadığımızı söylüyoruz içeriye girmeden dışarıdan fotoğraf çekebileceğimizi söylüyor ve bize burasının Kudüs Stüdyosu olduğundan söz ediyor ve burada ünlü filmlerin bazı bölümleri çekilmiş, bunlardan bazıları Game of Thrones, Vikings vb.
Görevliye verdiği bilgiler için teşekkür ediyor ve 10 dirhem veriyorum. Aracımıza doğru giderken sesleniyor ve istersek içeriye girebileceğimizi söylüyor. Biz de içeriye giriyoruz. Burası gerçekten harika bir stüdyo. Burası için on milyon dolar harcandığından bahsediyor görevli.
Duvarları gerçek taştan yapılmış gibi görünüyor ama, değilmiş meğerse. Buna çok şaşırıyoruz, duvara vurunca çıkardığı tok ses ile, duvarların gerçekten de taş duvar olmadığını anlıyoruz.
Game of Thrones filminde Kraliçe Khaleesi'nin geldiği Kudüs kapısı da burası.
Biraz ileride bir film için yapılmış ve daha sonra yıkılmış bir Kabe platformunun olduğunu söylüyor bu görevli. Oradan geçerken de onu resimliyoruz.
Şimdi de yolumuz üzerinde Aid Ben Haddou kasabası var. Burası 13. yy.'dan kalma bir kasaba ve aynı zamanda yine ünlü filmlere (Babil, Gladyatör, Arabistanlı Lawrence gibi.) mekan olmuş bir yer. Ama bugün yeterince film stüdyosu gezdik ve karanlık olmadan Marakeş'e varmak istiyoruz. Belki de burasını gezmemekle hata etmiş olabiliriz ama konu hep zaman meselesi.
Bugünkü yolumuz gerçekten pek zorlu, Atlas dağlarınını aşıp Marakeş'e ulaşacağız. Yolun hemen tamamında yol çalışmaları yapılıyor, bazı bölümler açılmış ve oraları iyi. Ama genelde kötü bir yol ve bir çok noktada yapılan dinamitle patlatmalar nedeniyle kapanmış bir yol ile karşılaşıyoruz ve açılıncaya kadar saatlerce beklemek zorunda kalıyoruz.
Atlas sıra dağlarında kıvrıla kıvrıla çıkıyor ve iniyoruz. Bir önceki seyahatimde Romanya'daki Transfagaraşan yolunu yazmıştım, bu yol o yolu aratmayan belki de daha da zor bir yol. Yolculuğumuz sırasında yol kenarında çeşitli maden parçalarını satmaya çalışanlarla karşılaşıyoruz. Onlarda bir kaç çeşit yaklaşık beyzbol topu büyüklüğünde maden alıyoruz pazarlıkla. Pazarlık deyince şaşıracaksınız, satıcının 500 dirhem istediği bir madeni 20 dirheme satın alıyoruz, yani pazarlık buralarda bu düzeyde.
Atlas sıra dağlarını geçerken bu kupkuru dağların ilginç yapısını da izlemekten geri kalmıyoruz. Ama yolda beklemeler yüzünden, hava kararmadan Marakeş'e ulaşmamız artık zor. Bu arada yolumuz üzerinde bulunan bir restoranda, Fas'ın ünlü kus kus yemeğini deniyoruz. (Yemek konusunu Fas Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda anlatacağım.)
Nihayet Marakeş'e varıyoruz. Telefondaki navigasyonla otelimizi bulup yerleşiyoruz. Artık dinlenme zamanı yarın yine yoğun bir programımız olacak. Yarından itibaren iki tam gün buradayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder