KASIM 2017
Kahvaltımızın ardından Fez'den yola çıkıyoruz. Bugün yolumuz oldukça uzun ve hedefimiz Erfoud'a ulaşmak ve hatta oraya uygun zamanda varırsak, Merzouga'ya da ulaşmak. Merzouga, Fas'ta Sahra Çölüile buluşan üç yerleşimden birisi ve çöl yaşamını kısmen yaşamak ve gözlemlemek buraya gidiş amacımız.
Bugün, Fas seyahatimizin, tek seferde, en uzun yolculuğuna ( yaklaşık 600 km.) başlıyoruz. Yolun kısa bir bölümü otoyol olsa bile çoğunluğu tek gidiş ve dönüş olacak. Bu yolculuğumuz sırasında Fas'ın yine bazı önemli yerleşimlerinden de geçeceğiz.
Yol böyle olmasına rağmen, çok sıkıntılı değildi doğrusu, çünkü bu bölgedeki trafik kuzeydeki gibi yoğun değil. Kıvrıla, kıvrıla, inişli ve yokuşlu olan bu yolda ilerlemek de ayrıca zevkli oldu bizim için. Bu arada Atlas Sıra Dağlarının kıraç ama ilginç görüntülerini de izleyerek yolumuza devam ediyoruz.
Bir süre sonra, o kıraç ve kuru dağlar yerini, çam ve meşe ağaçlarının oluşturduğu ormanların yeşil örtüsüne bırakıyor. Fas gezimizde en yeşil bölgeden geçiyoruz.
Burası yolumuzun üstündeki ilk küçük şehir İfrane. Ağaçlıklı ve yemyeşil güzel bir çevre yolu yapmışlar, ki Fas'ta sadece bu şehirde böyle bir yol var, diğerleri hep merkezden geçiyor ve bu nedenle şehrin girişinin nerede olduğunu bilmediğimiz için, şehri neredeyse pas geçecektik. Geriye dönerek şehre giriyoruz.
Fas şehirlerinde bütün evlerin çatısı düz ve kiremitsiz, oysa buradaki binaların çatıları aynı Avrupa'daki şehirlerde olduğu gibi, kar tutmaması için dik ve kiremitli olarak yapılmış. Bu durum bize ilginç geliyor ama Atlas dağları üzerindeki bir noktadayız. Fas'ta yollarda km. ve rakım gösteren tabelalar yok (bana ilginç gelen km. taşları bulunuyor, Fas Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda daha geniş anlatacağım) o nedenle, ne kadar yüksekte olduğumuzu bilmiyoruz. Türkiye'ye dönüşte merak ediyorum ve yüksekliğin 1664 m. olduğunu öğreniyorum. Burası tam bir kayak ve eğlence merkeziymiş meğerse.
Çok düzgün binaları, tertemiz yolları, parkları ve hatta meydanında bulunan ücretsiz Wİ - Fİ ve havaalanıyla ile adeta bir Avrupa kentindeyiz. Burada dikkatimizi yabancıların çokluğu çekiyor. Bu yabancılar daha ziyade Fransızlar ve onların burada ikamet ettiğini düşünüyoruz. Eski sömürge döneminden kazandıkları bir hak olsa gerek onlar için, ben öyle düşünüyorum. Burada gezecek güzel yerler, milli parkı ve şelaleleri de bulunuyor ama oraya zaman harcarsak bu günkü hedefimize ulaşamayacağız. Belki de planımı burada bir gün kalmaya göre yapsaymışım daha iyi olabilirmiş diye düşünüyorum şimdi.
Yolumuz üzerinde çok sayıda antreman yapan Faslı atletlerle de karşılaşıyoruz burada. Bildiğiniz gibi Faslılar, dünyada orta mesafe yarışlarında oldukça başarılı sonuç alıyorlar.
Neyse buradan da çıkıp yolumuza devam etmeliyiz. Yine aynı dar yollarda, kıvrıla kıvrıla, dağları aşa aşa yolumuza devam ediyoruz. Ara sıra da yolda durup o kıraç görünümüne rağmen hem Atlas dağlarını seyrediyor hem de dinleniyoruz.
Bu defa yolumuz üzerindeki küçük şehir Zaida. Bu şehir de küçük, sakin ve temiz bir şehir. Burada öğle yemeği molası veriyoruz. Bir restoranın önünde kızartma makinasında dönerek pişen piliçleri görünce canımız çekiyor ve sipariş veriyoruz garsona. Garson ne içersiniz diye soruyor, ben de viski diyorum, adam kısa bir şaşkınlık sonunda şaka yaptığımı anlıyor ve yemekten sonra diyor. Yemeğimiz bitince de bize nane çayı getirip, işte bizim viskimiz bu diyor ve gülüşüyoruz.
Yine hızla yola koyulmalıyız, çünkü hava kararmadan hedefimize ulaşmak istiyoruz. Yolumuz üzerinde bir göl bulunuyor, daha ileride burasının bir hidroelektrik santral gölü olduğunu anlıyoruz. Aslında Fas'ın gezdiğimiz bu bölümünde pek sanayi göremedik, sadece bir kaç çimento fabrikası bulunuyordu. Ancak ileride anlatacağım daha çok Okyanus kıyıları bölgelerinde büyük sanayi bölgeleri bulunuyor.
Bu kez yolumuzun üzerindeki bir büyük şehir Errachidia bulunuyor. Bu şehrin de gezilecek yerleri var ama Fas'ın her yerleşiminde zaman geçirmeye kalkarsak, bize bir ay da yetmez. Dolayısıyla burasını da şöyle panaromik turla geçiyoruz. Bu kent de yine klasik bir Fas kenti, tertemiz ve geniş caddeleriyle dikkati çekiyor.
Yolumuz üzerinde Atlas dağları üzerindeki nehir kenarlarındaki vahalar ilgimizi çekiyor. Bu vahalarda hurma ağaçları altında bulunan kerpiç evlerde yaşıyor insanlar. Güneye indikçe, Arab kültürünün yerini Berberi kültürü almaya başlıyor.
Günün sonunda Erfoud'a varıyoruz. Önümüzde iki seçenek bulunuyor, ya burada kalacak ve ertesi günü Merzouga'ya Sahra Çölü'ne gideceğiz, ya da biraz gayret ile Merzouga'ya gidip zaman kazanacağız. İkinci seçeneği tercih ediyor ve yolumuz devam ediyoruz. Ama böyle bir tercihin, böyle bir yolda ve üstelik karanlıkta yol alınacak olması nedeniyle, doğru bir tercih olmadığını görüyoruz. O karanlık yolda, ışıksız motorsikletlilerin, bisikletlilerin ve hatta umursamazca yolun ortasında yürüyen insanların bulunduğu bir yolda araba kullanmak gerçekten çok güç oluyor, Aslında pişman oluyorum ama yolun yarısını da katetmiş vaziyetteyiz ve devam ediyorum.
Sonunda hedeflediğimiz Merzouga'ya ulaşıyoruz. Sadece küçücük bir çarşısı olan oldukça karanlık bir yerleşim burası. Buraya gelmeden burada 30 tane otel'in bulunduğunu okumuştum. Ama ortalıkta görünen bir otel falan yok. Aracımızla çarşının girişine gelince, geleneksel Berberi giysileri ve başlarındaki sarıklarıyla, bir kaç kişi geliyor ama içlerinde iyi derecede İngilizce bilen birisi, diğerlerini uzaklaştırıyor. Aslında gecenin bu saatinde bu görüntü pek güvenli gibi de gelmiyor bize.
Bu adam, rezervasyonumuzu olup olmadığını soruyor ve ben de yok deyince bize yardımcı olabileceğini ve uygun fiyatlı bir Kasbah'a götürebileceğini söylüyor. Ben de kabul ediyorum o kendi 4*4 aracıyla, biz de onu aracımızla takip ederek yola çıkıyoruz. Ama her taraf zifiri karanlık ve bir süre gittikten sonra endişelenerek geri dönüyoruz çarşıya. Bu sefer yine iyi İngilizce bilen bir başkası geliyor ve yakın bir Kashbaha götürüyor bizi. Ama burası da pek tekin görünmüyor gözümüze. Belki de sadece gereksiz yere endişeleniyoruz, çünkü buradaki insanların ekonomik yaşamlarında turizm ve turistin önemli bir yeri var. Zaten bu tesisleri o amaçla kurmuşlar ama gecenin o saatinde ortam bizi böyle endişelendiriyor. Neticede üçüncü Kashbahta kalmaya karar veriyoruz.
Kashbahlar için, küçük birer kale gibi yapılmış girişinde oturma salonlar ve restoranı, ortasında bir havuzu ve palmiye ağaçları ve etrafında da odaları bulunan Fas'a özgün otel diyebiliriz. Tam bir arabesk hava var burada. Odaların dışarıya bakan küçük pencerelerinde güvenlik önlemi olarak, demirden korkuluk ve tel örgü bulunuyor.
Nurşen, Fez'de Medina içindeki Riad'larda kalmak istememişti ama burada elimiz mahkum kalacağız. Öncesinde biraz kalma konusunda sıkıntı yaşasak da kısa zamanda alışıyoruz.
Sahra Çölü ve sonrası bir dahaki yazımda.......
SAHRA ÇÖLÜ VE TODRA KANYONU yazımı okumak için tıklayınız...
İYİ SEYAHATLER
2 yorum:
Yorum Gönder