MALEZYA - PENANG

OCAK 2020

Bugün yolumuz Lagkawi'den Penang'aydı. Bu yolculuğumuzu hızlı tekne ile yaptık. Bu yolculuğu hızlı tekne ile yapmamızın nedeni, seyahatimize ayrı bir renk katacak olmasıydı. Tekne firmasının günde iki seferi bulunuyordu ve biz sabah seferiyle yola çıktık.



Penang'ın yönetim merkezi olan George Town iskelesinde inince yine etrafımızı saran taksicilerden biriyle anlaşıp otelimize gittik. Otel'in girişinde, Çin yeni yılı nedeniyle hazırlıklar yapılıyordu. 

O gün ve orada bulunduğumuz günler içinde, adeta insanı kavururcasına hava çok sıcaktı. Ama buraya otel odasında yatmaya gelmemiştik ve o sıcak havaya rağmen kenti keşfe çıkmalıydık. 



Bir Hindu taksici ile 5 saatliğine ve en az 10 turistik mekana gitmek için 100 Ringite anlaştık. Bizi götürdüğü ilk mekan, Wat Chayamangkalaram Tapınağı'ydı. Oldukça güzel bir tapınaktı burası. Tapınağın girişinde iki görkemli ejderha heykeli, adeta ziyaretçileri karşılıyor gibiydiler.




Kraliçe Victoria bu tapınağın yapılması için 1845 yılında toprak vermiş ve tapınak öyle yapılmış. Bu görkemli tapınakta Yatan Buda heykeli en ilgi çeken objeydi.




Burada bir şey ilgimizi çekti. Şoförümüze sordum, onların ölen insanlara ait külleri olduğunu ve bunların mezar olduğunu söyledi. Burada bazı tanınmış ve zengin insanlar  için duvarlarda bulunan bu mezar yerlerini satın alınıp, küllerini buraya konuluyormuş. Bazı boş olan duvar mezarlar da vardı, onlar da yeni müşterilerini bekliyormuş. Ama orada yer almak için çok yüksek bedeller ödenmesi gerekiyormuş.


Tapınağın hemen karşısında da Dhammikarama Birmanya Budist Tapınağı vardı. Burası Penang'daki ilk Budist tapınağıymış ve 1805 yılında inşa edilmiş. Burasının başka bir özelliği de, Myanmar'ın dışındaki tek Birmanya Budist tapınağı olmasıymış. Pagoda arazisinin içinde bir Boddhi ağacı, bir dilek göleti ve rahipler için daireler bulunuyordu. Güzel bir tapınaktı burası.



Buradaki gezimizi tamamlayınca taksicimiz bizi, öğle yemeği için bit Hint restoranına götürdü. Bu seyahatimizde bir çok Hint restoranı gördük ama bu en temiz olanıydı. Orada içi peynirli, patatesli, bizde pişi derler ya, işte onlardan yedik ve oldukça lezzetliydiler.

Taksicimiz bizi buradan Penang Hill başlangıç noktasına kadar götürdü. Tepeye ancak arazi araçları çıkabiliyordu ve birileri burayı parsellemişti. Ya istedikleri parayı vererek tepeye çıkacaksınız, ya da tepeyi görmekten mahrum kalacaksınız. İstedikleri yüksek ücreti kabul etmeyerek geri dönerken, taksicimiz iki kızın da tepeye çıkmak istediğini ve ödemeyi paylaşabileceğimizi söyledi. Biz de kabul ederek kızlarla birlikte arazi aracına binerek tepeye çıktık.



Kızlar, Vietnam'lıydı ve tatil için buraya gelmişlerdi. Onlarla arkadaş olduk ve Penang'da bulunduğumuz süre içinde iki günü onlarla birlikte geçirdik. Bu kızlardan birinin adı Nhung, diğerinin adı ise My idi. Gerçekten çok sevimli, candan ve samimi kızlardı. Nhung ile iletişimimiz hala sürüyor. (Sarı tişortlu olan Nhung)



Tepede gezerken, Penang şehrinin çeşitli noktalarını da tepeden seyretme olanağı bulduk.



Tepeden aşağıya inince, oradaki Botanik Park'ta da bi süre gezdik. Park, kurak sezon olması nedeniyle biraz cansız ve bakımsız görünüyordu. Burada gezerken bizdeki kediler gibi dolaşan maymunlar vardı ve insanlara çok alışık oldukları hareketlerinden belli oluyordu.



Buradan sonra da Penang Mahatma Gandi Barış Merkezi'ni ziyaret etmek istedik ancak o saatte kapalı olması nedeniyle bu merkezi dolaşma şansımız olmadı.



Ve şimdi de, belki de kentin en önemli merkezi olan, Kek Lok Si Tapınağı'na doğru gittik. Daha hava kararmamıştı ve tapınağa ziyaretçi kabul edilmiyordu. Taksicimiz yol üzerinde birileriyle konuşarak kapalı yolu açtırarak, taksi ile tapınağın en üst bölümüne girmemizi sağladı. Eğer aşağıda kalsaydık tapınağa varmak için oldukça yokuş tırmanmak zorunda kalacaktık. Hatta taksicimiz olmasa yolu bulmakta bile güçlük çekebilirdik.



Bu tapınak Malezya'da bulunan en büyük budist tapınağıymış. Ben de daha önce başka bir ülkede de böyle büyük bir tapınak görmemiştim. Tapınağın inşaatı 1886 yılında başlamış ve hala ilaveler yapılıyordu biz oradayken.

Burası gece aydınlatmasıyla da ünlü bir tapınak. Saat 19.00'u gösterirken üst bölümün kapıları açıldı ve içeriye girdik. Havanın kararmasıyla birlikte yanan ışıklar nedeniyle tapınak çok müthiş güzellikteki mekan haline geldi. Ne tarafa bakacağımızı şaşırdık, çünkü her yönde müthiş güzellikte görüntüler vardı. Çin yeni yılı nedeniyle binlerce fener ve renkli ışıklar görüntüye ayrı bir tat veriyordu.



Tapınak bir ibadet yeri olmaktan çok, sanki bir AVM veya bir eğlence yerini andırıyordu. Hediyelik eşya dükkanlar, oradan oraya koşuşturup fotoğraf çeken turistler böyle bir görüntü veriyordu. Ama ziyaretimiz sırasında orada gördüğümüz rahipler nedeniyle burasının bir tapınak olarak kullanıldığını da gördük.



En üst noktada bulunan Kuan Yin'in (Merhamet Tanrıçası) dev bronz heykelinin heybeti altında adeta ezildik. Bu heykel 30 metre yüksekliğinde ve 2002 yılında tamamlanmış. 



Buradan ayrılırken dönüş yolumuz üzerinde, buraya ulaşmak için gelenlerin oluşturduğu bir araç konvoyu ile karşılaştık. Taksicimiz buradan tekrar teşekkürler, çünkü kendi başımıza gelmeye kalksaydık tapınağa asla kolayca ulaşamayacaktık. Hatta pagoda'ya giriş ücreti olan, gerçi çok fazla değil ama, 2 Ringiti de ödemedik, bize kıyak geçmiş oldular.

Taksici bizi bir AVM'ye götürdü orada adı bilinen bir pizzacıda akşam yemeğimiz yedik ve otele döndük.




Bugün otelimizden çıkarken, Çin yeni yılı nedeniyle bir gün önce yapılan hazırlıkları gösteri bölümü başlamıştı ve önce bir süre onları izledik. O sırada gelenekleri gereği bize mandalina da ikram ettiler.

Gösterinin sonunda artık bizim için George Town'ı keşfetme zamanıydı ve bir taksi ile Fort Cornwallis'e gittik.




Fort Cornwallis kalesi, 18.yüzyılın sonlarında inşa edilmiş. Bu kale Malezya'da ayakta kalan en büyük kaleymiş ve hiç bir savaşta kullanılmamış. Kale aslında pek gezilmesi gerekli bir yer gibi görünmedi bize. Üstelik giriş ücreti de oldukça fazlaydı.


Buradan çıkınca hemen yakınındaki Kraliçe Victoria Saat Kulesi, diğer adıyla Jubilee Clock Tower'a geldik. Bu kule Kraliçe Victoria'nın 1897 Pırlanta Jübile'sini anmak için inşa edilmiş.

Buradan Esplanade'ye doğru yürüdük. Esplanade, İngilizlerin kriket kulübü tarafından 1908-1932 yılları arasında, kriket sahası olarak kullanılmak için yapılmış. 1940 lı yıllarda halkın kullanımına açılmış bir saha ve park. 


İnsanlar sıcak hava nedeniyle, burada ağaçların altında ve hemen bu sahanın bir tarafındaki deniz kıyısındaki ağaçların gölgesinde güneşten korunmaya çalışıyorlardı. Biz de yürüyüşümüz sırasında zaman zaman ağaçların gölgesinde serinlemeye çalıştık.


Bu alanın hemen yanında City Hall, Town Hall ve Sanat Galerisi bulunuyordu. Bu binalar da yine sömürge döneminden kalma İngilizler tarafından yapılmışlar ve çok güzel mimarilere sahiptiler.



Şimdi yolumuz China Town'a doğru. Sokaklarda ilerlerken Çin yeni yılı nedeniyle bir çok işyeri kapalıydı.  Yeni yıl nedeniyle Çin'den tatil için gelmiş olan turistler de fotoğraftaki gibi yolculuk keyfi sürüyorlardı.



Yolumuz üzerinde Kuan Yin (Goddes of Mercy) Tapınağı vardı. Çin yeni yılı nedeniyle oldukça yoğun bir kalabalık vardı tapınakta. Soba benzeri  bidonlar içinde yaktıkları bambu ağaçları ve yaktıkları tütsüler  hava sıcaklığını daha da artırıyordu ve hem çıkardıkları duman nedeniyle ortamı iyice boğucu hale getiriyordu. Bu şartlarda tapınağı dolaştık. 

Bu tapınak 1728 yılında inşa edilmiş bir Tao'cu Çin tapınağı ve Penang'daki en eski tapınakmış. Tao'cu merhamet Tanrıçası Guan Yin' e adanmış.




Bu yol üzerinde bulunan Kapitan Keling Camisi'ne geldik. Bu cami oldukça gösterişli ve bakımlı bir camiydi. Bu cami 19. yüzyılda Penang'a göçen Hintli Müslümanların talebiyle İngiliz yönetimince yaptırılmış ve Malezya'nın en önemli tarihi miraslarından biri olarak gösteriliyormuş.

Burada dikkatimi çeken şey, cami ile minarenin ayrı yerlerde oluşuydu. Ama bunun nedenini öğrenemedim. Güzel bir camiydi burası.




Buradan Little İndia'da bulunan, Sri Maha Mariamman Tapınağı'na gittik. Tapınağın kapalı olması nedeniyle içine giremeyip, sadece dışarıdan fotoğraflamakla yetindik. Daha sonra akşam geldiğimizde de ibadet yapılıyor olması nedeniyle girmedik.

Sri Mahamariamman tapınağı 1801 yılında inşa edilmiş ve Penang'daki en eski Hint tapınağı.




Little India'ya gelip de çarşısını gezmemek olur muydu? Çarşı özellikle kadınların ilgisini çeken bir yer. Burada takılar, süsler, kumaşlar, giysiler satan dükkanlar vardı. Nurşen takı dükkanını görünce dayanamayıp hemen içeriye daldı. Dışarıdaki sıcak havadan sonra, o takılarla uğraşırken ben de  dükkan içinde serinledim, iyi geldi. 



Buraya daha sonra ertesi akşam da geldik. Akşam serinliğiyle birlikte, dükkanların hepsi açılmış müşterileri de artmıştı. Burası hediye almak için uygun bir çarşıydı. Ürün fiyatları gayet uygundu, buna rağmen pazarlık ederek daha uygun hale getirdik. Zaten burada pazarlık çok doğal, çünkü onlarda pazarlık payı koyuyor fiyatlara.

Buradan yolumuz Ermeni Caddesi üzerindeki Sun Yat Sen Müzesi'neydi. Oldukça güzel mimariye sahip binaların bulunduğu bir caddeydi burası. 



Sun Yat - Sen, modern Çin'in babası kabul edilen düşünür ve siyaset adamıydı. İmparatorluk yönetiminin yıkılmasında önemli rol oynamıştı. Geçici cumhurbaşkanlığını üstlenerek 1923-1925 yılları arasında ülkeyi yönetti.



Müzede ona ilişkin resimler, yazılar, giysiler ve bir takım ev eşyaları sergileniyordu. Müzeyi gezerken de burada serinleme ve dinlenme şansımız da oldu.




Parklar Çin yeni yılı nedeniyle, çiçekler, fenerlerle üslenmişti.






Yolumuz üzerinde Malay Camisi vardı. Cami 1808 yılında aristokrat Tengku Syed Hussain Al-Aidid tarafından bağışlanan arazi üzerine inşa edilmiş. Sonraki yıllarda, bu yerleşim Pulau Pinang'da, çevre Malay takımadaları, Arap ve Hindistan'dan tüccarların uğrak yeri olan İslami araştırmaların merkezi olmuş.






Buradan camide bulunan bazı kişilerin de önerisiyle, kentin en önemli binası olan Komtar'a gittik. İyi bir ücret ödenerek giriliyor bu binaya ama görmek istedik. 


Komtar Kulesi, eyaletin en yüksek gökdeleni ve Malezya'nın en yüksek onbirinci binasıymış. Komtar, Malezya'nın ikinci Başbakanı'nın adını alan Kompleks Tun Abdul Razak'ın kısaltmasıymış.




Kulenin inşaatı 1974 yılında başlamış ve 1986 yılında tamamlanmış. Gökdelen 65 kat ve 232 metre yüksekliğinde. Komtar perakende satış noktaları, bir ulaşım merkezi ve Penang eyalet hükümetinin idari ofislerinden oluşan çok amaçlı bir kompleksten oluşuyor. 


2016'da Malezya'nın en yüksek cam skywalk olarak yapılan Rainbow Skywalk binanın en üst noktasında bulunuyor. Ayrıca Gravitz, binanın daha canlandırılması için, 2018 yılında  yüksek ip parkuru olarak inşa edilmiş.




Binanın girişinde showlar yapılıyordu ve restoranlar vardı. Hızlı asansör ile önce Gravitz'e çıktık. Buradan kentin manzaraları bir hayli güzeldi. Aslında burada bina dışına çıkılıp bazı etkinkiller yapılabiliyor ama ne biz, ne de bizimle birlikte çıkan gruptan kimsenin böyle bir talebi olmadı. Muhtemelen de böyle bir etkinliğin fiyatı da yüksek olmalıydı.



Sadece binaya bir çıkıntı olarak yapılmış şeffaf bölümde poz verdik, doğrusu o bile heyecan vericiydi. 



Buradan en üst kattaki Rainbow Skywalk'a çıktık. Buradan da kentin manzaraları oldukça güzeldi. Gök kuşağı biçiminde  şeffaf malzeme ile yaptıkları yolda yürüyerek etrafı seyrettik ve fotoğrafladık. 

Burada otelimize döndük. Akşam yemeği için yakında bulunan Nagore Square'ye gittik. Burada kendimize uygun bir restoran ararken, bir Çinli restoran sahibi veya müdürü bizi kibarca karşıladı. Bize yemeklerini tanıttı ve biz de bu yemeklerden Sinbuld'u tercih ettik (hot pot da diyorlar).



Önümüzde kaynayan soslu suyun içine tercih ettiğimiz onlara özgü sebzeler, mantar, soğan, brokoli ve dana etini atıp pişmelerini bekleyip öyle yedik. Zaten çok kısa zamanda pişiyordu bunlar. Ayrı bir lezzeti de burada denemiş olduk ve çok beğendik. Ama yemek lezzetli olunca biraz fazla kaçırmışız.



Ertesi gün otel değiştirmek zorunda kaldık. Bu otel için iki günlük rezervasyon yaptırmıştım, iki gün daha kalmak istedik ama fiyatlar tavan yapmıştı ve aynı fiyattan kalamayacağımızı söylediler. O yüzden daha güzel ve George Town merkezinde Bay View isimli otele daha uygun fiyata transfer olduk. Resepsiyon görevlisi rezervasyon yaptığımız oda kalitesinden daha iyi ve güzel manzaralı bir de oda verince demeyin keyfimize.

Nhung bugün bana mesaj gönderdi ve birlikte Penang Milli Parkı'na gitmeyi önerdi. Biz de onun bu teklifini kabul ettik ve otel lobisinde buluştuk. Buradan bir Grab taksi ile yaklaşık 70 km. uzaklıktaki parka gittik. Daha sonra Penang Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda paylaşacağım ama, Grab Taksi bu bölgeye özgü bir taksi uygulaması ve bölge dışındakiler bu uygulamayı kullanamıyorlar. Fiyatı oldukça makul düzeyde. Bu yüzden Nhung çağırdı taksiyi.

Milli parkın girişinde bulunan ekoloji müzesini gezdik önce. Bu müzede Malezya ve bölgeye ait bitkiler segileniyor ve anlatılıyordu.



Müzenin hemen karşısında dağdan gelen suların oluşturduğu bir göl vardı ve yerel halk bu gölde serinliyordu. İnsnların sıcak havadan bunalmamak için tercih ettikleri bir serinleme biçimiydi. Gerçi su pek temiz görünmüyordu ama.



Biz öncelikle buradaki patika yoldan orman içine doğru daldık. Bu dar patika ve sürekli eğimle yükselen yolda epeyce ilerledik. Bu sırada My yılanların olabileceğini söyleyip ve korkup geri dönmek istediğini söyledi. Ben de ona şakayla karışık yılanı yakalayıp yiyeceğimiz söyledim. Nedense rahatladı ve yolumuza devam ettik.



Yolumuza devam ederken hem sıcak havanın etkisi, hem de orman içindeki nemli hava oldukça rahatsız ediciydi. Nurşen'in dizleri de ağrımaya başlayınca, hedefimiz olan noktaya gidemeden, 2-3 km yürüyüşten sonra geriye döndük.

Havuz başına geldiğimizde terden sırılsıklam olmuştum. Üzerimdekileri çıkarıp, dizlerime kadar suya girip, yüzümü de  çeşmede yıkayınca azıcık ferahladım. Sırt çantamdaki kuru giysilerimi terli olanlarla değiştirdim ve buradaki etkinliğimiz de böylece bitmiş oldu.




Tekrar bir Grab taksi çağırarak bu kez Floating Mosque'ye gittik.

Bu Yüzen Cami, 2004 yılındaki büyük tsunami felaketinde hasar gören eski bir caminin yerini almak üzere inşa edilmiş. Yedi katlı yüksek minareleri ve 360 derecelik panoramik deniz manzarasıyla harika bir mimariye sahipti. Bu Malezya'da  sütunlar ve kazıklar ile deniz üzerine inşa edilen ilk camiymiş. 1,295 metrekarelik bir alanı kaplayan tesiste namaz vakitlerinde 1500 kişi ibadet edebiliyormuş.



Buradan yine bir taksi ile bizim Vietnam'lı kızların bir gün önce gittikleri deniz kıyısında ve çok sayıda restoranın bulunduğu bir yere gittik. Orada balık ve karides siparişi vererek, hep birlikte bira eşliğinde bunları yedik. Artık onlardan ayrılma zamanıydı. Bir kaç saat sonra Penang'dan gideceklerdi. Yola kadar beraber yürüdük ve birbirimize sarılarak veda ettik. Bu seyahatteki en büyük kazançlarımızdan birisi de bu Vietnam'lı kızlarla tanışmış olmamızdı.

Akşam Penang'ın en ünlü turistik sokağı olan ve otelimize çok yakın Love Lane'ye gittik. Burada bir barda bira içerek serinlemeye çalıştık. Bu caddede çok sayıda bar ve restoran vardı ve müşterileri sadece turistlerdi. Daha sonra Little İndia'ya bir kez gidip oradan küçük alışverişlerle günümüzü tamamladık.

Bugün Penang'daki son günümüzdeyiz artık. Otelden yürüyerek  önce  Lian Jetty gittik.




Burası Çinlilerin deniz kıyısındaki küçük dükkanlardan oluşan, eski bir alışveriş merkeziydi. Çin'de bugünlerde başlayan Korono virüs insanlar kendilerince önlem almaya başlamışlardı. O günlerde bu virüsün dünyanın başına bela olacağını henüz kimse kestirmemişti.



Biz de bir gün önce Nhung'un verdiği maskeleri ilk burada kullanmaya başladık. Daha sonra bulunduğumuz şehirlerde, havaalanlarında maske adeta yok satıyordu. Nereye gitsem çoktan bittiğini söylüyorlardı. Ta ki Melaka'da yol üzerinde maskeleri elinde satan bir satıcıdan alana kadar sıkıntı yaşadık.






Buradan China Town'a doğru ilerlerken, yolda bazı sokaklarda duvar resimleri de ilgimizi çekti. Turistler heyecanla bu resimleri fotoğraflıyordu.







Günümüzün son durağı Upside Down Müzesi idi. Burada gezip fotoğraf çektirirken çok eğlendik. Bu müze ters düzenlenmiş bir müzeydi ve çok eğlenceliydi.



Akşam tekrar Penang'ın en ünlü turistik sokağı olan ve otelimize çok yakın Love Lane'ye gittik. Burada iki restoranın önünde insan kuyruğu vardı. Daha önceki yazımda da yazmıştım, kalabalık restoranlar daima iyidir diye. Burada da Meksika mutfağından dana etli fajita denedik gerçekten çok harikaydı.

Yarın sabah yolumuz artık Endonezya'nın Sumatra adası başkenti Medan'a.


Medan yazımı Endonezya'da paylaşacağım.


Melaka gezi yazımı okumak için tıklayınız..


İYİ SEYAHATLER


MALEZYA - LANGKAWİ

OCAK 2020

Kuala Lumpur gezimizi tamamladıktan sonra, Malezya'daki ikinci durağımız Langkawi Adası oldu. Kuala Lumpur'dan uçakla yaklaşık 1 saat süren yolculuktan sonra Langkawi'ye vardık. 



Havaalanında çok sayıda kiralık araç acentesinin varlığı dikkatimden kaçmadı ama nedenini daha sonra anladım. Daha önce yaptığım araştırmalarda otelimize kadar olan taksi ücretinin 15 Ringit tutacağını biliyordum, bazıları fazla ücret talep etseler de bu ücreti isteyen taksiciyle anlaşıp, kalacağımız Langkwai Lagoon Beach isimli otelimize ulaştık.



Otelimiz eskiden iyi ve ünlü bir otelmiş ama, 2004 yılındaki tsunamiden çok etkilenmiş ve adeta bitmiş. Otelin güzel bir plajı vardı ama deniz tamamen çamur ve bataklıktı. Otele yerleştikten sonra şöyle denize doğru yürüyüp biraz ilerlemek istedim, anında dizime kadar çamura saplandım. 

Daha sonra Chenang'a doğru gittimizde hemen hemen oraya kadar bütün deniz kenarı boyunca mevcut az katlı yapıların tümünün tsunami nedeniyle adeta enkaza dönmüş olduğunu gördük. Şimdi bu bölgeye tsunami barikatı kurulmuş, ama eskiye dönüş asla mümkün değil çünkü tüm sahil çamurla kaplanmış durumdaydı.



Neyse ki otelin havuzu vardı da burada serinleme olanağı bulduk. Havuzda da Malezyalı Müslüman kadınlar da vardı. Onlar haşema bile olmayan giysileriyle havuza giriyorlardı. Hatta oteldeki bir uyarı yazısında kadınların havuza müslüman kıyafeti ile girmeleri gerektiği yazılıydı. Yabancılar için ise herhangi kısıtlama yoktu.



Otel resepsiyonundan akşam yemeği için iyi bir deniz ürünleri restoranını nerede bulabileceğimizi sordum. Cenang'da bir restoran tarif ettiler ve akşam taksiyle bu restorana gittik. Çevrede bir çok deniz ürünleri restoranı olmasına karşın, burada içeriye girmek için sıra vardı. Zaten bu sıra, bu restoranın kalitesini anlatmaya yetiyordu. Yemekte balık, karides ve büyük istiridyelerden oluşan bir seçim yaptık. Bu lezzetli yiyecekler ve eşliğinde bira ile keyifli bir akşam yemeği yemiş olduk.



Ulaşımda taksiler de ucuz ama en iyisinin kiralık araç olduğunu anlayınca, ertesi gün için bir araç kiraladım. Burada bir markete ulaşmak için bile taksi tutmak gerekiyordu. Meğer havaalanındaki o kadar kiralık araç acentesinin bulunmasının sebebi buymuş. Kiralık araç günlük kirası 60-85 ringit arasıydı.



Buradaki ikinci günü programımızda Oriental Village ve Langkawi Teleferiği ile Sky Bridge vardı. Kiralık aracımızla Oriental Village'ye gidip aracı orada park ettik. Buradaki etkinlikler için içlerinden seçerek toplu bilet alınabiliyor. Biz de bunlardan bir kısmını içeren biletlerimizi alıp ilk olarak teleferik ile Sky Bridge'e doğru yola çıktık.



Teleferik yolculuğumuz sırasında, bir yandan yeşilin, diğer yandan mavinin tonları ile oluşan Langkawi'in eşsiz güzellikteki manzaralarını izledik. 



Dağın tepesinde teleferiğin iki istasyonu vardı. Önce bunlardan ilkinde inip, yine çevrenin o güzel manzaralarını izleyip fotoğrafladık. Burada bir süre kalıp, en üst istasyona gittik. Burada da manzara harikaydı.



Buradan Sky Bridge'ye (Uzay Köprüsü) gitmek için iki alternatif vardı, 16 ringit ödeyip Sky Cab ile, ya da 6 ringit ödeyip yürüyerek gitmek. Ben yürüyebileceğimiz düşünerek 6 ringitlik bilet aldım. Ama oraya ulaşmak oldukça zor ve yorucu oldu. Sanırım özellikle yolu uzatıp, hatta aşağılara doğru uzatıp, yürüyenleri yormaktı niyetleri ki Sky Cab' ı kullansınlar diye.



Langkawi Sky Bridge, Mat Chinchang Dağı’nın, deniz seviyesinden 700m yüksekliğinde bir sırta kurulmuş. Sadece Langkawi Cable Car vasıtasıyla ulaşılabilen Andaman Denizi’ne doğru muazzam bir manzara sunan köprünün 125 metrelik bölümü yaya yürünebiliyor.



Sky Bridge üzerinde yine dağın iki yönlü harika manzaralarını izledik. Köprü üzerinde yürümek bile oldukça ilginç ve heyecan vericiydi. Burada da bu güzel manzaraların çok sayıda fotoğrafını çektim. Burada bazılarını paylaşıyorum ama hepsini paylaşmam mümkün değil tabii ki.



Burada bir süre kaldıktan sonra tekrar en üst noktadaki istasyona gitmek için yola çıktık ama bu kez aynı zorlu yolu yürümemek için, 10'ar ringit daha ödeyerek, Sky Cab'ı kullandık.



Artık dönüş vaktiydi ve Oriental Village'ye dönmek üzere tekrar teleferiğe bindik. Yol boyunca o güzel manzaraları izleyerek köye vardık.

Oriental Village'te 50’den fazla turistik el sanatları  ve hediyelik eşya mağazaları vardı. Buradaki restoranlarda Malay mutfağının lezzetleri de denenebiliyordu. Biz de öğle yemeğimizde bir Malay yemeği denedik, lezzetliydi. 



Köyde ilk olarak 3D Art in Paradise'ı gezdik. Burada 3 boyutlu  resimlerin önünde fotoğraf çekilirken oldukça eğlendik. Aslında çok sayıda fotoğrafımız var buradan ama sadece iki tanesini paylaşabildim.



Buradan Sky Dome'ye geçtik. Burada dünyanın geçirdiği evrelerden dizanorlar çağını anlatan bir görsel şölen izledik.



Buraya kadar gelmişken Air Terjun şelalesini görmemezlik olmazdı. Köy ile arasında epeyce mesafe vardı ve hava çok sıcaktı. Sıcak havaya rağmen epeyce bir yokuş tırmanarak buraya ulaştık. 



Burada ikaz levhalarına rağmen, kayaların üzerinde su geçen yerlerde oluşan yosunlar sebebiyle iki kez kayarak suya düştüm.)) Üzerimdekileri kurutmak için bir hayli uğraşmak zorunda kaldım. Ama bu sıcak havada bu duş çok iyi geldi doğrusu.



Buradan sonra Black Sand plajına gittik. Bu plaj adını, fotoğrafta da görüldüğü gibi, kumun bir kısmının siyah olmasından alıyormuş. Burada denize giren çıkan pek kimse yoktu. Ben de sadece poz vermek amacıyla sadece dizime kadar denize girdim. 



Buradan Tanjung Rhu plajına gittik. Burası gerçekten bembeyaz kumları ve masmavi deniziyle çok güzel bir plajdı. Plajın karşısında Pasir, Dangli ve Gasing adaları güzel bir görüntü oluşturuyordu. Artık akşam üzeri olmuştu ve havanın da serinlemesiyle burada da denize girmeden sadece poz verdik.

Artık otelimize dönme vaktiydi.

Akşam yemeği için Cenang'a gittik çünkü kaldığımız otel civarında bir restoran bulunmuyordu. Aslında gezilecek yerlere yakın olması nedeniyle bu oteli tercih etmiştim ama doğru seçim Cenang olmalıymış. Bu gece yemekte de bir Hint restoranını tercih ettik. Oradaki yemekler de oldukça lezzetliydi.

Ertesi sabah taksi ile adanın kent merkezi olan Kuah şehrine gittik. Buraya gelişimizin nedeni, hem burasını görmek, hem de daha sonra gideceğimiz Penang'a feribotuna  buradan binecek olmamızdı.

Burada kaldığımız De Baron Resort oteli görevlileri sahtekar tiplerdi. Bizim rezervasyon yaptığımız ön bölümdeki binada değil arka bir binada bir oda verdiler. İtirazlarımdan sonra arka bölümde de olsa daha iyi bir oda vermek zorunda kaldılar.



Burada bulunduğumuz süre içinde hava, adeta insanı kavurucasına, çok sıcaktı. Bu yüzden ilk gün akşam serinliğinde dışarı çıkabildik. Doğruca Kartal Meydanı'na gittik. Bakır renkli kartal buranın simgesi ve bu kartalların Malay'cada adı Langkawi yani kent adını bu kartallardan alıyor.



Ertesi gün için sıcak havada yapılacak şey, bir tekne turuna katılmaktı ve biz de öyle yaptık. Kartal Meydanı'nın hemen yakınındaki feribot iskelesinden tur için rezervasyon yaptık. Sabah bizi otelimizden gelip aldılar ve tekne turumuz başladı.



Hızlı ve küçük olan bir tekne ile, dalgalarda adeta dayak yiyerek yol aldık. İlk vardığımız ada Beras Basah adasıydı. Burası bembeyaz kumları  ve yeşilimsi bir denizi olan bir adaydı. Buraya gelenler kendilerini denize atmışlardı. Biz de plaja çıkınca hemen üzerimizdekileri atıp denize koştuk. Ama çok yoğun tekne trafiği içinde az kalsın bir teknenin altında kalıyordum. 



Ada daha önce iyi bir dinlenme yeri olmalıymış, ki hemen plajın dibinde tek katlı ve ahşap evler vardı. Bu evler  metruk haldeydiler. Evler şimdi maymunların barınma haline gelmiş. Buradaki maymunlar insanlara çok alışkındı ve insanlara zarar verecek davranışlarda bulunmuyorlardı. Ama elinde bir yiyecek veya naylon torba olan insanların elinden bunları hemen kapıyorlardı. Ben de yanımızda bulunan muzlardan bir kaç tane vermek için aralarına girdim. Küçük bir maymuna muzu uzatırken, büyük bir maymun çığlık atarak küçük olana saldırdı ve muzu elimden kaptı.



Bu adada bir süre geçirdikten sonra, kentin simgesi bakır renkli kartalların mekanına doğru yol aldık. Burada kartallar atılan ekmekler dalış yaparken çok ilginç görüntüler oluşturuyorlardı.



Buradan sonra yolumuz, yatan bir hamile kadın görünümlü ada olan Pregnant Lady adasınaydı. Adanın karşısından, silüetin görüldüğü mesafeden fotoğraflarını çektik. Daha sonra adanın Pregnant Lady gölü bölümüne gittik. Tepeler arasında bu muhteşem derin göl yer alıyordu. Yerel efsaneye göre, gölün suyu şifalı; çocuğu olamayan kızların bu suda yüzdüğünde çocuk sahibi olabileceklerine inanılıyormuş.



Burada insanların bazıları benim gibi yüzerken, bazıları da ufak tekne turu atıyorlardı.

Turumuzun sonunda tekrar Kuah'a döndük.

Burada ilginç birşeyden bahsetmek istiyorum. İlk kez sınırda olmayan bir duty free yani gümrüksüz satış mağazalarını burada gördüm. Malezya devleti, adanın turizmi gelişsin diye bu adada bu uygulamayı gerçekleştirmiş. Diğer gümrüksüz alış veriş mağazalarından bile daha düşük fiyatlarda ürün burada bulunabiliyor. Özellikle Malezya'da zor bulunan alkol ve sigara burada oldukça ucuz.

Yarın artık yolumuz feribot ile Penang'a, orada görüşmek üzere.

Penang gezi yazımı okumak için tıklayınız...


İYİ SEYAHATLER