MALEZYA - MELAKA

ŞUBAT 2020

Penang'dan sonra, Endonezya'nın Sumatra adası başkenti Medan'a gitmiştik. Programın gereği, orada geçirdiğimiz dört gün sonunda tekrar Malezya'ya döndük. Bu aradaki Medan gezimizi daha sonra yazacağım. 



Medan'dan uçak ile yaklaşık 45 dakika süren bir yolculukla, Kuala Lumpura geldik. Burada bir gece kalıp, ertesi gün Melaka'ya gidecektik ve zaten akşamın geç saatleri olmuştu. Burada havaalanına yakın bir pansiyon'da kaldık. Booking'den rezervasyon yaptığım bu pansiyon havaalanına yakındı ve ilgililer bizi havaalanından alıp, tekrar havaalanına bırakacaktı. Ancak terminal çıkışına geldiğimizde bizi bekleyen kimse yoktu. Bir taksi tutup pansiyona gittik ve durumu pansiyon sahibiyle tartışmama rağmen bir sonuç alamadım. Bu konuda da booking fazla bir şey yapmıyor, yaşadığımız kötü durumla baş başa kaldık.

Kaldığımız pansiyon, bizim gibi kısa süreli beklemeli yolcular için düşünülmüş bir yerdi. Sabah kalktığımızda orada kalanların geceden otelden ayrılmış olduğunu gördük. Bizi sabah kahvaltımızın ardından havaalanına bıraktılar.



Havaalanında bir otobüs terminali de vardı. Buradan bindiğimiz bir otobüsle 1,5 saat gibi bir sürede Melaka'ya vardık. Otobüs yolculuğumuz çok rahat geçti. Otobüsümüz, geniş koltuklarıyla adeta VIP otobüs gibiydi.

Melaka'ya varınca bir taksi ile otelimize gittik. Melaka'daki otelimiz oldukça güzeldi. Otele yerleşip hemen kenti keşfetmeye çıktık.

Ama önce biraz Melaka tarihinden kısaca söz etmeliyim;

Melaka (Malacca), önce küçük bir balıkçı köyüymüş. Daha sonra Malezya'da önemli bir limanı haline gelmiş. Önceleri Çin'in ilgisini çeken ve iki ülke arasında bir ticaret limanı olan kent, daha sonra Avrupalıların istilasına uğramış.



İlk olarak burasını 1511 yılında Portekizlilerin işgal etmiş. Portekiz işgalci lideri Afonso de Albuquerque, buradaki Çinli, Hintli ve Birmanyalıları bağışlamış ama Müslümanların çoğunu katletmiş, köle olarak kullanmış veya satmış. Ta ki Hollandalıların 17. yüzyılda büyük bir donanma ile gelip, Portekizlileri yenmesine kadar.


Hollandalılar Malacca'yı 1641'den 1798'e kadar yönetmiş, ancak bir ticaret merkezi olarak geliştirmekle ilgilenmemişler. Ancak hala The Stadthuys gibi bilinen yerler inşa etmişler. Hollanda döneminde beyaz olan bu bina, daha sonra  kırmızı boyanmış. 


Malacca, Sumatra'daki Bencoolen karşılığında 1824 İngiliz-Hollanda Antlaşması'nda İngilizlere verilmiş. 2. dünya savaşına kadar, bir koloni  olarak İngilizlerin yönetimi altında kalmış. 

Malacca, II. Dünya Savaşı sırasında 1942-1945'te Japonya İmparatorluğu egemenliğine girmiş. 2.Dünya savaşında yenilen Japonya buradan çekilmiş. Bundan sonra, Malacca ve Penang, 1 Nisan 1946'da Malaya Birliği'nin bir parçası olmuşlar. 

Bağımsızlık ilanı, Malezya'nın ilk Başbakanı Tunku Abdul Rahman tarafından 20 Şubat 1956'da Padang Pahlawan'da yapılmış. 31 Ağustos 1957'de Malezya tam bağımsızlığınıa kavuşmuş. 

15 Nisan 1989'da Malacca tarihi bir şehir ilan edilmiş. Daha sonra 7 Temmuz 2008'den bu yana UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyormuş.



Yolumuz üzerindeki ilk turistik mekan, Bağımsızlık Müzesi'ydi. Müzede Malezyanın bağımsızlık sürecini anlatan fotoğraflar, yazılar, karikatürler, heykeller bulunuyordu. Fotoğrafta bağımsızlık anlaşmasının imzalanması.



Sırada buraya oldukça yakın olan A'Famosa vardı.. Burası Portekiz döneminden kalmış olan bir kaleymiş ama kaleden bugüne sadece Porta de Santiago isimli kapısı kalmış. A'Famosa, belki de turistik açıdan Malacca'nın en ilgi gören yeri denilebilir.



A'Famosa 16. yüzyılda, hastaneleri, beş kilisesi, uzun depoları ve dört katlı kulesiyle, tüm Portekiz idaresini barındırmış bir kaleymiş. Burada dört katlı bir kule, bunun dışında bir mühimmat deposu, kaptanın ikametgahı ve bir subay mahallesi bulunuyormuş. Kale, duvarlarının içine yerleştirilmiş şehir evlerinden oluşuyormuş. Kale daha sonra 1586 yılında Malacca'nın artan nüfusunu barındıracak şekilde genişletilmiş.


Kale içindeki tepeye doğru ilerlerken tepenin bir bölümünde de Hollandalılara ait mezarlar dikkatimizi çekti.


Bu eski kaleyi gezerken içerisinde bulunan müzeleri de gezdik. Bu kadar küçük bir bir kentte o kadar çok müze vardı ki, tümünü gezmeye zamanımız yetmedi tabii ki. Ama en önemli gördüklerimizi de gezdik.


Bu müzelerden ilki Edebiyat Müzesi'ydi. Müzede Malezya'nın ünlü yazar, şair birçok edebiyatçıya ait eserler sergileniyordu. Bu edebiyatçılarla ilgili fotoğraf ve onların yaşamlarıyla ilgili yazılar bulunuyordu.


Buradan sonra Demokratik Devlet Müzesi'ne gittik. Bu müzede, siyasi doktrinler ile ilgili tanıtımlar yapılmıştı. Ayrıca ülkeyi yönetmiş liderler de burada tanıtılıyordu. O dönemde yapılmış film afişleri de burada sergilenmişti.


Buradan Eğitim müzesine gittik ama kapanmıştı ve sadece binanın çevresinde dolaşabildik.


Yavaş yavaş kentin en önemli gezilecek mekanlarından biri olan The Stadthuys civarına doğru yürüdük.  Oraya vardığımız sırada  bu müze kapanıyordu.


Şehrin tam merkezinde bulunan Kızıl Meydan'da bu anıt önünde fotoğraf çekilmemezlik olurmuydu hiç. Arka planda The Stadthuys.


Kent içinden geçen akarsu ve civarındaki yapılar ayrı bir güzellik katmıştı kente. Burada bir çok restoran ve bar da bulunuyordu.

Buradaki bu nehir üzerinde tekne turları da yapılıyordu ama biz böyle bir tura katılmadık.


Bu akarsunun hemen yanında Bastion Middelburg adında bir küçük kale vardı. Malacca'nın 1641'de Portekizlilerden, Hollandalılara geçmesinden sonra, Hollandalılar dışarıdan ve içeriden aldıkları tehditler nedeniyle Malacca'nın savunmasını ve güvenliğini sağlamak için yeni önlemler almış. Portekizlilerin bıraktığı mevcut şehir savunmasını daha da güçlendirmek için Malacca Şehri duvarını güçlendirmişler. Malacca Nehri'nin ağzında stratejik olarak konumlandırılmış bir kalenin inşasını gerekli görülmüş ve Bastion Middelburg'un inşası 1660 yılında gerçekleştirilmiş.

Artık akşam olmak üzereydi ve otelimize dönüp biraz dinlenmeliydik.


Gece Jonker Street Night Market'e gittik. Burası Melaka'nın ünlü Çin pazarıydı. Daha sonra gündüz de geldik ama, özellikle geceleri güzel bir pazardı burası.


Pazarın bir ucunda Çin yeni yılı nedeniyle gösteriler vardı. Bir süre gösterileri izleyip, daha sonra günün yorgunluğunu bir barda bira içerek attık.


Otele dönerken, gündüz de gördüğümüz, ama gece rengarenk ışıklarla süslenmiş olan üç tekerlekli ve sürücülü bu taşıma araçları çok daha güzel görünüyordu.


Ertesi sabah kenti gezmeye devam ettim. Nurşen yorgun ve rahatsızdı ve dinlenmek için otelde kaldı. Bugünkü ilk ziyaret yerim Melaka Sultan Sarayı Müzesi'neydi. Bu müze gerçekten görkemli bir saraydı.

Melaka Sultan Sarayı, Sultan Mansur Şah'ın 15. yüzyıldan kalma sarayının ahşap bir kopyasıymış. Aziz Paul Tepesi'nin dibinde, 16. yüzyıldaki Sejarah Melayu metnindeki hesaplara dayanarak, geleneksel inşaat teknikleri ve malzemeleri kullanılarak 1985 yılında özenle inşa edilmiş.

Yıllara göre, Sultan Mansur Şah'ın yedi katlı sarayı tamamen çivisiz yapılmış, oyulmuş, ahşap sütunlarla desteklenmiş ve bakır ve çinko kaplı bir çatıya sahip. Dünyada bugüne kadar inşa edilmiş en karmaşık kraliyet sarayıymış. 


Müze içerisinde, o döneme ilişkin bilgi ve belgeler, Sultan'ın günlük yaşamına ilişkin resimler, yazılar, dönemin giyim tarzları ve sarayın yaşam şekli sunulmuştu. 


Ayrıca, Sultan'ın yönetimdeki kişiler ile yaptığı toplantıların üç boyutlu görselliği, yabancı ülkelerden gelen misyon şefleri ve tüccarların yine üç boyutlu görsellikleri sergileniyordu.


Buradan Dünya İslam Müzesi'ne gittim. Aslında adı sadece İslam Müzesi olan müzeye gidecektim ama o zannederek buraya gittim. Daha önce de yazmıştım, burada o kadar çok müze var ki, isim benzerliği olan böyle müzeler bile vardı.


Bu müzede de İslama ilişkin kitaplar, giysiler, müzik aletleri, İslam alimlerine ilişkin bilgi ve belgeler sergileniyordu.

Buradan Pul Müzesi ve İslam Müzesi'nin önünden geçerek, The Stadthuys'a gittim. The Stadthuys buranın en önemli tarihi yapılarından biriydi.


The Stadthuys, Malacca şehrinin kalbinde, Malacca eyaletinin idari başkenti olan Malezya Kızıl Meydan olarak bilinen bir yerde bulunuyor. Stadthuys kırmızı dış ve yakındaki kırmızı saat kulesi ile de tanınıyor. 

Stadthuys'un, Doğu'daki en eski ayakta kalan Hollanda binası olduğuna inanılıyormuş. Bina, Hollanda valilerinin ve memurlarının resmi konutu olarak kullanılmış.

Burası Portekiz kalesinin kalıntıları üzerine 1641-1660 yılları arasında inşa edilmiş.  Malacca Stadthuys, 1982 yılında müzeye dönüştürülmüş. Stadthuys, masif duvarları, perdeli pencereleri ve dövme demir menteşeli tıknaz kapılarıyla Hollanda sömürge mimarisinin tipik özelliklerini gösteriyor.


Müze içinde Portekizliler, Hollandalılar, İngiliz ve Japon dönemlerine ait askeri giysiler, zırhlar ve o dönemleri anlatan çeşitli yazılar resimler sergileniyordu. İşgal dönemine ait savaş gemileri minyatürleri vardı.


Yine o döneme ilişkin, yaşam tarzları, yiyecek, içecekler ve özellikle belki de ilk defa Hollandalıların oraya ekmek götürmüş olması nedeniyle, üç boyutlu bir fırın ve çeşitli ekmekler sergileniyordu.


Yine otele dönüp dinlenme zamanıydı.


Bugün Melaka'da gezemediğimiz yerleri tamamlamalıydık, çünkü yarın yolumuz Singapur'aydı. Öğleden sonra Nurşen artık dinlenmişti ve yine otelden yürüyerek kent meydanına geldik. Buradaki Saat Kulesini fotoğraflayıp ve Hıristiyan Kilisesi'ni gezdik. Yine yol üzerinde bulunan St. Francis Xavier's Kilisesini de sadece fotoğrafladık. Yol üzerindeki binalar da kırmızı renge boyanmıştı.


Buradan köprüden geçerek China Town bölgesine geçtik.


Şimdiki ziyaret mekanı 1748 yılında inşa edilmiş Kampung Kling Camisi oldu. Bu cami aynı Çin tapınakları mimarisinde inşa edilmişti. Bu bana çok ilginç geldi. Camide bulunan çok sayıda Müslüman, uzanmış yatıyorlardı. Orada bulunan düzgün kıyafetli bir Malezyalı erkek ile konuştum ve buranın bir tapınaktan camiye çevrilip çevrilmediğini sordum. O da, bu mimarinin buraya uygun olduğunu ve cami olarak inşa edildiğini söyledi. 


Benim üzerimde tişort ve şort vardı ve yanlarına yere oturdum. Onlar sordu ve ben de Türkiye'den geldiğimi ve Müslüman olduğumu söyledim. Birisi "Sen nasıl Müslümansın, kısa pantalon giyiyorsun" dedi. Ben de "Bizim Müslümanlığımız böyle, sen neden ibadethanede yatmış uyuyorsun, burası otel mi" dedim. Adam bana başka birşeyler daha söyledi ama anlamadım. O sırada yine yatan birisi adama kendi dillerinden yüksek sesle birşeyler söyledi ve adamı susturdu. 

Düzgün giysili olan da beni oradan uzaklaştırmak için, "Su içermisiniz" diyerek bir sebilin başına götürdü. Onunla bir süre Atatürk'ü ve Türkiye'deki müslümanlığı konuştuk.


Buradan yakındai Cheng Hoon Teng Tapınağına gittik.

Cheng Hoon Teng Tapınağı, Malezya, Malacca Şehri 25 Nolu Jalan Tokong'da bulunan Budizm, Konfüçyüsçülük ve Taoizm Üç Doktrinal Sistemini uygulayan bir Çin tapınağı. Burası ülkenin en eski faaliyette olan tapınağı.


Yine yakındaki XianLin Si Tapınağı da bundan sonraki adresimiz oldu. 

Xiang Lin Si Tapınağı, Malacca Şehri, Jalan Tokong'daki Cheng Hoon Teng Tapınağı'nın bulunduğu yer bir Çin tapınağıdır. Bu çift katlı tapınak, Mahāyāna Budizm'in Budist kolunu takip ediyor.

Melaka ile  ilgili diğer notlarım şöyle;

Melaka için Malezya'nın en güzel turistik kenti diyebilirim. Küçük ama turist çekecek her türlü girişimde bulunmuş bir kent burası.

Burada şehrin merkezinde çok büyük bir AVM bulunuyordu. Bu kadar bir şehir için, bu kadar büyük bir AVM gereklimiydi diye düşünmedim değil doğrusu. 

Gerek bu AVM'de gerekse kentin muhtelif yerlerinde her damağa uygun bir yiyecek bulunuyor. Biz de zamana zaman bu farklı lezzetleri denedik burada.

Turistik bir kent olmasına karşın, alkollü içecekler sadece büyük marketlerde vardı. Tabii ki bazı restoran ve barlarda da alkollü içkiler bulunuyordu.

Jonker Walk'da gündüz yaptırdığımız ayak masajı çok harikaydı.

Burada gezilecek çok daha mekan vardı ama zamanımızın ve enerjimizin yettiği ölçüde bu kadar gezebildik.

Yarın yolumuz Singapur'a


İYİ SEYAHATLER


1 yorum:

Unknown dedi ki...

Malik Bey,
Formatını da beğendiğim gezilerinizi zevkle takip ediyorum. Malezya pahalı mı bizler için. İkinci olarak da Medan Endonezya'da olduğuna göre Endonezya'da sadece Medan'ı mı ziyaret ettiniz