FİLİPİNLER - BORACAY

ŞUBAT - 2020


El Nido'dan sabahın erken saatlerinde kalkan bir uçak ile Manila'ya gittik. El Nido'daki havaalanı, hem pisti hem de terminal binası küçücük olan bir havaalanıydı. Buraya sadece pervaneli uçaklar inebiliyordu, bir uçak firmasının tekelindeydi ve fiyatları çok yüksekti. Başka bir alternatif  olarak, tekrar Puerto Princesa'ya dönüp oradan Manila'ya gitmek olabilirdi ama bunun için hem bir gün kaybedecek ve 5,5 saat karayolunda oldukça yorulacaktık. Bu nedenle  daha fazla ücret ödeyip buradan gitmeyi tercih etmişken, bir de eşyalarımızdaki az bir miktar fazlalık nedeniyle ekstra para ödemek durumunda kaldık.


Manila'da iki gece kaldıktan sonra, Boracay'a gidip orada üç gün kalıp tekrar Manila'ya dönüp burada iki gece daha kaldıktan sonra Türkiye'ye dönecektik. Bu nedenle Manila yazımı en sona bıraktım.

Manila'daki otelimizden, Boracay'a gitmek üzere ayrıldık ve taksi ile havaalanına vardık. Manila havaalanı oldukça büyük olmasına karşın, iç hat seferleri bekleme salonu oldukça küçüktü. Buradan uçağımıza binip, yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra Catalican hava limanına vardık. Burası Boracay adası karşısındaki ana karada bulunan bir havalimanıydı.


Uçaktan inerken ceketimin cebinde bulunan cep telefonumu düşürmüşüm. Ben hala farkında değilken bir yolcu beni "herşeyinizi kontrol ettiniz mi" diye uyardı ve ben hala farkında olmadan adama "evet" dedim. Sonradan cebimde telefonumun olmadığını farkettim. Hemen görevlilere durumu bildirdim ve sağolsunlar, telefonumu bulup getirdiler.


Havaalanı çıkışında bir kaç ayrı firma, havaalanından sonraki ulaşımları pazarlamak için, deskler oluşturmuşlardı. Bunlardan birinden önce minivan ile limana ulaşım, sonra feribot ile  Boracay adasına geçiş için kişi başı 150 Pesos'a bilet aldım. Ayrıca limanda kişi başı 175 pesos ayakbastı parası ödedim. Adaya varınca 150 pesos üç tekerlekli motor ile otele ulaştık. Zaten adanın ulaşım araçları bunlardı.


Boracay, Filipinler'in 7 km uzunluğunda ve 1 km genişliğinde küçük bir adası ve Manila'nın yaklaşık 315 kilometre güneyinde ve Panay Adası'nın kuzeybatı ucundan 2 kilometre uzakta bulunan Western Visayas'ta yer alıyor. 

Burasını üç bolgeye ayırmışlar ve istasyon olarak adlandırmışlar. Bizim kaldığımız bölge Station 1' deydi. Otelimizin konumu çok harikaydı. Aslında pek bilerek rezerve etmedim ama sansımıza böyle oldu. 


Otelimiz, önünde upuzun, geniş ve bembeyaz kumları ve palmiye ağaçlarıyla adeta cenneti andıran bir yer konumundaydı. 6 haftalık uzun ve yorucu seyahatimizi burada dinlenerek, güneşlenerek ve yüzerek geçireceğimizi ve iyice dinleneceğimizi umarak planlamıştım. Şansımıza geldiğimiz gün hava rüzgarlı, ikinci gün kapalı bulutlu, üçüncü gün yağışlı, dördüncü gün ise biraz güneş açsa da artık burada zamanımız kalmamıştı. Daha ziyade bu güzel plajın kumlarında yatmayı ve denizde yüzmeyi planlarken daha çok otel odamızda yatarak dinlenmek durumunda kaldık.


Otelin konumu derken, örneğin plastik iskele oluşturmuşlar ve ada gezileri, deniz etkinlikleri hemen otelimizim önünden başlıyordu. Daha önce tekne turlarına katıldığımız için burada katılmayı gerekli görmedik. Ama zaten hava muhalefeti nedeniyle katılsak bile tatsız bir tur olacaktı.


Burası Filipinlerin gördüğümüz adaları içinde en güzel olanıydı. Upuzun, geniş ve bembeyez kumsalları, pırıl pırıl masmavi denizi, geniş plajlarındaki palmiyeleriyle turistlere harika bir ortam sunuyor. 


Kumsal boyunca çeşitli restoranlar, barlar, masaj salonları, deniz malzemeleri satan dükkanlar bulunuyordu. Burada her türlü yiyeceği bulmak mümkün. 


Otelin yaklaşık olarak 600-700 m. ilerisinde adanın merkez çarşısı bulunuyordu. Orada bulunan restoranlarda yemeklerimizi yedik. Bunlardan birine sıra ile girilebiliyordu, zaten sıra beklenen bir restoran ise hemen girmek gerekli. BBQ adlı bu restoranda, yağışlı havada korunmaya çalışırken bile nefis bir akşam yemeği yedik.


Buradaki marketlerde alkollü içki oldukça az bulunuyordu. Genelde  burada bira içmek tercih ediliyordu. Buraya özgü içki olan Tanduay Rhum oldukça ucuz ve güzeldi.


Yağmur sırasında herkes bir yerlere kaçışında, çarşının güzelliği daha da ortaya çıkmıştı.





Mangostan meyvesini de ilk kez burada yedik. Mangosten adıyla bilinen, kalın kabuğunun altında,yumuşacık içi olan bir meyveydi bu. Tadını genelde şeftaliye benzetenler varmış ama biz daha farklı bir tat aldık. Bu meyve Uzak Doğu'nun en sevilen meyvelerinden biriymiş. Açabilmek için kırmak veya bıçakla kesmek gerekiyor. Antioksidan özelliği, çeşitli vitaminleri içermesiyle önemli bir meyve. Yalnız biraz pahalı, kilosunu yaklaşık 30 TL.ye aldık.




Boracay'da çektiğim video'yu izlemek için tıklayınız...

Burada geçirdiğimiz üç günün ardından, tekrar geldiğimiz yönün tersi bir rota ile Manila'ya döndük.

Manila'da görüşmek üzere...

Manila gezi yazımı okumak için tıklayınız.......


İYİ SEYAHATLER







Hiç yorum yok: