RUSYA- TRANS SİBİRYA GEZİSİ GENEL VE FAYDALI BİLGİLER

TEMMUZ 2019 


Transsibirya seyahati, uzun zamandır hayal ettiğim bir seyahatti. Bu seyahati aylar önce bazı üniversite arkadaşlarımla yapmayı kararlaştırmıştık.  2019 kışı sürecinde bu seyahat planıyla da uğraşmıştım.

Bir seyahate çıkmadan önce, gideceğim ülke ile ilgili gerek seyahat sitelerinden ve gerekse seyahat bloglarından da yararlanırım. O ülkeyi ve gezeceğim şehirleri araştırırım. Sonra da hazırladığım gezi programına göre de seyahate çıkarım. Dönüşte de oradaki tecrübelerimi blogumda paylaşarak, o ülkeye gidecek olanlara da faydalı olmaya çalışırım.

Bu seyahatte, İzmir - İstanbul - Moskova ve Irkutsk - Moskova - İstanbul - İzmir arası yolculuklarını uçakla gerçekleştirdik. Moskova - Nizhniy Novgorad - Kazan - Samara - Çelyabinsk - Omsk - Novosibirsk - Krasnoyarsk - İrkutsk hattını da trenle yaptık. İrkutsk - Baykal Gölü arasını da karayolundan gerçekleştirdik. 


Trenle yaptığımız seyahat bölümünü aşağıda paylaştım, ancak güzergahın uzunluğu nedeniyle, bir sayfaya sığmayınsa iki sayfada göstermek durumunda kaldım.

Trenle bazı günler 20 saati bulan yolculuklar yaptık ve  binlerce kilometre yol aldık. Kent içlerinde bazen günde 18 kilometreye varan yürüyüşlerle, Hüseyin'in istatistiklerine göre, bir ayda toplam 265 km. de yol yürümüşüz.






Transsibirya'da Mevsim;



Sibirya denince zaten akla hemen soğuk geliyor. Kış dönemleri biz Türk vatandaşları için burası oldukça soğuk ve hatta dayanılmayacak ölçüde soğuk. Nereden biliyorum? Çünkü paylaşmış olduğum haritalarda görülen, Kazakistan'ın başkenti Astana (şimdi Nursultan) kentinde bir kış yaşamıştım. haritada görüldüğü gibi Astana daha güneyde kalıyor ve buna rağmen olağanüstü soğuktu benim için. 


Soğuğuna rağmen Baykal Gölü kışın da turistlerin ilgisini çeken bir yer. Kış döneminde buzullar da çok güzel oluyormuş. Dolayısıyla bizler için en iyi aylar Temmuz ve Ağustos'tu ve biz de Temmuz ayını tercih etmiştik bu yüzden.

Yaz deyip de geçmeyin. Bu seyahatte Temmuz ayında sabah sıcak bir hava varken, akşam neredeyse  kar yağışına şahit olacaktık. İşte bu yüzden oraya seyahat edecek olanlar hem yazlık ve hem de kışlık götürmek zorundalar. Yukarıdaki fotoğraf 4 Temmuz'da N. Novgorad'da çekildi.


Vize;


Rusya önceleri Türklere vize uyguluyordu, iki ülkenin anlaşması sonunda vizeler kaldırılmıştı. Ancak Suriye'de düşürülen Rus uçağı nedeniyle tekrar Türk vatandaşlarına vize konulmuştu. Biz bu süreç içinde gittik Transsibirya'ya. Ancak iki ülke tekrar anlaştı ve Ruslar Türklere vizeyi kaldırdı. 


Ne yazık ki biz hem vize almaya uğraşmak, hem seyahatimizi 30 günle sınırlamak ve hem de vize için para ödemek zorunda kalmıştık.

O dönemde gidilecek şehirlerde kalmak için oturum da almak gerekiyordu. En fazla beş şehir için oturum veriyorlardı ama biz onbir şehirde kaldık ve hiçbir sorun yaşamadık. Vizeler kaldırıldıktan sonraki oturumla ilgili durumu bilmiyorum.

Ulaşım;




Transsibirya seyahatimizin başlangıç noktamız olan Moskova'ya, İstanbul'dan Aeroflot firması ile gittik. Onların bilet fiyatları her zaman diğer uçak firmalarına göre daha uygun oluyor. Dönüşte de Irkutsk- Moskova - İstanbul uçuşumuzu yine aynı firma ile gerçekleştirdik.


Rusya'da şehirlerarası ulaşım en rahat ve güvenli olarak trenlerle gerçekleştiriliyor. Biz de şehirler arası ulaşımımızı trenlerle gerçekleştirdik. Trenlerde 3 sınıf bulunuyor. Yabancı gezginler için 4 yataklı kompartmanların bulunduğu 2. sınıf vagonlar daha uygun bir seçenek. Biz seyahatimizi 4 kişi yaptığımız için başka insanlarla kompartmanı paylaşmadık. Ama başka insanlarla kompartman paylaşmak da bir gezgin için önemlidir. Bu şekilde çok sayıda insanlarla tanışıp sohbet olanağı yakalar. 




1. sınıf vagonlar da var ve bunlar iki yataklı kompartmanlardan oluşuyor ama doğal olarak ücretleri yüksek. Kompartmanlarda genelde kadın erkek karışık seyahat ediyorlar. Hatta son ve en uzun seyahatimiz olan, Krasnoyarsk- İrkutsk (20 saat) 3. sınıf vagonu da gördük orası tam bir karmaşaydı.



Şehir içi ulaşımda her şehire göre çeşitli alternatifler bulunuyor. Özellikle Moskova'da metro olağanüstü güzel bir ulaşım aracı. Burada başka bir ulaşım aracına genelde ihtiyaç olmuyor. Ancak Transsibirya'da gezdiğimiz diğer şehirlerde metro yoktu. 




Bazı şehirlerde genelde tramvay ve otobüs toplu taşıma aracı olarak kullanılıyor. Çok eski olmalarına rağmen, hala görev yapıyor tramvaylar. Özellikle Çelyabinsk'te tramvay oldukça yoğun olarak kullanılıyor.



Moskova'ya indiğimizde taksiyle otelimize gitmeyi düşündük. Havaalanı çıkışında taksiciler bize adeta yapışarak peşimizi burakmadılar. İzmailova semtindeki otelimize götürmek için oldukça yüksek bir rakam söylediler. Ben pazarlıkla fiyatı yarıya düşürdüm ama bunun bile yüksek bir rakam olduğunu daha sonra öğrendik.


Rusya'da bir arkadaş bize telefonumuza Yandex taksi uygulamasını indirmemizi ve daha uygun fiyatla taksi kullanabileceğimizi söylemişti. Onun kim olduğunu hatırlayamadım ama bize iyi bir katkıda bulunmuş doğrusu. Çünkü Yandex taksi uygulamasında oranın vatandaşımısın, yabancımısın bilmiyorlar ve kazıklanma söz konusu olmuyor. Bu uygulama ile seyahatimiz boyunca çok uygun rakamlara ulaşım sağladık. Paylaştığım bazı yazılarımda da bundan söz etmiştim.



Yandex taksiler sadece üzerinde taksi ibaresi olan değil, aynı zamanda sivil araçlar da olabiliyor. Kendi özel araçlarını taksi olarak kullanan kadın sürücüler de bazen geldi bize.


Dil ;

Rusya'da dil ciddi bir sorun. Moskova'da İngilizce ile gezmek mümkün ama doğuya gittikçe İngilizce bilenler oldukça azalıyor ve hatta İngilizceden çok Türkçe bilen insanlara daha sıkça rastlanıyor. Bu nedenle daha önceden Kazakistan'da firmamın olduğu dönemde Rusça kursuna gitmiş ve orada bulunduğum sürede pratik yapmıştım. Ama  Rusçamı daha da geliştirmek için kış boyunca Rusça kursuna devam etmiştim. Bu nedenle dil bizim için sorun teşkil etmedi.

Konaklama; 



Rusya'da Moskova dışındaki şehirlerde uygun fiyata konaklama bulunuyor. Biz zaman zaman otelde ve zaman zaman da kiralık evlerde kaldık. Kiralık evler çiftler ve aileler için daha uygun. Biz dört erkek olunca uygun bir kiralık daire veya ev bulmakta zorluk yaşadık. Kiralık ev veya dairede kalmanın, hem damak zevkine göre yemek yapmak ve hem de üst baş yıkamak için uygun olduğunu söyleyebilirim.

Yiyecek - İçecek ;



Bu seyahatimizde yiyecek ve içecek konusunda hiç bir sıkıntı yaşamadık. Sadece hacı olması nedeniyle dayımın bazı yiyeceklerden domuz eti olabilir gerekçesiyle çekinmesi dışında. Burada Türk, Özbek, Azeri mutfakları oldukça revaçta. Yemekler bizim damak zevkimize çok uygun. Yöresel yemeklerden mantı, Tatar böreği, çiğ börek, lagman, Özbek pilavı, bizim mutfağımızda da bulunan bazı çorbalar, Rus çorbası borş, kuzu ve dana şaşlık, tavuk kızartlamaları, makarna gibi gayet lezzetli yemekler bulunuyor burada.

Kahvaltımızı genelde Türkiye'den getirdiğimiz peynir, zeytin, çay ve marketten aldığımız ekmek, Tatar böreği, domates, bal, tereyağı vs. gibi ürünlerle, kaldığımız otel veya kiralık evde yaptık.








Burada dikkat edilmesi gereken nokta fiyatlara dikkat edip kazıklanmamak. Biz Türk, Özbek ve İtalyan restoranlarında kazıklandık. 

Yan taraftaki fotoğrafta Samara'daki Özbek restoranında yediğimiz şiş kebaplar ve kazıkları))).







Self servis lokantalar bence en iyisi. Çünkü hem yiyecekleri görerek hem de uygun fiyatlı olarak almak mümkün.












İçecek konusunda da sıkıntı yok. Su, meyve suyu, lokantalarda açık sattıkları komposto suyu, arpadan yapılan Ruslara özgü Kvas heryerde kolayca bulunabiliyor. 








Alkollü içeceklerde de hiç sorun yok, çeşitli marka vodkalar, çeşitli marka biraları marketlerde veya restoranlarda bulmak mümkün. Marketlerde alkollü içki satışı saat 21.00 de sona eriyor. 

1996 yılında Rusya'ya ilk gidişimde cadde ve sokaklarda 24 saat içki satışı yapan, demir parmaklıklarla çevrili büfeler vardı ve oradan dilediğiniz vakitte istediğiniz alkollü içkiyi almak mümkündü. Şimdi artık o büfeler kapatılmış, sanırım o nedenle, sokakta çok nadir alkolik insana rastladık. Geçmişte daha çok vodka tüketilirken, şimdi gençler daha ziyade bira tüketiyorlar.

Tren gibi toplu taşıma araçlarında ve sokakta içki içilmesi yasaklanmış. Trende içki konusunda yaşadığımız iki olayı Transsibirya yazılarımda paylaşmıştım.

Güvenlik ;

Rusya'da bulunduğumuz bir aylık süre içinde herhangi bir güvenlik sorunu yaşamadık. Dört kişilik bir grup olmamızın da buna sebep olduğunu düşünüyorum. Gece geç saatlerde dışarıda kalmadık, zaten güvenlikle ilgili sıkıntılar gecenin geç saatlerinde yaşanıyor.

Alışveriş ;

Dışarıdan yaptığımız alışverişlerde gözlemimiz fiyatların Türkiye'deki gibi olduğuydu. Hatta et, tavuk, süt ve ürünleri Türkiye'den oldukça ucuz. Bazen dışarıdan alışveriş yapıp evde kendi yemeğimiz de yaptık. Bu nedenle fiyatları takip ettik.

Alkollü ve alkolsüz içecekler de Türkiye'ye göre çok daha ucuz. 

Yalnız turistik mekanlarda hatıralık eşyalar oldukça pahalı. Hele Baykal gölü Olkhon adasında fiyatlar olağanüstü yüksekti.

Burada pazarlık alışkanlığı yok her şey tek fiyatlı.


TRANS SİBİRYA İLK DURAĞI  - MOSKOVA YAZIMI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..



İYİ SEYAHATLER







RUSYA - TRANS SİBİRYA, 11. VE SON DURAK IRKUTSK

TEMMUZ 2019

Bugünkü hedefimiz, Baykal Gölü'ndeki Olkhon Adası'nın kasabası Khuzhir'den Irkutsk'a gitmek ve orayı gezmekti. Bu yolculuğumuzda da, adanın yollarına dayanıklı minibüs ile yolculuk ettik. Yine, Baykal Gölü yazımda da belirttiğim gibi, adanın o kötü yollarında savrula savrula ilerleyerek limana vardık. 


Medeniyete adım atmak için feribotla anakaraya geçtik. 3 gündür yaptığımız yolculuklardan hayli sarsılmış bedenlerimiz, asfalt yolda bile hemen kendine gelemedi.


Yine 3 saatı aşkın bir yolculuktan sonra Irkutsk'a vardık. Doğruca otelimize gidip, emanetteki eşyalarımızı alarak odalarımıza çıktık. Bir süre dinlendikten sonra, ki bugün  Irkutsk'taki son günümüz, hemen şehri keşfetmeye çıktık.  Programda buraya ancak bir gün ayırabilmiştim çünkü o dönemde Ruslar 30 gün turist vizesi veriyorlardı. Bu nedenle şehri hızlıca gezmeliydik. Üstelik şansımıza yağışlı bir hava ile de karşılaştık.

Otelimiz Angara, kentin merkezindeki, Kirova Meydanında bulunuyor. Burası turistik mekanlara oldukça yakındı. Buradan yürüyerek bir çok turistik mekan ve anıta ulaşabildik.







Irkutsk tam bir anıtlar kenti görünümünde. Yolumuz üzerinde  Karl Marks ve Lenin caddelerinin kesiştiği küçük bir parkta, pek çok heykel ve anıtla karşılaştık. Hani bir zamanlar sanatın içine tüküren siyasilerimiz vardı ya tam onlara göre de heykeller yer alıyordu burada. 





Bu parkta ilk olarak bir bronz ineğin heykeli, daha sonra da Londra'daki Big Ben'in küçük bir kopyası konulmuş. Daha pek çok heykel de bulunuyor bu parkta. 







Lenin caddesi üzerinde ilerledik. Caddenin adı Lenin olur da heykeli olmaz mı, yolumuzun üzerinde  bir parkta Lenin heykeliyle karşılaştık. Her gezdiğimiz şehirde olduğu gibi Irkutsk'ta da Lenin heykelleri bulunuyor. Bu heykel bunlardan birisi ve 1952 yılında yapılmış.


Yolun devamında, kentin sembolü Babr Heykeli vardı. Babr eski Rus ve Türk dillerinde kaplan anlamına geliyormuş. 26 Ekim 1790 yılında kentin arması olarak onaylanmış. Babr ağzında da bir samur olduğu halde tasarlanmış.


Babr'ın hemen arkasında 130 Kvartal yer alıyor. Burası 18. ve 19. yüzyılda Sibirya ahşap evleri mimarisiyle inşa edilmiş 130 binadan oluşuyor. Burası restoranlar, kafeler ve ticari müzelerle dolu. Biz de bu güzel mimari  eserleri gezip fotoğrafladık.


130 Kvartal'ın başlangıcında ve Babr anıtının hemen üzerinde, Kutsal Haç Yükselme Kilisesi (KrestovozdvizhenskayaTrserov) bulunuyor. Bu kilise, 1719 yılında ahşap bir kilise olarak inşa edilmiş. Daha sonra görkemli bir taş tapınağa dönmüş. 30 gün boyunca yeterince katedral, kilise gördüğümüz ve kısıtlı zamanımız nedeniyle içini gezmeden sadece dışarıdan fotoğrafını çekip yolumuza devam ettik.



Öğle yemeğimizi fotoğraftaki restoranda yaptık. Yemekler hem lezzetli hem de fiyatı oldukça uygundu. Orada mantı, çiğbörek ve oraya özgü komposto suyu ile karnımızı bu lezzetli yemeklerle doyurduk.


Bu restoran Babr heykelinin yanında bulunuyor. Bunu özellikle burayı gezecekler için paylaştım. Fotoğraftaki yemeklerin güzelliğine bakarmısınız.





Karl Marks caddesinde ilerledik. Bu cadde üzerinde de müzeler ve tiyatro binaları vardı ama zamanımız artık o kadar dardı ki hiçbirine giremedik. Sadece dışarıdan fotoğraflamakla yetindik.





Karl Marks caddesi üzerinde ünlü turist heykeli de bulunuyordu. Heykel ile en güzel pozu vermiş olan Ergun'un fotoğrafını paylaşmayı uygun buldum. Nereye bakıyorlar acaba?




Dedim ya burası heykeller şehri diye. İşte yine bir heykel ve Hüseyin de onlarla halay çekiyor.







Otelimize dönüp kısa bir süre dinlendikten sonra, günün son gezisini yaptık. Bu kez yolumuz üzerinde yine kilise, manastır ve katedraller bulunuyordu  onları da sadece dışarıdan fotoğrafladık.








Yolumuzun sonunda ve Angara Nehri kıyısında Irkutsk kentinin kurucuları anıtı bulunuyordu. Bu anıt, Sibirya'nın öncüleri olan Kazakları toplu halde temsil ediyormuş.


Bir gün önce Khuzhir'de pasta bulamadığımız için, yaş gününü kutlayamadığımız dayım Adem İktir' e Hüseyin ve Ergun sürpriz yaparak pasta almışlar ve akşam odada onun da doğum gününü kutladık.

Irkutsk şehri sadece benim yazdıklarımla sınırlı bir şehir değil elbette. Daha önce bulunduğumuz şehirlerde olduğu gibi çok gezilip görülmesi gereken yerleri var, ama 30 güne 11 şehir ayrılınca ve uzun tren yolculuklarında da zaman tüketilince ancak bu kadar olabildi.


Ertesi gün sabah kahvaltımızı takiben, doğruca havaalanına gittik. Oradan uçakla önce Moskova ve daha sonra da İstanbul'a indik. Dayım ve ben uçakla İzmir'e giderken, Ergun ve Hüseyin İzmit'e gittiler.  Tabii ki herşeyin bir sonu olduğu gibi bu seyahatin de bir sonu vardı. 


Uzun tren yolculukları, yorucu günlük geziler bizi gerçekten oldukça yordu. Ama gerçekten de güzel bir seyahati gerçekleştirmenin hazzını da yaşamış olduk. 


İYİ YOLCULUKLAR


RUSYA - TRANS SİBİRYA, 10. DURAK - BAYKAL GÖLÜ

TEMMUZ 2019

Bugün Rusya'daki 25. günümüzdü. Bu seferki tren yolculuğumuz Krasnoyarsk'tan, öğle 13.30 da başladı ve sabah 08.30 da, 20 saat  süren yorucu bir yolculuk sonunda, Irkutsk'a bitti.



Bu Rusya'daki yaptığımız tren yolculuklarının en uzun ve sonuncu olanıydı. Transsibirya tren yolunda toplam yaklaşık 94 saat süren yolculuk yaptık. Mesafe de yaklaşık 7000 km. civarındaydı. Gerçekten zorlu bir yolculuk olduğunu söylemem gerekiyor.




Bu uzun süren tren yolculuğunda, Ergun'la ilk kez bir trenin restoranını kullandık. Sipariş ettiğimiz yemekler  de oldukça lezzetliydi. Aynı zamanda restoran da oldukça temizdi.






İrkutsk'a varınca, önceden hazırlamış olduğum plana göre, buradan kara yoluyla Baykal Gölü'ne gidecektik. İstasyonda arkadaşlarım beklerken, ben de oraya ulaşmamızı sağlayacak bir araç aramaya başladım. Ama hiç bir araç oraya gitmek istemiyordu. Bir taksici bizi otobüs terminaline götürmeyi önerdi, oradan Baykal Gölü içinde bulunan Olkhon Adası merkezi Khuzhir'e  giden otobüsler olduğunu söyledi. 


Arkadaşlarla durum değerlendirmesi yaptık ve Hüseyin'in önerisiyle ağır yüklerimizden kurtulup, sadece sırt çantalarıyla Khuzhir'e gitmeye karar verdik. Daha önceden rezervasyon yaptığım Angara Hotel'e gidip valizlerimizi emanete bırakıp ve yola çıktık. Aslında amacımız otobüs terminaline gitmek ama önce bir deneme yapmak istedim. Yandex taksiden gideceğimiz Khuzhir için çağrı yaptım. Kısa bir süre sonra çağrıya olumlu cevap geldi. Aslında böyle bir uzun yol için olumlu bir cevap beklemiyordum ama bunu görünce memnun olduk. Üstelik fiyat da oldukça uygundu.




Khuzhir'e gitmek üzere yola çıktık. Şoför oldukça esprili birisiydi ve yol boyunca bize espriler yaptı. Yolda giderken de bize çevre ile ilgili bilgiler de veriyordu. Yolun bir noktasında durdu. Orada bir grup insan vardı ve oradaki Şaman Anıtı'nı fotoğraflıyorlardı. Biz de orada araçtan indik ve  Şamanizm ile ilgili ilk karşılaştığımız noktada heyecanla fotoğraf çektik.


Irkutsk ile Olkhon adası karşı kıyısına kadar olan yol, çok iyi olmasa da fena da sayılmazdı. 
Adaya geçmek için feribotun kalkacağı limana üç saati aşkın bir süre sonunda vardık. Burada bulunan uzun araç kuyruğuna girip yalkaşık bir saat bekledikten sonra feribota binebildik. Feribot küçük olduğu için, otobüsler limanda kalıyor ve yolcuları feribota biniyorlardı. Sadece küçük araçlar feribota alınıyordu. Bizim aracımız küçük olduğu için feribota alındı.


Şoförümüzden, bundan sonra adada kalacağımız üç gün asfalt yol yüzü görmeyeceğimizi öğrendik. Aslında bu yol stabilize bir yol ama o kadar kötü ve bakımsız ki, araçlar kendi farklı alternatif yollarını yaratmışlar. Biz de zaman zaman, araçların tekerlekleriyle yaptıkları bu yolda hoplaya zıplaya yol aldık. Bir saati aşkın süre sonunda Khuzhir'e vardık.



Doğruca otelimize gittik. Khuzhir kentinin tüm binaları ahşap yapılardan oluşmuş ve doğal olarak kalacağımız, adına otel mi yoksa pansiyon mu ne denirse, yer de ahşap bir binaydı. İşletme sahibi bir kadındı ve oldukça havalı bir tipti. Bize iki katlı bir ahşap binanın ikinci katındaki bitişik iki odayı gösterdi ve biz de ücreti ödeyip odalara yerleştik. 




Yolda şoförümüze bizi geri götürmek için gelip gelemeyeceğini sormuştum, o da düşünmek istemişti. Otele varınca aynı soruyu tekrar sorduğumda, tam da beklediğim gibi, gelemeyeceğini söyledi. Çünkü  aldığı para gerçekten bu yol ve çekilen çile karşılığı oldukça azdı. Ama o daha fazla bir ücret verirseniz gelirim moduna da girmedi ve teşekkür edip ayrıldık.

Artık akşam olmuştu. Kaldığımız yerde sabah kahvaltısı ve akşam yemeği fiyata dahildi.  Akşam yemeğimizi yedik, yemekler oldukça iyiydi. Yemekten sonra şehri keşfetmeye çıktık, her yer toz toprak. Burası turistik bir yer olmasına rağmen, yolların bu kadar bakımsız olmasını, ertesi gün tanışacağımız ve bize dönüş için otobüs bileti bulmak için gayret sarfeden bir turizmci kadından öğrendik. Ona göre, Putin buraya çok turist gelmesin, kendisi ve yakın çevresi sadece burada tatil yapsın diye, yolları yaptırmıyormuş.

Şehirde dolaşırken ertesi gün için ada turu bileti araştırıp aldık. Aslında adanın güney bölümünde de gezilecek yerler var ancak milli park turistlere yasak ilan edilmiş ve bu nedenle sadece izin verilen kuzey bölgesini gezebileceğiz.




Biraz Baykal Gölü'nden söz edelim;


Baykal Gölü, 1620 m. derinliği ile dünyanın en derin gölü olarak biliniyor. Burası yeryüzündeki mevcut en eski tatlı su gölü (20 - 25 milyon yıllık). Sibirya'nın güneyinde, İrkutsk Oblastı ve Buryatya arasında yer alıyor. İrkutsk şehrinin yakınında bulunan göl, "Sibirya'nın Mavi Gözü" diye adlandırılıyor. Yüzölçümü yaklaşık 31.722 km²', uzunluğu 636 km, en geniş yeri 79,5 km. Göl, Selenga, Barguzin, Yukarı (Verkhnyaya) Angara, Chikoy ve Uda nehirleri başta olmak üzere  330'dan fazla nehir ve dereden besleniyor.


Gölde yaşayan çok zengin bir bitki ve hayvanların çeşitliliği bulunuyor. Farklı derinliklerde 1.500 ile 1.800 arasında hayvan türü ve yüzlerce bitki türü yüzeyin üzerinde veya yakınında yaşıyor. Türlerin çoğunluğu Baykal'a özgü  ve yaklaşık 50 balık türü bulunuyor. 

Baykal gölünün kış döneminde de çok güzel olduğu bir gerçek  diğer arkadaşlarımı bilmem ama, benim o kadar soğuğa dayanma gücüm yok. Dolayısıyla burayı gezmek için yaz mevsimini tercih ettik.

Baykal gölü ile ilgili bu kısa bilgiden sonra, biraz da Olkhon Adası'ndan söz edelim; 

Olkhon adası, Baykal Gölü'nde yer alan bir ada ve burası göldeki en büyük dördüncü ada. Neredeyse her gezgin efsanelerle kaplı bu Şamanistik adayı ziyaret etmeyi hayal ediyor. Bu adanın her yıl yarım milyon ziyaretçisi oluyormuş ve burası aynı zamanda, gölün coğrafi, tarihi ve kutsal merkezi. Adanın en büyük yerleşimi  olan Khuzhir neredeyse bir kasaba büyüklüğünde. 

Bu adada göle girip yüzmek, mağaralara girmek, dağlara tırmanmak yapılabilecek etkinliklerden. Hatta gerçek bir Şaman din adamıyla karşilaşmak mümkün ama biz ne yazık ki böyle bir Şaman'a denk gelemedik.



Bugün artık adayı keşif günü. Sabah kahvaltısından sonra tur minübüsü bizi otelimizden aldı ve yola çıktık. Şoförümüz bir Buryat ve bizim dışımızdaki yolcular ise Rus. Gözlemleyebildiğim kadarıyla, buraya daha ziyade Ruslar ilgi gösteriyor. Elbette yabancı turist de var ama çoğunluğu Ruslar oluşturuyordu.

Yol oldukça kötüydü tüm gün hoplaya zıplaya, oraya buraya savrularak yol aldık. Adada çalışan bu yollara dayanıklı gri renkli minübüsler var ve sanki sadece burası için imal edilmişler. Gerçekten başka araçlar asla bu yollarda dayanamazlar. 

İlk durağımız Kharantsy Burnu'ydu. 



Burası Khuzhir'in 7 km kuzeyinde ve yaklaşık adanın ortasında yer alıyor. Khafantsy Burnu, 200 m. uzağında bir küçük adacık bulunuyor. Zamanla bu adanın burun ile birleşeceği düşünülüyormuş.




Burada yapılan arkeolojik kazılarda, 11. ve 15. yüzyıllara ait bir mezarlık ve Neolitik Demir Çağı dönemlerine ait antik bir alan bulunmuş. Adanın çok eski bir yerleşim olduğunu ortaya çıkarmış bu buluntular.


Buradan Peschanaya Köyü'ne gittik. Köy hemen göl kenarında bulunuyor. Göl kıyısında da tahrip olmuş bir liman kalıntısı var. Bizim gruptan bir Rus bana burasının eski dönemlerde bir hapishane olarak kullanıldığını söyledi.

Burada bir süre dinlendikten ve fotoğraf çektikten sonra minibüsümüz ile yine böbrek taşlarımızı dökerek yola devam ettik. Şimdiki varış noktamız adanın kuzey ucunda bulunan,  Sagan Kushun Burnu


Burası Khoboy Burnu'na 5 km. mesafede bulunuyor. Sagan Kushun dik bir biçimde Baykal gölüne giren bir kaya. Bu kaya üzerinden de Baykal gölü manzaraları izledik. Zaten genel manada Baykal gölünde bizim yaptığımız, gölün güzel manzaralarını izlemek oldu.




Şimdi sırada Khoboy Burnu  var. Burası adanın en güzel ve ünlü noktası. Turistik açıdan en önemli ziyaret merkezi denilebilir.




Buryat dilinde Khoboy "diş" veya "öğütücü" anlamına geliyormuş. Denizden yaklaşırken, bir kadın başı figürü gibi görünen büyük bir kaya parçası burası. Bu yüzden yerliler buna “bakire” diyorlarmış. Efsaneye göre, ruhlara imrenen ve aç gözlü olan bu kadın, tanrı tarafından bir taşa dönüştürülmüş.



Buradaki manzaralar gerçekten çok harikaydı. Buradan Baykal adasının karşı kıyılarının güzel manzaraları da izlenebiliyor. Biz de bu güzel manzaraları seyredip, fotoğrafladık.



Biz çevreyi gezerken şoförümüz de bizim için yemek hazırlıyordu. Gezimiz bittiğinde, aç kalmamak için, idare edilebilecek lezzetteki balık çorbamızı içtik. Zaten başka alternatifimiz de bulunmuyordu yemek için. 


Şimdi yolumuz Budun Burnu'na. Burası adanın yine orta bölümünde yer alıyor. Buryat dilinde "şişman " anlamına geliyormuş. Burası da bir kayalık ve Baykal gölüne olan yüksekliği 100 m. civarında bulunuyor. Tabi yine burada da harika manzaraları izleyip fotoğrafladık.




Burada da yapılan arkeolojik kazılarda, M.Ö. sine ait hayvan resimleri, seramik kaplar ve mezarlar bulunmuş.



Günün son molasını vermek üzere hareket edip, yine Peschanaya köyü sahiline geldik. Burada çok sayıda öğrenci bulunuyordu. Burada da bir süre dinlenip Khuzhir'e geri döndük. Khuzir'in Buryat dilindeki anlamının "huzur" olması gerektiğini  düşündük.

Ertesi gün kahvaltıyı takiben Şaman Kayalığı, Şaman Mağarası, Burhan Burnu ve Sarayskiy Plajını gezmeye gittik. Bunları yer aldığı bölge hemen Khuzhir içinde bulunuyor.



Shamanka Kayası (Burhan Burnu) Baykal Gölü'nün meşhur görüntüsü olan Olkhon Adası'nın ortasında ada tipi bir burun. Neolitik çağlardan günümüze, burası Asyalı inananlar arasında en saygı duyulan ibadet yerlerinden biriymiş. Burası doğal ve tarihi bir anıt statüsünde bulunuyor. Şaman Kayası kıyıya alçak ve dar bir kara parçasıyla bağlanıyor.



Burası Şaman inancını taşıyanlar için en kutsal yer. Aslında tüm doğa  Şamanlar için kutsal sayılıyor ve onların inancına göre, Khan Hute Baabai adanın kutsal sahibi. Gökyüzü, Şaman Kayası ve kayanın altındaki mağara onun kutsal mekanları. Buranın efsane olan bir geçmişi de var tabii ki, ama o konuya girmek sayfamızın sınırlarını oldukça aşacak.

Şaman mağarasının içinde Tibet ve Moğol dillerinde yazılar bulunduğunu biliyoruz ama sadece Şamanların girebildiği bu mağaraya girip bunları görme şansımız olmadı.



Kayalığı gören tepede ziyaretçilerin adak için ip bağlamaları amacıla dikilmiş direkler bulunuyordu. Her bir direğin bir anlamı var. Burada tutulan dileklerin kesinlikle gerçekleşeceğine inanılıyor ve dolayısıyla dilek tutarken dikkatli olunması gerekiyormuş. Ben ve Hüseyin de dilek ağacına, her rengin farklı anlamı olan ipleri dilek tutarak bağladık.

Özellikle bir Şaman din adamı görmek istedik ama sadece Ağustos ayının ilk hafta sonu yapılan büyük Şaman Taylanı (festivali) sırasında Şaman din adamı görülebiliyormuş. Şaman, istenirse gelenleri dinliyor, kutsuyor ve para almıyormuş. Budistler dahil her dinde para alındığını bildiğimden buna çok şaşırdım doğrusu.



Kayalığın hemen yanından başlayan, oldukça uzun bir plaj da bulunuyor burada, adı Sarayskiy Plajı. Hava zaten serin ve göl de bizim için oldukça soğuk olduğu için, orasını da sadece fotoğraflamakla yetindik.



Artık akşam olmaya başladı. Burada bulunan bir kaç hediyelik eşya dükkanlarını gezdik. Gezdiğim ülkelerde hiç bu kadar pahalı hediyelik eşya  satan başka yer görmedim. Bu nedenle sadece iki torunuma küçük birer hediye almakla yetindim.

Yarın yolumuz Rusya'daki son durağımız İrkutsk'a..


TRANS SİBİRYA, 11. VE SON DURAK IRKUTSK YAZIMI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..




İYİ SEYAHATLER