FRANSA - PARİS

Haziran 2016        

UEFA 2016 AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONASI

İlk Paris'e gelişim 1994 yılında oldu. O dönemlerde daha henüz blogger olmadığım için. :) burasını yazamamıştım. Bu kez, Haziran 2016 Avrupa Futbol Şampiyonasını yerinde izlemek üzere, dayım Adem İktir ile birlikte uçak yolculuğuyla, İzmirAtina üzerinden Paris’e  varıyoruz.  Atina’da uçak bekleme süremiz 6,5 saat olunca, Atina’da da kısa bir tur yapma olanağımız oluyor. 


İzmir’den kalkan pervaneli Olimpos Hava Yolları uçağıyla yaklaşık 50 dakikalık bir uçuşla Atina'ya varıyoruz. Böyle bir yolu tercih etmemizde sebep tabii ki ekonomik ulaşım idi. Fakat küçük bir çanta için de 50 Euro istediklerinde, yolculuğumuz ekonomik olmaktan çıktı. Havacılık firmalarından bilet alırken detayları lütfen atlamayınız.


Atina’nın ünlü Plaka semtini, Parlamentosunu, uzaktan da olsa Akropolis’i de tekrar görüyoruz. Atina’yı daha önce gezmiş ve burasıyla ilgili yazmış ve Seyahatname’de paylaşmıştım.

Bu kısa Atina turu ardından tekrar Venizelos hava limanına dönerek orada Paris’e uçuyoruz. Yaklaşık 3 saat süren yolculuktan sonra Paris Charles De Gaulle hava limanına iniyoruz.


Tabii ki Paris, iyi bilmeyenler için ulaşımda biraz sıkıntılı bir şehir. Ama bir süre sonra ulaşıma da alışıyorsunuz. Hava limanından Opera semtine kadar otobüs, daha sonra 8 no’lu metro ile Balard istasyonuna geliyoruz. Aslında otelimize varmak için T2 tramvayı ile yolumuza devam etmemiz gerekiyordu ama yeğenim Güneş ve eşi İlke, ki onlar da TürkiyeHırvatistan maçını izlemek üzere Londra’dan özel arabalarıyla gelmişlerdi, bizi bu istasyonda karşıladılar. Böylelikle otelimize ulaşmak daha kolay oluyor.

Otelimiz milli maçımızı oynayacağımız Parc De Princes stadına çok uzak sayılmazdı, yürüyerek bir saat sürebilir, ama koskoca Paris için pek uzak sayılmaz doğrusu. O akşam memleket hasreti gidermecesine bir Türk restoranında şarap eşliğinde kebap yiyerek ( şarap konusunda dayım hariç) güzel bir sohbetle gecemizi tamamlıyoruz.


Bugün milli maç günü. Kahvaltıyı takiben Eiffell Kulesi yakınlarında aracımızı park ederek, taraftar guruplarının arasına dalıyoruz. Burada iki takım taraftarları da coşkuluydu. Biz de zaman zaman Hırvatların arasına karışıp onlarla şakalaşıp resim de çektiriyoruz.





Daha sonra arabayla panaromik şehir turu atıp stada geliyoruz. Burada da yine iki takım taraftarları büyük coşku yaşıyorlardı ama Hırvatların tarafı daha coşkuluydu doğrusu, çünkü hepsi bira içmekten sarhoştular. Bizimkiler ise cola içiyorlardı sanırım bu yüzden coşku daha azdı. :)



O günlerdeki terör eylemleri ve bu konuda alınan istihbarat nedeniyle, genel olarak Paris’te, stad dışı ve içinde güvenlik önlemleri oldukça yoğundu.


Maçı bildiğiniz gibi, daha iyi de oynayan ve Türk taraftarların olağanüstü desteklerine rağmen, Milli Takım futbolcularında aynı gayret olmayınca Hırvatistan 1 – 0 kazanıyor. Ama orada, o atmosfer içinde bulunmak ta ayrı duygu, en azından o coşkulu ortam içinde bulunmak ta bir ayrıcalıktı tabii ki. Yeğenim Güneş ve Eşi İlke maç bitiminde yaşadıkları Londra'ya dönüyorlar.  ve biz de ötelimize.


Maçın ertesi günü yine tramvay ve metro ulaşımıyla Paris’i kısmen dolaşma imkanımız oluyor. Önce Marsilya biletimizi almak için Gare De Lyon’a gidiyoruz. Ancak gişeden bilet daha pahalı olduğu için, biletimizi internet üzerinden hemen hemen yarı fiyatına alıyoruz.


Concorde Meydanının bir ucunda büyük bir dönme dolap olan ve onun önünde de bir Obelisk ( Dikili Taş ) bulunuyor. Bunların hizasında da ünlü caddesi Champ Ellyse ve onun ucunda da ünlü tak.

  
Concorde Meydanı oldukça büyük bir meydan, etrafında eski Fransız mimarisiyle yapılmış binalar ve çok sayıda heykel bulunuyor. Zamanımızı iyi kullanmak adına burada fotoğraf çekilip, Champ Ellyse caddesi boyunca yürüyerek De Gaulle Meydanına geliyoruz. Caddenin bir bölümünde iki yönlü park varken daha sonraki bölümünde, ünlü markaların büyük mağazaları bulunuyor. 


Takın oradan metro ile Pigale semtine ve oradan da Montmartre tepesine doğru gidiyoruz. Burası Paris’in en yüksek bölümü. Buraya çıkışta yürümeyi tercih edince, baya su kaynatıyoruz doğrusu. :) Ama buradan Paris’in bir bölümünü panaromik olarak görebiliyorsunuz. Buradaki Basilica of Sacre- Coeur'i de gezip ressamlarıyla ünlü meydanına gidiyoruz.



Bu meydanda yaptıkları güzel resimleri sergileyip satan ressamlarla birlikte aynı zamanda portrenizi de yapan ressamlar da bulunuyor. İsterseniz ücreti karşılığı portrenizi de yaptırabiliyorsunuz. Ben Moskova’da Arbat sokağında portremi yaptırdığım için :), burada gerek görmüyorum.


Şimdi yolumuz iniş aşağıya ve Pigale’ye. Pigale özellikle başta Moulin Rouge olmak üzere, tam bir eğlence merkezi. Etrafta çok sayıda bar, disko gibi eğlence yerleriyle dolu. Ama biz sadece Moulin Rouge önünde fotoğraf çekilmekle yetiniyoruz. Otelimiz zaten oldukça uzakta ve yarın Marsilya’ya
yolculuk var.


Sabah kahvaltı sonrası otelden ayrılarak Gare De Lyon’a gidiyoruz. Oraya vardığımızda hızlı trenimizin kalkmasına daha 3 saat var. Bu nedenle eşyalarımızı garın altındaki emanetçiye bırakarak önce Opera’ya ardından da Louvre Müzesine gidiyoruz. Ama vaktimiz o kadar az ki sadece önlerinde fotoğraf çekiliyoruz. Oysa sadece Louvre Müzesi bile günlerce gezilebilecek bir müze.



Tekrar Gare De Lyon’a dönüyoruz. Bu gün Fransa'da genel grev var ve istasyonda işçiler de bu greve katılıyor. Ulaşımın aksamasından çok korkuluyordu ama çok ciddi bir aksama olmuyor bu günlerde. Biz de işçi sınıfına bu grevlerine destek veriyoruz.

Paris tabii ki sadece anlattığım kadar kısa zamanda gezilecek ve bu yazı sınırlarına sığacak kadar küçük bir şehir hatta şehirden ötesi kültürel bir başkent. Biz kaldığımız süre içindeki yaşadıklarımızı paylaşıyoruz elbette ve sadece 4 günü..

Şimdi yolumuz Marsilya’ya…..





 İYİ SEYAHATLER






GÜRCİSTAN - BATUM

Ağustos 2009


Kaçkar dağlarına hem güneyden, hem de kuzeyden iki yönlü çıkış yaptıktan sonra. Artık biraz da düz arazide dolaşalım dedik. Bu nedenle bu kadar yakınına gelmişken Batum'u da bir ziyaret edelim istedik.


Aracımızı Sarp sınır kapısının Türkiye tarafına park ederek sınırı geçtik. O dönemde pasaportu olan her Türk vatandaşı vizesiz  Gürcistan'a girebiliyordu. Şimdi ise sadece nüfus cüzdanı gösterilerek girilebiliyor.

Sınırda bir Ciguli marka (bizde Murat 124) taksiye binerek Batum'a doğru yol aldık. Sarp sınır kapısından sonra Batum'a doğru ve sonrası hep düzlük bir bölgeydi. Karadeniz'in, Türkiye tarafındaki o sarp dağlardan sonra burasının düzlük olması çok ilginç geldi bize. 

Önce şehirde gezdik ve ilk işimiz Turizm Danışma bürosuna uğrayıp gezilebilecek yerleriyle ilgili döküman istemek oldu. Görevliler oldukça sıcak kanlı bize yardımcı oldular. Zaten Batum küçük bir şehirdi ve vaktimiz de sınırlıydı burada.


Kentin içinde havuzu bulunan büyük bir park bulunuyordu. O parkta da gezerek dinlendik.



Batum'un oldukça uzun, taşlık bir plajı vardı, hemen arkasında plaj boyunca yaklaşık 50 m. genişliğinde uzunca bir park bulunuyordu. Sıcaktan bunalanlar bu parka gelip serinleyebiliyorlardı. Plajda oldukça yoğun bir kalabalık ve genelde gençlerle doluydu. Biz de o parkta yüksek ağaçların gölgesinde bira içerek serinledik.



Plajın yakınındaki bir kafede Khachapuri yiyip açlığımızı giderdik. Khachapuri Gürcülerin özel pidesi, bizim peynirli pide gibi ama kullandıkları malzeme gereği olsa çok lezzetliler. Eğer yolunuz Gürcistan'a düşerse mutlaka Khachapuri yemeyi ihmal etmeyiniz.

Burası ucuz denilebilecek bir ülke. Batum şehri küçük ama sevimli ve tarihi yapıları olan bir şehir. Şehirde panaromik biz gezi yaptıktan sonra Hopa'ya geriye döndük..



İYİ SEYAHATLER