FAS (MOROCCO) - MARAKEŞ

KASIM 2017


Bugün Fas'ın en merak edilen şehri Marakeş'i gezmeye başlayacağız. Baştan şunu söyleyeyim, olayı daha sonra anlatacağım, ikinci günümüz gecesi telefonumu Jemaa Al Fna Meydanı'nda çaldırdım ve çektiğim fotoğraflar da onunla birlikte gitti tabii. Bu yüzden burada paylaşacağım resimlerin sadece bir kısmı Nurşen'in telefonundan çektiklerimiz, resimlerin çoğunluğu internetteki sitelerden alınmadır.


   
Marjen semtinde kaldığımız Relax Hotel'de kahvaltımız sonrası Marakeş'i gezmeye başlıyoruz. Aracımızla burasının ünlü Koutoubia Camisi yanına kadar gelip orada park ediyoruz. Caminin etrafı oldukça kalabalık. Hem Faslılar hem de turistlerden oluşuyor bu kalabalık. Daha önceki yazılarımda yazmıştım Fas'ta camiler genelde kapalı ve sadece namaz zamanlarında açılıyor ve içeriye sadece müslüman olanlar girebiliyor diye. Şu anda namaz vakti olmadığı için de cami kapalı ve sadece dışarıdan bakabiliyoruz camiye. Yandaki fotoğraf daha sonraki akşam fotoğrafı bu cami yanında.



Koutoubia Camisi'nden sonra El Badi Sarayı'na doğru yürüyoruz. Bu saray 1578'de Saadian Hanedanı Sultan Ahmet El-Mansur tarafından yaptırılmış. Sarayın ortasında büyük bir alan var ve bu alan içinde havuzlar ve bahçeler bulunuyor. Sarayın gezmeye izin verilen bölümlerini de geziyoruz. 

Bunu da yazmalıyım, buraya gelirken minibüs ve taksi duraklarının olduğu bir yoldan geçtik, her taraf sidik kokuyordu. Ben önce faytonları çeken atların yaptığını düşünmüştüm çünkü bu bölgede faytoncular da bulunuyordu, ama gece Jemaa Al Fna Meydanı'ında bir erkeğin kimseye aldırmadan, herkesin ortasında bir çiçekliğin içine işerken görünce, bunun "hayvanlarca" değil "insanlarca" yapıldığını anlamış oldum. Fas'ta sokaklara işemek çok doğal bir olaymış, böylelikle bunu da öğrenmiş oluyoruz.




Şimdi sırada Bahia Sarayı var. 19. yy.'da vezir Ahmed Bin Moussa tarafından yaptırılmış ve günümüze kadar iyi korunmuş bir saray burası. Bahia, parlak- ihtişamlı anlamına geliyor. Saray iki bölümden oluşuyor ve 1600 odaya sahip. Ahşap ve çini işlemeleri de oldukça muhteşem bu sarayın.



Öğle vakti oldu ve biz de biraz acıktık, hem bir şeyler yemek hem de merak ettiğimiz için, Jema Al Fna Meydanı'na (Fenalıklar Meydanı) dar ve her iki yanında dükkanların bulunduğu bir yoldan ilerliyoruz. Yürürken yolumuz üzerinde, içinde hamamı olan bir riad görüyoruz. İçeriye girip sahibi Ahmed ile tanışıyor ve ertesi gün için hamam rezervasyonu yaptırıyoruz. Riadı dolaşıyoruz, oldukça güzel ve temiz ama daha önce rezervasyon yaptığımız ve beğendiğimiz otelden dönüş yaparak buraya gelmiyoruz.







Buradan El Fna meydanına doğru yürüyoruz. Meydana vardığımızda, yılan ve maymun oynatıcıları, meyva suyu satış standları ile karşılaşıyoruz.  Meydan çevresinde dolaşarak yemek yiyeceğimiz temiz bir restoran bakıyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz Cafe France'ye oturup iki değişik içerikte Tajin sipariş ediyoruz. Burada hem dinlenip, hem de karnımızı doyuruyoruz ki, benim tajin içinde bir parça işkembe parçası görüyorum. Tabi ki için dışıma çıkıyor bir anda ama Nurşen'e belli etmiyorum o anda durumu ki onun da iştahı kaçmasın ve tabii ki daha sonra söylüyorum. Fas'ta en beğenmediğimiz restoran burası oldu. Aslında genelde restoranları turistlerin uğramadığı, turistik olmayan yerlerden seçerim ama nedense bugün böyle bir hata yapıyorum.




Hava bugün oldukça sıcak, buna rağmen bir kaç yeri daha görmek istiyoruz. Elimizdeki haritamızdan takiple Ben Yousef Medrese  ve Camisi'ne gidiyoruz. Burası Koutoubia camisinden sonra Marakeş'in en büyük ve aynı zamanda en eski camisi. Ali Bin Yusuf adına yaptırılmış bu cami ve medresde 132 oda bulunuyor ve 900 öğrenciyi barındırabiliyor. Burada çok güzel fotoğraflar çekiyorum, diğer yerlerde olduğu gibi, ama ne yazık ki onlar yok şimdi. 

Buradan çıkıp, en yakınımızdaki tarihi mekan olan Mouassine Cami ve Çeşmesi'ne gitmek istiyoruz. Yolda bir gence soruyorum nerede olduğunu, genç bizimle bir süre yürüyor, ben rehber istemediğimizi söylüyorum ve o da bana rehber olmadığını söylüyor. Ama bir noktaya gelince eliyle uzak bir noktayı gösteriyor ve bahşişini istiyor hem de metal para değil banknot olsun diyor. Burada sık karşılaşılan bir durum bu. Neyse herhangi bir bahşiş vermeden başımdan savıyorum çocuğu.




Bir noktada haritaya bakarken bir genç geliyor yanımıza, eliyle tarif ediyor gideceğimiz yeri. Bu sırada dar bir sokağın başında bulunan tipsiz birisi ona bir şeyler söylüyor ve oda bize o adamın başında bulunduğu dar sokaktan gitmemizi söylüyor. Buraya gelmeden önce okumuştum, yol soranları böyle dar sokaklara sokup darp edip paralarını ve değerli eşyalarını çaldıklarını. Bu durum gözümde canlanıyor ve gencin ısrarlarına rağmen o dar sokağa girmiyoruz ve burasını görmeden geriye dönüyoruz.

Bu sıcak havada epeyce yürümekten dolayı da yoruluyoruz, otelimize dönüp istirahat edip ve akşama da Jemaa El Fna meydanına gelip gece etkinlikleri görmek istiyoruz. Yol üzerinde bir market önünde duruyorum. Marketçiye bira var mı diye soruyorum, adam biraz kızgın ifadeyle Gueliz semtinde bulabileceğimiz söylüyor.




Otelde bir süre dinlendikten sonra tekrar aracımıza atlayıp önce Gueliz'e gidiyoruz. Bu semt de bizim kaldığımız semt gibi oldukça modern. Büyük mağaza ve otellerin bulunduğu geniş Mohammed 5. caddesi boyunca yavaş yavaş gidiyoruz ki alkol satan bir market görebilirmiyiz diye. Burada bulunan otellerin barlarında içki elbette var, hatta BAR yazıları dışarıdan da okunuyor ama biz bir yerden satın almak istiyoruz. Sonunda arabayı bir yere park ediyorum ve oradaki güvenlikçiye soruyorum ve o da Carrefour'u gösterip orada bulabileceğimi söylüyor. Markete girince, ki neredeyse kapanmak üzeremiş, doğruca içki satılan özel bölüme gidip almak istediklerimizi alıyoruz. Resimde marketin girişi.



Şimdi tekrar yola devam ediyor ve aracımızı aynı yere park edip Jemaa El Fna meydanına yürüyoruz. O da ne müthiş bir kalabalık var. Gündüz gördüğümüz yılan, maymun oynatıcılarının yerini, kurdukları geçici tezgahlarda mangal yapanlar, geleneksel müziklerini, etraflarında daire olmuş olan insanların katılımıyla icra eden gruplar, salyangoz çorbacıları almış. Aralarında gezerken ellerindeki menüleriyle müşteri çekmeye çalışanlar tarafından adeta taciz ediliyorsunuz. Ben sadece fotoğraf çekerek ilerliyorum. 



Salyangoz çorbacılarının orada bir küçük kızın iştahla salyangoz yemesini seyrediyoruz. ben de niyetleniyorum ama Nurşen suratını buruşturuyor. Tam bu sırada yanımıza elinde menü bulunan birisi geliyor, istemediğimizi söylüyorum o Nurşene yöneliyor ve ben Nurşeni kendime doğru çekerken, bana panik yapma diyor, ben de ona işine bak diyorum. Oradan ayrılıp çıkışa yöneliyoruz. Bir anda elimi arka cebime atıyorum, telefonum cebimde yok. 




Geriye dönüyoruz ve o adama doğru ilerliyorum ve telefonumun çalındığını söylüyorum. O sırada yanımız gelen birisi de telefonumu pantalonumun arka cebine değil, ön cebine koymam gerektiğini ve burasının tehlikeli olduğunu söylüyor. Çalanı görmedik ve kimseye diyebileceğimiz bir şey yok. Ama gerek Marakeş'te çektiğim resimlerin yok olması gerekse telefondaki navigasyon programıyla yol alamayacağımız olması nedeniyle üzülüyorum. O gerginlikle otele döneceğiz ama navigasyonumuz da yok . Aslında ben genelde navigasyon kullanmam seyahatlerimde ama burada alışınca yollara bile bakmamıştım. Şimdi gecenin bu karanlığında merkezden uzakta bulunan otelimizi de bulmak sıkıntılı olacaktı ve öyle de oluyor zaten. 

Sonuçta otele vardık ama canımız sıkkın, hırsımızı Carrefour'dan aldığımız içkilerden çıkarınca da mide rahatsızlığı yaşıyorum. Keyfimiz oldukça kaçmış durumda.




Sabah kahvaltıyı takiben Marakeş'in gezmediğimiz yerlerini bulup gezmeye devam edeceğiz. Bugünkü ilk hedefimiz, Jardin Majorelle. Aracımıza park için bir yer bularak Jardin Majorelle'ye gidiyoruz ama o da ne bilet gişesinin önünde upuzun iki sıra insan kuyruğu var. Durum değerlendirmesi yaparken sıradaki bir bayan bize diğer sıraya geçmemizi onun daha hızlı ilerlediğini söylüyor. Kendileri 1,5 saattir kuyruktalarmış ve hala bilet bile alamamışlar. Vaktimiz de sınırlı bugün, 2 saat sonraya hamam rezervasyonumuz var. Zamanımızın yetmeyeceği nedeniyle buraya girmekten vazgeçiyoruz.



Burası ile ilgili biraz bilgi vereyim; Fransız ressam Jacques Majorelle burada büyüleyici bir bahçe yaratmak için kırk yılı aşkın bir süre uğraşmış. Ağaçların ve orijinal egzotik bitkiler ile adeta bir vaha yaratmış. Havuzundaki lotus çiçekleri, bu güzel ortamda kuş cıvıltılarıyla, mavi rengin hakim olduğu renkli görüntüler ile harika bir mekan. Ben bunları biliyorum ama ne yazık ki bu güzelliği görme imkanımız olmuyor.

Tekrar Marakeş'teki klasik park yerimize geliyoruz. Aracımız park ettikten sonra yavaş yavaş çarşıda dolaşıyoruz. Meydandaki polis karakoluna gidiyoruz ve polis şefiyle konuşuyorum. Bana ifade vermem gerektiğinden söz ediyor ama sırada bekleyen başka insanlar da var ve zaten yarın buradan ayrılacağız, vazgeçiyorum ifade verip rapor almaktan.




Randevu saatimiz yaklaşınca doğruca riada gidiyoruz. Ahmed bizi karşılıyor ve ona benim hamama girmeyeceğimiz ve sadece Nurşen'in gireceğini söylüyorum, o da tabii ki diyor. Nurşen hamama doğru yol alırken, ki dönüşte söyledi neredeyse 10 dakika bina içinde yürümüş, ben de Ahmed'le sohbete başlıyorum. Dün gece telefonumun çalındığından, midemin rahatsızlığından söz ediyorum. Bana nane çayı söylüyor, midem için de ilaçlar veriyor, bunları içince biraz rahatlıyorum. Yapılan hırsızlık için de ciddi manada üzülüyor.




Ahmed ile yaklaşık 2 saatlik sohbetimizde, onun aynı zamanda ABD vatandaşı olduğunu ve üç çocuğunun da Amerika'da yaşadığını öğreniyorum. Ahmed oldukça zengin bir adam ama çok çalışkan birisi. O şehrin merkezindeki koskocaman riadın sahibi ama riadın resepsiyonda kendisi çalışıyor. Resimde blogum için de bu pozu veriyor. 

İlgilenenler için adresini de yazayım; Riad Moulay Said..60 Riad Zitoun Kedim - Marakeş.

Tel 05 24 44 38 40. riadmoulaysaid@hotmail.com ,   web:  www.riad-mysaid.com

Giderseniz benden selam söylemeyi unutmayınız.



Nurşen hamam sefasını bitirince, ki çok memnun oldu bundan, Ahmed bizi sahibi olduğu Restaurant El Bahia'ya yönlendiriyor, Restoran Bahia Sarayı girişine yakın bir yerde bulunuyor. Burası saray gibi bir restoran ama pek müşteri yoktu biz gittiğimizde. Biz de teras katına çıkıyoruz, buradan da Marakeş manzarası oldukça güzel.




Garsona soruyorum, o da burasının büyük yemekli toplantılarda kullanıldığını anlatıyor. Siparişimiz birer porsiyon et ve tavuk şiş. Burada porsiyonlar oldukça büyük ve oldukça lezzetli. Yemeklerimizi zorla bitiriyoruz.



Artık akşam olmaya başladı doğruca Jemaa El Fna meydanına gidiyoruz tekrar. Dün akşamki adamı buluyorum ve eğer telefonumu bulursa ona para vereceğimi söylüyorum, ama adam yemin billah bu işle ilgisinin olmadığını anlatıyor. Bizim için de yapacak başka bir şey kalmıyor ve otelimize geri dönüyoruz.

Marakeş ile ilgili yazılarda burasının çok beğenildiği okumuştum. Ama bana göre Fas'ın bir çok şehri buradan çok daha güzel. Gerek trafiği, gerekse insan kalabalığıyla;  Marakeş, adeta bir keşmekeş.

Yarın yolumuz Essaouria'ya..

     
ESSAOURİA yazımı okumak için tıklayınız... 



İYİ  SEYAHATLER



                                                               
       










Hiç yorum yok: