Şubat 2017
Da Nang'dan Vietnam Airlines uçağı ile yaklaşık 1 saat 20 dakikaklık bir uçuştan sonra, Güney Vietnam'ın başkenti Ho Chi Minh'e (eski adıyla Saigon) vardık. Bu arada şunu da söyleyeyim, hala Saigon adı da çok kullanılıyor.
Bu uçuşumuz öncesinde terminalde beklerken Nurşen kullandığı tabletini bekleme salonunda unutmuş ve uçak kalkınca farkına vardı ama yapacak bir şeyimiz yoktu. Havaalanında kayıp eşyaya müracaat etmemiz ve bir yazışma zinciri sonunda, Türkiye'ye dönerken tableti kayıp eşyadan teslim aldık. Bu konuda dürüst davranan görevlilere çok teşekkürler.
Burası diğer şehirlere göre farklı bir yer. Esnafı biraz bizim uyanık esnaflar gibi ve her an müşteriyi kazıklamaya hazırlar. Bunu Ho Chi Minh'de geçirdiğimiz 3 gün boyunca ve hatta havaalanına dönüşteki takside dahi yaşadık. O yüzden gidecek olanlar bu şehrin bu durumuna hazırlıklı olmalı.
Tutuğumuz taksi ile, Booking.com'dan yaptığım 2 günlük rezervasyonla, ki hep bir günlük yaparım aslında, otelimize vardık. Otel görevlileri bizi odamıza çıkardılar, oda havasızdı ve penceresi dahi yoktu. Ben görevliyle tartıştım ve başka oda veridiler. Güzel de bu kez gece dışarıdan gelen yüksek sesli müzik yayınları nedeniyle uyumak ne mümkündü. Gece saat 01.00 de kalkıp başka bir otele taşınmak zorunda kaldık. Kaldığımız otelin ismi New Sunny idi kesinlikle bu otelde kalmamanızı tavsiye ederim.
Otelimize vardıktan kısa bir süre sonra şehri gezmeye başladık ve ilk hedefimiz War Remnant Museum oldu. Aslında bu müze başlı başına bir yazı konusu olacak nitelikteydi ama bu yazıya sıkıştırmaya çalışacağım.
Müze girişinde Vietnam savaşı döneminden Amerikalılardan kalan bir çok ağır silah, uçak, tank, helikopter, ve zırhlı araçlar gibi silahlar sergileniyordu.
Müze girişinin bir bölümünde Vietnam savaşı döneminde, dünyanın çeşitli ülkelerinde savaş karşıtılığı ve Vietnam'a destek gösterilerinin bulunduğu çeşitli fotoğraf, yazı, broşür gibi materyaller sergileniyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde bu savaşa karşı yapılan gösteriler sergilenirken, ülkemizle ilgili herhangi bir materyale rastlamadım.
Müzenin insanı en çok üzen bölümü ise "Savaş Suçları" bölümü. Buradaki yazıları okurken, resimleri izlerken bile yüreğimiz buruluyor, içi titriyordu. Bu yüzden burada fotoğrafların en uygun olanlarını paylaşmak istiyorum. Çünkü sizlerin de aynı duyguları yaşamanızı istemiyorum.
Amerikalıların bu savaş sırasında kullandıkları kimyasal silahlar neticesinde, resimde görüldüğü gibi yeni doğan çocuklarla böyle bir sakat nesil ortaya çıkmış. Burada her türlü kimyasal silahı denemişler, kullandıkları napalm bombası ile birçok insanı adeta kavurarak öldürmüşler.
Savaş esirlerine de insanlık dışı eziyet ve işkenceler yapmışlar. Bazı esirleri helikopterlere bindirip yüksekten aşağıya atmışlar. Bazılarını da zırhlı araçların arkasına bağlayarak sürükleyip öldürmüşler.
Müzede birçoğumuzun bildiği o ünlü fotoğraf da yer alıyor. 8 Haziran 1972 tarihinde ABD canilerinin kullandığı napalm bombası atıldığı bölgede her yeri yakıyor. O zaman 9 yaşında olan Phan Thi Kim Puhe isimli kız çocuğu da atılan bombadan yanıyor. Bu resim başta Pulitzer olmak üzere gazeteci Nuynh Cong Ut'a çok sayıda ödül kazandırmış.
Bu savaşta, çoğunluğu sivil halk olmak üzere, 3 milyon Vietnam insanı öldürülüyor, 2 milyonu yaralanıyor ve 300 bin Vietnamlı ise kayboluyor. Amerikalıların bu savaştaki asker kaybı ise 60 bin olmuş.
Yine müzede birçoğumuzun hatırlayacağı bir fotoğraf da, bir Güney Vietnam askerinin, bir Kuzey Vietnamlı sivili infazının fotoğrafı. Bu Amerikan Emperyalizmi işbirlikçisi hainin sonunu bilmiyorum ama merak ediyorum doğrusu .
Savaş sırasında Vietnamlılar, bizim kurtuluş savaşında halkımızın cepheye silah ve mühimmat taşımasına benzer yöntemlerle çalışmışlar. Kimisi sırtında, kimisi bisiklet ile. Yakalanan bu sivillere de Amerikalılar tarafında ağır işkenceler uygulanmış.
Müzenin bir bölümü de, çoğu savaşta hayatını kaybetmiş gazetecilere ayrılmış. Onların çektiği olağanüstü fotoğraflar da burada sergileniyor. Onlardan biri Larry Burrows.
Ve fotoğraf Amerikan askerlerinin, Vietnam'da yaşattıkları vahşet ve yaşadıkları bu mağlubiyet sonunda arkalarına bakmadan, geldikleri gibi gittiklerinin fotoğrafıdır.
Bu arada önce Fransızlara ve daha sonra Amerikalılara karşı verilen bu ulusal kurtuluş savaşının büyük generali Vo Ngyen Giap'ı da anmadan geçmeyelim.
Aslında bu konuda yazacak çok şey ve paylaşılacak çok resim ve belge var ama yukarıda da yazdığım gibi, burası bile sadece bir yazı konusuyken, bu sayfanın sınırları arasında sadece böyle özetleyebildim.
Sırada Reunificaition Palace (Yeniden Birleşme Sarayı) ya da İnterpendence Palace (Bağımsızlık Sarayı) vardı. Bu bina Vietnam tarihinde oldukça önemli bir yer işgal ediyor. 1871 yılında inşa edilen bu bina, Fransız genel koloni yönetim binası olarak kullanılmaya başlanmış. 1954 yılında Cenova anlaşmasını takiben adı Bağımsızlık Sarayı olmuş. Burada ilk başkan Ngo Dinh Diem yaşamaya başlamış. Sarayın 1962 yılında bombalanarak yıkılmasının ardından, yeni bir dizayn ile yeniden inşa edilmiş. Fotoğraflarda sarayın yeni ve eski hali.
30 Nisan 1975 yılında, Kuzey Vietnam tankları sarayın etrafını kuşatıp, Kuzey güçleri saraya girmiş ve Kuzey Vietnam bayrağını göndere çekmiş. Güney Vietnam teslim olmuş ve daha sonra iki Vietnam birleşip tek bir devlet haline gelmiş.
Şu anda müze olarak kullanılan bu sarayın içini gezdik. Geçmiş dönemle ilgili bir çok eşya, fotoğraf ve yazılarla, o dönem anlatılıyordu.
Şimdi de sırada Saigon Notre Dame Katedrali vardı. Katedral tatil nedeniyle kapalı olduğu için içine giremedik. Sadece dışarıdan fotoğraflamakla yetindik.
Hemen katedralin yanında Saigon Central Post Office (Saigon Merkez Postanesi) bulunuyor. Halen aktif olarak çalışan bu postanenin dizaynı da ünlü Fransız Mimar Gustave Eiffel tarafından yapılmış.
Doğrusu yolculuk ve ardından yürüyerek yaptığımız bu gezi sırasında oldukça yorulduk. Yavaş yavaş otele dönerken, People Commities binası ve önündeki Ho Chi Minh heykeli önünde biraz soluklandık.
Akşam kaldığımız otele sadece onlarca metre uzaklıktaki Pham Ngu Lao sokağında yürüdük. Bir yandan sokağı incelerken bir yandan da damak tadımıza uygun bir yiyecek bulunan restoran aradık. Bu sokakta da Bangkok'taki Koh San Road benzeri görüntüler vardı. Yabancı turistlerin buluşma mekanı gibi bir yerdi bu cadde. Her tarafta barlar, restoranlar ve barlar önünde genç Vietnamlı kızlar vardı. Yemeğimizi yedikten sonra dinlenmek için otelimize döndük. Dönüşte başımıza geleni yukarıda paylaşmıştım.
Sabah kahvaltısının ardından, otelden aldığımız tur ile bugün Cao Dai Tapınağı ve Cu Chi tünelleri gezimiz vardı. Otobüs ile bütün gün devam edecek olan turumuz sabah 08.30 da başladı Otobüsümüzü beklerken parkta ayak tenisi oynayan Vietnamlı gençler oldukça başarılıydilar. Yaptıkları estetik hareketler oldukça ilginçti. Bu sporu genç - yaşlı Vietnamlılar çok seviyor ve yapıyorlar.
Tur rehberimiz, kendisinin emekli bir Güney Vietnam yarbayı olduğunu söyledi. İyi derecedeki İngilizcesiyle (biraz da ukala) bize uzun uzun Vietnam savaşı dönemini ve kendisinin o dönemdeki yaşadıklarını anlattı yol boyunca. (Resimde rehberimiz Cu Chi bölgesinde tahrip edilen bir Amerikan tankını anlatırken )
İlk durağımız Cao Dai Tapınağı oldu. Caodaism, Güney Vietnamda 1926 yılında kurulmuş olan tek tanrılı bir din. Rehberimizin dediğine göre, içinde bu tapınağın da bulunduğu 1.000.000 m2 bir alan üzerine kurulmuş, görevlilere ait konut ve ofisler ile hastaneye kadar bir çok şeyin bulunduğu bir kompleksti burası.
Tabii en önemli yer bu tapınaktı. Günde 4 kez dua edilen bu tapınaktaki en önemli dua zamanı, yabancı turistlerin de izlediği öğleden sonra olanıymış. Yabancılardan buraya girerken, saygı nedeniyle, açık kıyafetler olmamasını istiyorlar ama oldukça açık giyimli bir turiste de ses çıkarmadıklarını gördük.
Bembeyaz kıyafetleri içinde yüzlerce kişinin birlikte dua etmesi, ya da tapınması, güzel bir görsellik oluşturuyordu. Yabancı turistleri içerideki balkon bölümüne alıyorlar ve buradan fotoğraf çekilebiliyordu. Aynı zamanda bu balkonda dini müzik yapan bir grup da oturarak enstrümanlarını çalıyorlardı.
Şimdi yolumuz Cu Chi Tünelleri'neydi. Yol üzerinde öğle yemeğimizi yedikten sonra, Cu Chi Tünellerinin olduğu bölgeye vardık. Girişte önce bir televizyondan ve daha sonra bir görevli tarafından bu tünellerle ilgili bilgi veriliyor.
Rehberimiz eşliğinde bu bölgede tura başladık. İlk olarak altı yapraklarla doldurulmuş bir ağacın dibine geldik ve rehberimiz bizden bulunduğumuz yeri eşelememizi istedi. Birisi eşelenirken bir kapak ve altından tünele çıkış yolu ortaya çıktı. Gruptan bir genç girmeyi denedi ama uzun boyu nedeniyle yapamadı.
Yolumuzun üzerinde, Amerikan askerleri için kurulmuş tuzak örnekleri vardı. Vietnam askerlerinin dinlenmeleri de, mühimmat hazırlıkları da görsel olarak düzenlenmiş. Fotoğrafta görülen aslında bir karınca yuvası değil, tünellerin havalandırma bacası ama iyi kamufle edilmiş.
Tabii ki en önemlisi tüneller. Rehberin anlattığına göre, tünellerin toplam uzunluğu 250 km'ymiş. Tüneller o kadar dar ki o iri cüsseli Amerikan askerlerinin buraya girmesi mümkün değil. Girseler bile öndeki vurulsa arkadakiler geriye kaçamayıp, resmen krize girerler bu tünellerde. Tünel girişine bakarmısınız !!!
Nurşen ve ben bir deneme yapmak istedik ama içimiz daraldı ve en kısa çıkıştan kendimizi dışarıya attık. İri yarı iki yabancı gencin arkamızdan aynı yerden dışarıya çıktıklarında yüzleri görülmeye değerdi doğrusu..:)
Bu tünellere Amerikan askeri zehirli gaz veya alev topu attığında, Vietnamlılar tünellerin devamında bulunan Mekong nehrine gidip yıkanıp zehirden arınıyorlarmış.
Tüneller turumuzu tamamladıktan sonra tekrar dönüşe Ho Chi Minh'e döndük. Artık Vietnam'daki son gecemizdeydik. Ama yorgunluktan gezecek halimiz kalmamıştı ve yemeğimizi yedikten sonra dinlenmeye çekildik.
Vietnam deyince trafiğinden söz etmeden geçmek olmaz, ki Hanoi yazımda da yazmıştım, tam bir felaketti doğrusu. Çoğu yerde trafik ışığı yoktu ama olan yerlerde bile, ışıklara bakan bile yoktu. Karşıdan karşıya geçerken resmen üzerimize sürüyorlardı araçlarını, yol vermek diye bir anlayışları asla yoktu. Sağ salim dönebildiğimize adeta şükür ediyoruz.
Türkiye'ye dönüş uçağımız 19.30'da bu günü kendimizi yormadan geçirmemiz lazım o yüzden oteli eşyalarımızı orada bırakarak, oteli geç terk ettik. Birkaç hediyelik eşya almak için Ben Than Market' e gittik. Burası da bir kapalı çarşı içinde giysiden meyveye kadar her şeyin satıldığı bir yerdi. Dolayısıyla da turistlerin uğrak merkezlerinden biriydi.
Buradan biraz alışveriş yaptıktan sonra, otelimize doğru dönerken yolda bir yeraltı çarşısı gördük. İçi oldukça temiz ve yiyecek satan dükkanların da bulunduğu bir çarşıydi burası. Yiyecekler de oldukça güzel ve temiz görünüyordu, neden burasını geç bulduk diye hayıflandık. Burada bir şeyler içerken Turkish Ca Lem yazan bir dükkan dikkatimi çekti. Oraya gittim, Gaziantepli bir Türk işletiyordu orasını. Daha sonra orada yaşayan, birisi Balıkesirli diğeri Konyalı iki Türk genci daha geldi anlarla tanıştık.Onlarla da bir hatıra fotoğrafı çekildim.
Laos ve Vietnam'da bulunduğumuz bir ay boyunca sadece 5 Türk'e rastladık.
Yola çıkmadan bir de masaj yaptırmak istedik. Hem vücudumuzun buna ihtiyacı vardı ve hem de yolculuk öncesi iyi gelecekti. Masajın adına yağlı Vietnam masajı deniyor ve masajcı kızlar ellerini, ayaklarını, dizlerini, dirseklerini kullanarak yapıyorlardı bu masajı. Bir masaj ancak bu kadar güzel olabilirdi. Bu bölgede bulunan Tayland, Kamboçya, Laos dahil en güzel masajı burada yaptırdık. Gidecek olanlara hararetle tavsiye ederim. (fotoğraf temsili)
Evet artık bu bir aylık Laos ve Vietnam turumuzun sonuna geldik. Saigon Havaalanından Türk Hava Yolları tarifeli uçağıyla memlekete dönüyoruz. Bir başka seyahatimizde görüşmek üzere hoşçakalın...
Vietnam Genel Bilgiler yazımı okumak için tıklayınız......
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder