EYLÜL 2024
İspanya turumuzu tamamladıktan sonra Sevilla'dan uçakla Porto'ya geldik. Daha önceden rezervasyon yaptığım Lapa semtindeki kiralık dairemiz Living Porto Boavista'ya, metro ile ulaştık. Güzel ve temiz bir daireydi ama alt katta bulunan bardan gece yarısı gelen gürültüden oldukça rahatsız olduk.
Bulunduğumuz bölge şehir merkezine oldukça yakındı. Metro istasyonu da kaldığımız eve yakın olunca ulaşım oldukça kolay oldu bizim için.
Rio Douro Nehri ve Ponte Luiz 1 Köprüsü;
Porto da ilk olarak Rio Douro Nehri üzerinde bulunan ünlü Ponte Luiz 1 Köprüsü'ne, ki burası Porto'nun en ilgi çeken yeri, geldik. Porto'daki gezimiz boyunca, köprü üzerindeki kalabalığı başka hiç bir yerde görmedik.
Buradaki manzaralar da çok çok güzeldi ve köprünü üzerinden başka bir yere gitmek istemiyorduk doğrusu. Bir çok insanın da bizimle aynı düşünceye sahip olduğunu düşünüyorum.
Köprü üzerinde iki yönlü hareket eden metro hattı da buraya ulaşımı kolaylaştırıyor.
Köprü, 30 Ekim 1886 tarihinde bitirilmiş ve Porto'nun kent merkezini Vila Nova de Gaia'yı birbirine bağlıyor. I. Luis Köprüsü, inşaatın 172 metrelik uzunluğu ile dünyadaki benzerlerinin en uzunu.
Monastery Serra do Pliar;
Bu manastır köprünün bir ayağının hemen yakınında bulunuyor ve kentin önemli tarihi merkezi Riberia'ya doğru bakıyor. Manastırın inşasına 1538'de başlanmış. Dairesel kilise 17 Temmuz 1672'de açılmış ve manastırın son aşamaları 17. yüzyıl sonunda tamamlanmış. Manastırın alt kısmından nehre doğru bir çok askeri bina bulunuyor.
Doğrusu bu gezimiz boyunca o kadar çok manastır, katedral ve kilise gördük ki, artık göresimiz kalmamıştı bu nedenle için içine girmedik. Zaten bunların hepsi de birbirine benziyor zaten.
Porto Katedrali;
Köprüyü çevreleyen güzel manzaraları bırakıp, şehir merkezine doğru yürüdük. Buradaki tepenin üzerinde bulunan Porto Katedraline geldik. Katedralde restorasyon çalışması ve içeriye giriş için yine insan kuyruğu vardı.
Porto Katedrali 1120'de D. Teresa, Porto ortaçağ köyünü bağışlamış ve buranın yapılması için, Porto Piskoposluğu'na fon sağlamış. Piskopos D. Hugo, 12. yüzyılda bir katedral olan Sé do Porto'nun ve etrafındaki koruyucu duvarların inşasına başlamış. Bu muhteşem dini sanat eserinin tamamlanması 13. yüzyılda gerçekleşmiş. Katedral, şehrin her yerinden görülebilen yüksek bir noktada yer alıyor ve iki çan kulesine sahip.
Porto şehri inişli yokuşlu bir şehir, Katedral de en tepede olduğu için yukarıdan aşağıya doğru dar sokaklardan nehir kıyısına yürüdük.
Nehir kıyısına gelince buradan kalkan nehir turu teknelerine binmeye karar verdik. Böylece Porto'yu nehirden görecek hem de dinlenecektik.
Tekne gezisi oldukça hoştu. Teknede tanıştığımız genç iki erkek Rus vatandaşı ve onların iki Ukraynalı kadın arkadaşıyla sohbet ettik.
Turumuzun bitimi sonrası Riberia'da gezerken İnfante Henrique the Navigatör Meydanı'na (Gemici Prens Henry) doğru yürüdük. Burası büyükçe güzel bir park ve ortasında meydana adını veren Henrique'nin bir heykeli bulunuyor. Anıt 1894'te dikilmiş. Anıtın alt bölümünde, Portekiz denizcilerinin zaferini anmak için iki at ve iki savaşçıyı, diğeri ise keşiflerin inancını simgeleyen bir kadın figürü bulunuyor.
Fotoğrafta da görüleceği gibi, anıtın sağ tarafında Porto Ticaret Derneği'ne ait Borsa Sarayı (Palacio de Bolsa), arkasında ise Ferreira Borges Pazarı bulunuyor.
Borsa Sarayı (Palacio de Bolsa);
Saray, 19. yüzyılda kentin ticaret odası tarafından Neoklasik tarzda inşa edilmiş. Saray, 1982'den beri Ulusal Anıt olarak sınıflandırılmış.
Biz bu borsa binasına girmeden dışarıdan fotoğrafladık.
Ferreira Borges Pazarı;
Bu pazar, eski Mercado da Ribeira'nın (Ribeira Pazarı) yerini almak üzere, 1885 yılında Belediye Meclisi'nin emriyle inşa edilmiş.
Çeşitli amaçlarla kullanıldıktan sonra çok kısa bir süre pazar olarak faaliyet göstermiş. Porto'daki demir mimarisinin önemli bir örneğini temsil ediyor ve daha sonra eğlence mekanı olarak yenilenmiş. Şu anda Hard Club burada bulunuyor.
Pazarın girişinde bulunan kafelerden soldaki sadece içecek, sağdaki de restoran gibi çalışıyor. Öğle vakti olmuş ve bizim de kanımız acıkmıştı. Restoran tarafına oturup soğuk bira eşliğinde farklı türden tapaslarla karnımız doyurduk.
Sao Bento Tren İstasyonu;
Buradan Sao Bento Tren İstasyonuna doğru yürüdük.
İstasyonun ilk adı Porto Merkez İstasyonuymuş. Sonradan adı Sao Bento olmuş. 1893' de ulaşıma açılmış.
Kuzey Portekiz'den tarihi sahneleri tasvir eden iç kısmındaki fayanslı duvarlarıyla ünlü. Fayanslar, fayanslarla çalışmasıyla tanınan sanatçı Jorge Colaço tarafından 1905 ile 1906 yılları arasında döşenmiş. Fotoğrafta bunlardan bir örnek.
Bugün için gezimizi tamamlayıp, metro ile kiralık dairemize dönme zamanıydı.
Ertesi gün bu kez yukarıdaki bir noktadan aşağıya doğru yürümeyi planladım ve bu günkü gezimize güzel bir mimariye sahip Belediye Binası önünden başladık.
Belediye binasından aşağıya doğru olan bulvarın adı ise, Avenida dos Aliados (Müttefikler Bulvarı). Bu geniş ve uzun bulvarın üstündeki tarihi ve gösterişli binalar, bu bulvara bir ahenk katıyor. Müttefikler Bulvarı'nın sonunda Praça do General Humberto Delgado heykeli ve meydanı bulunuyor.
Buradan devamla Igreja do Carmo Kilisesine doğru yürüdük.
Igreja dos Carmelitas ve Igreja do Carmo;
Kiliseler ilk bakışta tek bir bina gibi görünse de iki farklı kiliseymiş. Birisi Igreja dos Carmelitas ve diğeri Igreja do Carmo. Kiliseler arasında sadece bir metre genişliğinde olan dünyanın en ince eviyle bile ayrılmış. İnşa edilme nedenini çevreleyen çeşitli söylentiler ve efsaneler varmış. En popüler olanlardan biri, iki kilisenin aynı duvarı paylaşmasına izin verilmemesi ve sınırın her iki kilisenin rahipleri ve rahibeleri arasındaki iletişimi engellemeye yardımcı olmasıymış.
Torre dos Clerigos;
75 metre yüksekliğindeki bu kule, Porto'nun sembolüymüş. Portekiz'in en yüksek çan kulesi olma özelliğini de taşıyor. 200 basamak tırmanınca şehrin ve nehrin güzel manzarası izlenebiliyor ama bizim 200 basamak çıkma şansımız olmadığı için bundan mahrum kaldık.
Jardim das Oliveiras (Zeytin Bahçesi);
Hemen kulenin yanında bulunan bu zeytin ağaçlarıyla kaplı yemyeşil bahçe insanın içini ferahlatıyor. Bu tarihi ağaçların bazıları 650 yaşından büyükmüş.
Ziyaretçilerine güneşli günlerde bol gölge sağlayan tarihi zeytin ağaçlarının kümeleri arasında götüren Arnavut kaldırımlı patikalarla serpiştirilmiş bakımlı çimlere sahip. Ağaçların gölgesinde çimler üzerinde güzel bir dinlenme yeri görevi yapıyor. Ben de bir süre bu çimlere uzanıp, keyifle dinlendim.
Bahçe alanının hemen içinde bulunan açık hava kafesi Base Porto bulunuyor. İnsanlar kahve, içecekler, hafif yemekler ve tatlılar içeren menüsüyle bu kafeden yararlanıyorlar.
Artık akşam olmak üzereydi. Yine köprüye doğru yürüdük ve buranın akşamüstü halini de görmek istedik.
Yolumuz üzerinde taze Pastel de Nata yapan bir fırından bu lezzetli tatlıyı alarak yedik. Bu, tart hamuru, üzerine tarçın serpilmiş, yumurtalı muhallebili bir çeşit tatlı.
Hava yavaş yavaş kararırken Köprü üzerinden Porto'nun güzel manzaralarını fotoğrafladık.
Köprünün diğer ucunda bulunan metro istasyonuna doğru ilerlerken, köprü ayağının olduğu bölgede bir grup insan müzik eşliğinde eğleniyorlardı. Biz de onlara katılıp keyifli bir akşam geçirdik.
Porto'da gezdiğimiz yerler dışında da gezilecek yerler var tabii ama ben sadece gezdiklerimi paylaşıyorum.
Yarın yolumuz Lizbon'a.
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder