ABD - WASHİNGTON D.C.

                                        Haziran 2001                                             
ABD BAŞKENTİ WASHİNGTON D.C.  



New York'tan sonra şimdi yolumuz Washington D.C.'ye. Elimizdeki yol haritaları, cebimizde otel rezervasyonları ve  minivanımızla New York'tan çıkıyoruz.. Direksiyonda dayım, elimde yol haritalarıyla muavin olarak yol tarifi yapıyorum şöförümüze. :)  Eşlerimiz de  arkada bu iki görevliye takviye ikramlar yaparken km.leri tüketerek Washington'a giriyoruz. Bu yol 227 mil yaklaşık 365 km.


Washington'a vardığımızda haritanın gazabına uğruyoruz tam orada iki harita birleşiyor ve bir bölüm yer yok. Yolda durup haritayı gösterip otelimizin adresini sorduğumuz hiç bir Amerikalı, hatta polisleri bile, haritaya bakmayı bilmiyorlar. Polisler " Sen nereye gitmek istediğini söyle" diyorlar. Ben adresi söylüyorum ama yine de bilemiyorlar.


Bir benzin istasyonunda duruyoruz, etrafa bakıyorum herkes siyahi. Bir beyaz görebilirmiyim diye bakınırken, bir Cadillac araba içinde oturan şişman ve dilinde kocaman piercing olan bir siyahi kadın beni parmağıyla işaretle çağırıyor. Yanına gidiyor ve ona adresi soruyorum, o da bir güzel tarif ediyor otelimizi. Bana OK işareti yapıyor tabii ki ben de ona. :)  (resim temsilidir, tam benzerini bulamadım.)


Washington'da aracımızla ilerlerken siyahlarin yaşadığı ghettoları dikkatimizi  çekiyor.  Burada  oldukça  yoğun bir yoksul siyahi nüfus var ve onlar işte bu ghettolarda yaşıyorlar.

Washington ile ilgili istatistiği bilmiyorum ama sanırım siyahiler beyazlardan çok daha fazla.


Otelimize nihayet kavuşuyor ve odalarımıza yerleşiyoruz. Otelimiz siyahlarla beyazlar arasında tam da sınırda bulunuyor. Akşam yemek saati ve çok acıkmış vaziyetteyiz. Otelimizin arkasında isimleri bilinen fast food dükkanları var. Öncelikle tavuk menülü olan bir fast food dükkanını tercih ediyoruz. İçeri girer girmez ağır bir koku burun direklerimizi resmen kırıyor. İçeride sadece siyahlar var ve biz onlara şaşkınlıkla bakarken onlar da hep birlikte dönüp bize bakıyorlar. Galiba yanlış yere geldik.. Hemen oradan çıkıyor ve karşıdaki ünlü bir hamburger firması dükkanına gidiyoruz. Burası da siyahlar tarafından işletiyor ve orada da koku diğer yerdeki gibi olmasa da rahatsız edecek düzeyde ama buna rağmen bir şeyler yememiz gerekiyor. Eşim çok aç olmasına karşın hiçbir şey yiyemiyor bu yüzden.


Otelimizde güzel bir uyku çekiyoruz. Sabah artık Washington'u keşfetme zamanı. Otelimiz Washington'un Capitol ve müzelerine de oldukça yakın. Öncelikle Capitol'e gidiyoruz. Burası hem hükümet, hem temsilciler meclisi, hem de senato binası olarak kullanılıyor. Oldukça görkemli bir bina. Genelde herkesin Beyaz Saray zannettiği yer. Burası rehberle gezilebilen bir yer. Vaktimiz o kadar sınırlı ki girip gezemiyoruz burasını.


Burada müzeler, geniş ve uzun bir meydanın üzerinde,Capitol ile Washington Monument (Dikilitaş) arasında sağlı sollu yerleştirilmişler. Burada sadece bir günümüz var ve en fazla gezebileceğimiz sayıda müze gezmemiz gerekiyor. Ama müzeler o kadar zamanımızı alıyor ki sadece iki müze gezebiliyoruz. Başka bir müzeye de girsek, Beyaz Sarayı göremeyeceğiz.


Washingtondaki müzeler Smithsonian Enstitüsü tarafından yapılmış ve yönetilen müzelerdir. Burada 13 tane müze bulunmaktadır. Smithsonian Enstitüsü, Amerika hükümeti tarafından yönetilen dünyanın en önemli müze ve araştırma merkezi kabul edilebilecek bir enstitüdür. Smithsonian Enstitü bu alanın merkez noktasındadır. (üstteki resim). Burası hem enstitü yönetim merkezi hem de turist bilgi noktası olarak faaliyet gösteriyor.


Buradaki bütün müzeler ücretsiz.

İlk olarak, Doğa Tarihi Müzesi'ne giriyoruz. Burada karşımıza kocaman bir fil heykeli çıkıyor. Burası oldukça görkemli bir müze. İnsanların kökeni, antik ve modern memeliler, kuşlar, sürüngenler, deniz yaratıkları, böcekler burada sergileniyor.


Müzede tarih öncesi Amerika'da yaşamış olan dinazorların fosilleri bana çok ilginç geldi, ilk defa dinazor fosili görmüş oldum.

Elbette sadece bu değil, diğer canlı türleri de çok ilginç. Gezip görülmesi gereken bir müze.


Buradan çıkıp, Ulusal Hava ve Uzay Müzesi'ne gidiyoruz. Müzede her türlü savaş veya sivil uçaklar sergileniyor. Uzay çalışmaları da sergileniyor. Çok muhteşem görüntüler.


Burada çok güzel bir gösteri var. Tavanı uzay biçiminde tasarlanmış geniş bir bölüme giriyorsunuz. Buranın adı Albert Einstein Planeterium. Koltuklara yatay vaziyette oturuyorsunuz ve uzayın derinliklerine doğru yol alıyorsunuz. harika bir gösteri eğer şimdi de varsa mutlaka görmenizi öneririm.

Ekteki linkten izleyebilirsiniz:       http://www.si.edu/imax/movie/131


Washington Monument (Dikilitaş) Washington D.C.'nin simgesi gibi bir şey olmuş, zaten şehirde en yüksek yapı bu ve ondan yüksek bina yapılması yasaklanmış. Resim Dikilitaş'ın etrafındaki meydanda ve arka planda görülen yer ise, Lincoln Memorial ve önünde çok büyük bir Abraham Lincoln heykeli bulunuyor. Daha ileride askeri şehitlik var ama oraya yürüyecek mecalimiz kalmadı doğrusu.


Beyaz Saray'a gelince, koskoca Amerika Federal Devletleri Başkanı'nın konutu. Sen böyle büyük bir ülkenin başkanı ol, üstelik dünyanın jandarması ve küçücük bir saray.!!!! Hiç yakışıyor mu yani? Üstelik tekerlekleri de yok götürecek te değilsin, milletin malı. Niye yakışan bir saray yapmazsın da bizi hayal kırıklığına uğratırsın? Doğrusu hiç yakıştıramadım Mr. Prisedent. :)

Ama artık önlerinde bir örnek var, Türkiye'deki Ak Saray. Bundan bir ders çıkarırlar artık diye düşünüyorum.  Yoksa Türkiye kadar bile bir hükümleri olmayacak. :)


Bizim orada bulunduğumuz sırada ellerinde pankartlara göstericiler sarayın önünde dönüp duruyorlar ama polisin ne biber gazı, ne toması hiçbir müdahalesi yok. Böyle demokrasi de olur mu allah aşkına. Basacaksın biber gazını, basacaksın suyu, basacaksın copu da anlasınlar protesto etmenin ne demek olduğunu. :)


Beyaz sarayın arka kısmında iken, ortalıkta dolaşan sincapları gördüğümüzde çok yadırgadık, Çünkü insanlardan kaçmıyorlar, tıpkı bizim kediler gibi dolaşıyorlardı. Hatta birisine elimdeki su şişesinin kapağından su içirdim. Bizim memleketin sincapları insan gördüğü zaman 100 m ileride olsalar bile nasıl kaçarlar  değil mi? Demek ki insanların kalitesini, hayvanlar bile daha iyi anlıyor.

Ara sıra dinlene dinlene gezmemize karşın, yürümekten ayaklarımıza kara sular indi. Washington öyle bir günde gezilebilecek bir yer asla değil. Buraya en az birkaç gün ayırmak gerek.


En yakın metro istasyonu gidip, otelimiz istikametine giden metroya binip geri dönüyoruz. Bu metroda da yine sadece siyahiler vardı. İndiğimiz metro durağı yine bir Siyahi ghettosuydu, aslında  otele doğru yürürken biraz tırstık ama herhangi olumsuz bir şeyle karşılaşmadık. Hatta elimdeki haritayla siyahi genç bir kıza yolu sordum, o da haritadan anlamadı ve "bana ne" dercesine bir hareketle yanımızdan uzaklaştı.

Şimdi dinlenip iyi bir uyku çekmenin zamanı. Çünkü yarın tekrar yola çıkıyoruz, ver elini Shenandoah Milli parkı. Orada görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın....


Shenandoah Milli Parkı yazımı okumak için tıklayınız...


İYİ SEYAHATLER


Hiç yorum yok: