Mayıs 2015
Türkiye dışında en uzun süreler bulunduğum ülke Kazakistan. Burada firma kurup iş yapmıştım. Şimdi senede bir buraya geliyorum ve özellikle Astana'yı tanımakta güçlük çekiyorum. O kadar hızlı büyüyor ki beni gerçekten çok şaşırtıyor bu durum.
Bu yıl (2015) da Kazakistan'a gelmeden iki gün önce bir gazetede, Aljir Kampı Müzesi ile ilgili bir yazı okudum ve araştırdım.
Aljir Müzesi, Astana'dan yaklaşık 37 km. mesafedeki Akmol köyünde bulunuyor. Bu köy adını başkent Astana'nın da içinde bulunduğu Akmola eyaletinden alıyor veya eyalet bu köyden.
Buraya gitmeyi düşünenler için bir ulaşım versiyonu; Astana Mega Center'ın çapraz köşesinden Akmol'a giden dolmuş taksilerden birine binip, 300 tg.( yaklaşık 4 TL.) ödeyerek Akmol'a varıyorsunuz. Aljir Müzesi, Akmol köyünün tam girişinde bulunuyor. Dönüşüm yolda el kaldırarak durdurduğum bir otomobil ile oldu. Bu kez biraz daha pahalı oldu 500 tg. :) (yaklaşık 7 TL.). Kazakistan'da petrol ucuz olduğundan ulaşım da ucuz.
Nisan 2106 da arkadaşım Musa Öztufan ile de ikinci kez ziyaret ettim bu kampı ve müzeyi.
Gelelim Aljir'in hikayesine;
1937 Ağustos ayında Stalin muhalifleri, eşleri ve çocukları, "Stalin" adı verilen yük vagonlarına doldurularak, uzun ve zor şartlarda süren bir tren yolculuğundan sonra sağ kalanlar, Kazakistan'a getiriliyorlar. Bu yolculuğun sonunda erkekler Karlag adı verilen Karaganda'daki kampa, kadınlar ve çocukları da Akmola'daki Aljir kampına gönderiliyor.
Kadın mahkumlar, eşlerinin vatan hainliği ile suçlanmaları nedeniyle bu kampa gönderiliyorlar. Burada insanlık dışı davranışlar, işkenceler ve tecavüzlerle süren bir yaşam başlıyor onlar için. 1938 Ocak ayında faaliyete geçen bu kampta 62 ulustan 17 bin kadın mahkum yaşam mücadelesi veriyor.
Kadınlar ve çocukları bu kampta duvarları kerpiçten ve üstü kamışlarla örtülü barakalarda, üst üste bir arada yaşamaya mecbur bırakılıyor.
Saçları traş edilen kadınlar, gündüzleri tarlalarda ve geceleri bu barakalarda askerlere elbise dikerek günlerini geçiriyorlar.
Kocaları ile ilgili hazırlanan metinler imza atmayan kadınları uzun ayaklı sandalyelere ayakları yere basmayacak biçimde 10 - 12 saat oturtuyorlar ve çatlayan ayak damarları dayanılması güç ağrılara sebep oluyor. Bu ve benzeri işkencelerle devam eden bir yaşam süreci oluyor onlara.
Sürgün sırasında hamile veya küçük çocuğu olan kadınlar 5 ile 8 yıl arası süren bu hayatta çocukları ile -40 derecelere varan hava şartlarında bu hücrelerde yaşıyorlardı. 3 yaşına gelen çocuklar annelerinden alınarak, Karaganda'da bulunan Karlag kampındaki çocuk evlerine gönderiliyorlar. Çocukları çoğu buradaki zorlu kış şartlarına ve hastalıklara dayanamayarak hayatlarını kaybediyorlar. Kışın ölen çocuklar bahara kadar bidonlar içinde saklanıyor ve bahar geldiğinde de toplu mezara gömülüyorlar.
Bu kampta ünlü ses sanatçıları, ressamlar, yazarlar va şairler de bulunuyordu. Devlet sanatçısı Lidya Ruslanova, kamp müdürünün kendisine şarkı söylemesini istemesi üzerine "Özgür olmayan sanatçılar şarkı söyleyemez" diyerek teklifi reddeder ve Ruslanova başka bir hapishaneye gönderilir.
Başta Sovyetler Birliği halklarında olmak üzere, Polonya, Almanya, Kore, Gürcü, Azeri, Litvanya ve Ukrayna'lı kadınların bulunduğu bu kamp 1953 yılında Stalin'in ölümüyle kapatılıyor.
Arkadaşım Musa Öztufan Keder kapısı önünde Kazak çocuklarıyla
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in talimatı ile 31 Mayıs " Siyasi Kurbanları Anma Günü " ilan ediliyor ve kampın bulunduğu bu alana bir müze inşa ediliyor. Kampın açılışının 70. yıl dönümünde açılan müzeye "Keder Kapısı" adı verilen bir de anıt dikiliyor.
Kampın girişine da Gürcü, Azeri,Alman, Polonya, Litvanya, Ukrayna ve Kore devletleri tarafından dikilen ve olayı anlatan anıt taşlar bulunuyor.
Kampta hayatını kaybedenlerin isimleri, siyah mermer duvar üzerine yazılmış.
Bir resmimiz de bahçede derin derin düşünen kadın heykelinin yanında bir Kazak kızıyla.
Son resim de bana meraklı gözlerle bakan Akmol köyünde yaşayan bu Rus çocuk olsun.
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder