FAS (MOROCCO) - KAZABLANKA

Kasım 2017

Bu kez yolculuğumuz FAS'a (MOROCCO). Önce şunu söyleyeyim ki, sanırım bizden başka hiç bir ülke, hatta kendileri de FAS olarak adlandırmıyor burasını ve buranın adı kendilerinin de dediği gibi MOROCCO. Fez yazımızda neden biz Fas diyoruz o konuyu da anlatacağım.
   
  
Fas planım şöyleydi; İzmir - İstanbul - Kazablanka (Uçak)- Rabat (88 km.)- Meknes (150 km.)- Fez (66 km.)- Merzouga (463 km.)- Ourzazate (370 km.) - Marakeş (198 km.) - Essaouria (191 km.) - Casablanca (377 km.) ( Otomobil) - İstanbul - İzmir (Uçak).

 Fas'ta ara geziler olmak üzere 2500 km. civarında bir yolumuz olacak.



Royal Air Maroc firmasının uçağı ile, İstanbul'dan Kazablanka şehrinin, Mohammed 5 İnternational Airport'a, 5 saatlik bir uçuş süresi sonunda, saat : 19.00 da varıyoruz. Burada bulunan araç kiralama firmalarından birinden araç kiralıyorum ve Casablanca'ya doğru yola çıkıyoruz.


Buraya gelmek için hazırlık yaparken, okuduklarım değerlendirmeler nedeniyle ulaşım konusunda çok ikircikli kalmıştım. Gidişimize yakın günlerde kiralık araç tutmaya karar vermiştim, iyi ki de öyle yapmışım, toplu taşıma araçlarını kullanmaya kalksak, hem zamanımızı boş yere harcayacak, hem ulaşım konforu rahat olmayacak ve hem de bir çok görülmesi gereken yerleri de görememiş olacaktık. Bu konuyu daha detaylı olarak Fas Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda değerlendireceğim. (Resimde kiralık aracımız.)

Daha önceden rezervasyon yaptığımı otele navigasyon cihazı yardımıyla gitmek istiyorum ama otel adı ile aynı olan bir de cadde olunca karanlıkta, biraz sıkıntılı da olsa sonunda otelimizi buluyoruz. Otelimiz Point Du Jour, küçük ama oldukça temiz ve çalışanları güleryüzlü veya yardımsever. Bize en geniş odayı veriyorlar ve Fas çayı ikram ediyorlar. Fas Çay'ı demişken, bildiğimiz naneden yapılan bir çay içiyorlar ama resmen nane şurubu. Bu kadar tatlı bir çayı içmek de bizim için oldukça zor oluyor ve içemiyoruz doğal olarak. Daha sonraki Fas çayı içişlerimizde şekersiz istediğimizi hep belirtmemiz gerekti. 

 Artık yatıp dinlenme zamanı, yarın Fas turumuz başlıyor.






Kazablanka, ünlü " Casablanca" filmi sayesinde tanınmış bir Fas kenti. Aslında film burada da çekilmemiş olduğu halde, isminden dolayı bu kenti ünlü bir kent yapmış. Bu film yapımcılarına ne kadar teşekkür etseler azdır bence. Çünkü bu kadar ünlü olmayı  hak eden bir şehir değil.












Sabah otelimizde yaptığımız kahvaltıyı takiben eşyalarımızı topluyor ve arabaya yüklüyoruz. Bugün hem Kazablanka'yı gezecek, hem de Rabat'a gideceğiz.


Bu şehirdeki en önemli turistik yapı, Okyanus kıyısındaki Hasan 2 Cami'si. Bu ülkede hiç bir camiye müslüman olmayanlar giremezken, sadece buraya müslüman olmayanların da girilmesine izin veriliyor, sanıyorum nedeni duygusal. :) Çünkü iyi bir giriş ücreti alıyorlar. 



Aracımızı caminin sol tarafında kalan bir otoparka bırakıyoruz ve doğru caminin girişine yöneliyoruz. Tam kapıya yaklaşmışken görevli kapıyı kapatıyor. Adama biz müslümanız girmek istiyoruz falan diyoruz, o da "Müslümansan ne olmuş yani" der gibi bir tavırla caminin ana girişini gösterip oradan bilet almamız gerektiğini söylüyor, yani müslümanlık burada para etmiyor anlayacağınız. Ama daha sonraki yazılarımda burada, başka bir ülkeden gelen müslüman olmanın yararlarını gördüğümüzü de anlatacağım.



Biletlerimizi alıp bir İngilizce konuşan rehber eşliğinde bir gurup olarak camiye giriyoruz. Rehber camiyi gezdirirken, camii hakkında bilgiler veriyor. 



Bu cami yapımına 1987 yılında başlanmış ve 6 yıllık bir zaman sürecinde tamamlanarak, 1993 yılında açılmış. Özellikleri oldukça çok, dünyanın  en uzun minaresine sahip (200 m.) ve en büyük camisi (20.000 m2). Cami içerisinde 25 bin kişi, avlusunda da 80- 100 bin kişi namaz kılabiliyor. Fas'ta minareler bizde olduğu gibi silindirik değil, dikdörtgen prizma şeklinde yapılmış ve Fas'ta sadece bir tane silindirik minare var onu da ileride anlatacağım.


Rehber caminin mimarının, Kral 2. Hasan'ın arkadaşı olan bir Fransız olduğundan söz ediyor, burada 2000 kişi çalışmış bu 6 yıl boyunca. İçerisi ince işçilikli duvarları, açılıp kapanan çatısı, dünyanın çeşitli ülkelerinden getirilmiş mermerleri ile gerçekten bir mimari harikası burası. Çatı özel günlerde açılıyormuş, daha sonra hava şartlarından etkilenmemesi için sürekli kapalı tutuluyormuş.


Caminin ikinci katı kadınların ibadetine açık ancak, ziyarete izin vermiyorlar. Rehbere müslüman olduğumuzu söylüyorum, o da eşimin namaz vaktinde gelip görebileceğini söylüyor. 



Caminin alt bölümünde 41 şadırvan diyebileceğimiz çeşmelerden oluşan bir abdest alma bölümü ve hamam da bulunuyor. Burası da tıpkı caminin içi gibi oldukça görkemli yapılmış.




Gezdiğim özellikle yoksul ülkelerde ibadethanelere yapılan olağanüstü masrafları gördükçe hep düşünürüm. İnsanların yiyecek yemekleri, üzerlerine giyecek giysileri yoktur, ama ibadethaneleri olağanüstü görkemlidir. Burası da aynen böyle, 100- 125 bin kişilik bir cami. Nereden bulacaksınız aynı anda orada namaz kılacak bu kadar sayıda insanı? 

Neyse daha fazla bir şey yazmayayım bu konuda ve konuyu dağıtmayayım.




Camiden çıkıp yola koyuluyoruz ve yol üzerinde bir kaç güzel okyanus manzarası resmi çektikten sonra, kentin en güzel bölgesi olan La Corniche'ye gidiyor ve aracımızla bir panaromik tur atıyoruz. Buradaki yapılar oldukça güzel, modern  ve lüks. Konutların önlerinde bulunan araçlar da burasının Casablanca'nın en zengin semti olduğunun kanıtı.





La Corniche'den, Medina'ya (Eski Şehir) gidiyoruz. Medina eski kent merkezi ve çeşitli ürünler satan dükkanlarının bulunduğu bir bölge. Fas gezimiz sırasında, genelde bütün şehirlerin temiz olduğuna ancak Medinaların hep pis olduğuna tanık oluyoruz. Medinanın dar sokaklarında dolaşıyor ve o dar sokaklarda adeta slalom yapan motorsikletlilerden de korunmaya çalışıyoruz. 

Kazablanka'da daha da pek gezecek bir yer yok bana göre. Artık Rabat'a doğru yola çıkma zamanı.



Yolumuz üzerinde bulunan Muhammedia şehri, yine okyanusun kıyısında olan bir şehir. Burasını da şöyle bir panaromik  olarak turluyoruz. Burası gayet modern küçük bir yerleşim. Güzel, büyük ve geniş bahçeli villalar da burasının Fas'ın zenginlerinin bölgesi olduğunu gösteriyor. Bir süre dolaştıktan sonra, deniz kıyısındaki kaliteli bir restoran olan La Forte'de öğle yemeğimizi yiyoruz. Menüde karışık deniz ürünlerinden oluşan bir tempura tabağı ve ayrıca büyük deniz midyelerinden oluşan bir tabağımız daha var. Garson ısrarla bir şey içip içmeyeceğimizi soruyor ve biz sadece su istiyoruz. Garsonun ısrarının sebebi, Fas'ta içkili yer oldukça az ve yan masada iki Faslı şarap içiyorlar. Yani içkimiz var demek istiyor garson kız. Ama biz yola çıkacağız ve bu nedenle alkol almak istemiyoruz. Bu restoranda fiyatlar da oldukça uygun.


Fas'ta içki konusunu da daha sonra Fas Genel ve Faydalı Bilgiler yazımda geniş olarak anlatacağım. 



Tekrar yola koyuluyoruz, artık hedefimiz Rabat'ta kalacağımız apart otele ulaşmak. Bir süre sonra geldiğimiz tali yoldan ayrılarak otoyola giriyoruz. Yola girince sahilde büyük bir kale olduğunu görüyoruz ve kaçırdığımız için üzülüyoruz ama daha sonra o kadar çok kale görecekmişiz ki, üzülmemize değmezmiş doğrusu.


Rabat yazımı okumak için tıklayınız.....



İYİ SEYAHATLER




      
                                                                          
      

Hiç yorum yok: