İTALYA - VİCENZA

NİSAN 2018

Bassano del Grappa gezimizi arkadaşım Giuseppe'nin rehberliğinde rahatça yapmıştık, ama daha önceden programlanmış bir işi olduğu için, bugün yalnız gezmek zorundayız. Venato'ya birlikte gideceğimiz için, bu günümüzü Vicenza'ya ayırdık.

Vicenza'ya otobüsle gidiyoruz ve Vicenza'ya doğru giderken, yol üzerindeki yerleşimleri de izliyoruz. Bu bölgede konutun bulunmadığı hiç yer yok. İnsanlar çok geniş bir alan içinde yaşıyorlar. Hangi kasabanın nerede başlayıp, nerede bittiği bile belli değil. Bu konutlar arasında küçük tarlalar göze çarpıyor. Oysa ben orta okul öğrencisiyken, bu ovanın çok verimli bir ova olduğunu yazıyordu coğrafya kitapları. Şimdilerde ortada pek tarla falan kalmamış.

Ovadan tepelere doğru üzüm bağları dikkati çekiyor. Daha önceki Bassano  del Grappa yazımda,  burasının ünlü Grappa likörünün bu bağlardan elde edilen üzümlerden yapıldığından bahsetmiştim.

Vicenza'ya vardığımızda en son durakta inmemizi söylemişti Giuseppe, biz de öyle yapıyoruz. Buradan Vicenza'nın eski şehrine doğru yürüyoruz.

Palladio şehri olarak bilinen Vicenza, Veneto bölgesindeki önemli bir kent. Kent, Berici dağlarının kuzey yamaçlarında ve Bacchiglione nehrinin kıyısında yer alıyor. 15.000 nüfuslu bu küçük yerleşim, 1994'ten beri UNESCO'nun  kültür mirasları listesinde yer alıyor.

Palladio (1508 - 1580) demişken öncelikle onu kısaca da olsa tanımak lazım. O, Rönesans döneminin 16. yüzyılda en önemli mimarlarının başında yer alıyor. Antik Roma mimarisini inceleyip, döneminde bunun çok güzel uygulamalarını gerçekleştirmiş. Veneto bölgesinde yaptığı villalar, Vicenza'daki saraylar ve Venedik'te yaptığı kiliselerle, bu ünü  hak ediyor.

Palladio'nun en büyük eserleri, Basilica Palladiana (1549 - Vicenza), San Giorgio Maggiore (1562 - Venedik), Villa Cornaro (1552 -Tresivto), Villa Capra (1566 - Vicenza), Il Redentore Kilisesi (1577 - Venedik).








Artık şehri keşfetmeye başlayalım. Yolumuzun üzerindeki ilk tarihsel yapı, Porta Castello kulesi. Bu yüksek duvarlarla çevrili eski Vicenza şehrinin batı bölümündeki kulesi. Kentin korunması amacıyla, bu kalenin etrafı hedeklerle çevrilmiş. Dört köşesinde de kule bulunan bu kalenin en görkemli kulesi burası.








Bu eski kentin ana caddesi Corso Palladio'da ilerlerken, tarihi binaların özenle korunduğunu gözlüyoruz. Bu korumanın sonucunda, burayı görmek için gelenl turistlerin yoğunluğu dikkati çekiyor. Tarihi yapılara gösterilen özen, onlar için de ciddi bir gelir kapısı oluşturuluyor böylelikle.




Tüm ülkelerde ibadethaneler en korunaklı mekanlar. Bu çok eski tarihi yapıların bu nedenle yıpranmalarına karşın, ayakta durması sağlanıyor. Vicenza'daki Santa Maria Annunciata katedrali de bunlardan biri. İsmini buranın en önemli katolik piskoposundan alıyor. Erken Hıristiyanlık dönemimden kalan bu katedral, bir kaç kez yeniden inşa edilmiş. Bu piskoposun lahiti de katedral duvarında yer alıyor..


Yolumuz üzerinde tarihi yapı, ki Vicenza'nın en önemli yapısı olan Basilica Palladina. Burası mimar Andrea Palladio tarafından yapılmış. Bazilikanın yapımına 1546 yılında başlanmış ve daha sonraki yıllarda da değişime uğramış. 

Bilindiği gibi Basilica, saray anlamına geliyor. Bu yapı içerisinde adliyesinden, hapishanesine kadar çeşitli üniteler bulunuyor. Binanın zemin katında da, dönemin kuyumcu dükkanları bulunuyormuş.

Sarayla bitişik olan Torre di Piazza, Vicenza'nın en yüksek binası (82m.) ve burasının sembolü halinde olan bir yapı. İlk yapılış tarihi 1311 olmakla beraber, yıllar içinde çeşitli değişimlere uğramış.










Bazilikanın hemen yanında, bazilikanın mimarı olan Palladino heykeli bulunuyor. O sırada gençler bu heykelin önünde müzik yapıyorlardı.











Bazilikanın hemen karşısında da, Loggia del Capitaniato güzel mimarisiyle dikkati çekiyor. Bu bina da yine bir Palladiano eseri. Binanın tüm cephesi, Osmanlı donanmasına karşı Venedik donanmasının Lepanato'daki zaferini simgeleyen çalışmalarla donatılmış. 1374 yılından itibaren, Capitanio sarayı olarak kullanılmaya başlanmış. 1404 yılında Venedik tarafından ilhak edildikten sonra da Venedik Capitainio'ya ev sahipliği yapmaya başlamış. Son haline de Palladiano tarafında 1556 yılında başlanarak getirilmiş.

O dönemlerde deniz kuvvetlerinin ülkede ne kadar söz sahibi olduğu buradan da görülebiliyor. Kentin en önemli binası, deniz kuvvetlerinin başındaki kişinin ikametine ayrılmış.


Orada bulunduğumuz sırada Bazilikanın önünde sıraya girmiş insanlar görüyoruz. Çok yavaş ilerlemesine rağmen insanlar bu kuyrukta sabırla bekliyorlardı. Bunun sebebi ise ünlü ressam Van Gogh'un eserlerinin sergisi !!

Zamanımızı buraya harcarsak diğer yerleri keşfedemeyeceğiz, çaresiz sadece sıradaki insanları fotoğraflayarak yolumuza devam ediyoruz. Çünkü buraya ayırdığımz süre bir gün.


Bu iki önemli Palladio eserinin ortasındaki meydanın adı da Piazza dei Signori. Geçmişten günümüze pazar yeri de olarak kullanılan bu meydanda iki sütun göze çarpıyor. Bu sütunlarının birinin üzerinde, Venedik'in sembolü kanatlı aslan varken, diğerinde ise, Vicenza'nın 1473 yılında Venedik'in yönetimi altına girdiği yılda iktidarda olan Serenssima'nın heykeli bulunuyor.


Şimdi de kentin ünlü taş köprüsü, Ponte San Michele'ye yöneliyoruz. 1621 - 1623 arasında inşa edilmiş burası. Venedik tarzı olan köprü, Vicenza'dan geçen iki ırmağın kesiştiği yere inşa edilmiş. Genç aşıklar, aşklarını birbirlerine bu köprüde ilan ederlermiş. Bu anlamda da ünlü bir köprü burası.

Köprü üzerinde olduğumuzdan, köprü fotoğrafını çekemedim. Fotoğrafta köprü üzerinden bir manzara.


Yolumuz şimdi de Vicenza'nın yine ünlü Academia Olimpia'sına. Burası da yine bir Palladio projesi. Onun yaşamının sonlarındaki bu eseri halefi Vicenzo tamamlamış. Olimpiyat Akademisi 1555 yılında, tüm akademilerin ortak talebiyle kurulmuş.


Burada antik Roma dönemini andıran bir tiyatro salonu bulunuyor. Tiyatro sahnesi de, Roma tiyatrosuna benzer şekilde, antik Thebes kentinin üç caddesini temsil eden sabit bir sahne olarak yapılmış. İlk kez böyle bir sabit tiyatro sehnesi de görmüş olduk böylece. Gerçekten de bu sahne, harika bir perspektive sahip. Burada bir oyun izlemek harika olmazmıydı?

Buraya giriş ücretli, hem de yüksek bir rakam. Buranın girişinde bilet satış noktası bulunuyor oradan biletimizi alırken, diğer müzelerle ortak alınan biletin daha uygun fiyata olduğumu görünce, bu ortak bileti almaya karar veriyoruz. Ve buradan başlayarak, diğer müzeleri de gezeceğiz.








Akademia Olimpia'nın çapraz köşesinde, Musei de Vicenza bulunuyor. Bu müzedeki duvar ve tavan resimleri oldukça ilginç.











Yolumuz üzerindeki tarihi yapı yine bir kilise, Tempio di Santa Corona. Bu kilisenin yapımına başlangıç tarihi 1261.






Aynı sokakta ve 1991 yılından beri Santa Corona manastırının içinde  bulunan Museio Naturalistico Arkeologico'yu da geziyoruz. Burada iki ayrı müze bulunuyor. Doğal yaşam ve Arkeoloji olarak.
Burada en çok ilgimi resimdeki savaşçı kemikleri ve onun silahları.




Buradan Gallerie di Pal. Leoni Montanari' ye gidiyoruz. Burada iki daimi koleksiyon bulunuyor. Sarayın ana katında Rus ikonlarının mükemmel koleksiyonu ve ikinci bölümde de İtalyan ressamlarının eserleri sergileniyor. Burada Rus ikonlar, Rusya dışındaki en iyi koleksiyonmuş.


Burada da müthiş güzellikteki tabloları ve sanat eserlerini hayranlıkla izliyoruz. 


Sıradaki müze, Palladio Musei. Burada Palladio'nun yaptığı mimari maketler sergileniyor. Palladio'yu daha iyi tanımak için bu müze ziyaret edilmeli. Burada onun tarihi eserlerinin, göz kamaştırıcı villalarının maketleri bulunuyor. Bazı bölümlerde de onun bu çalışmaları video görüntüleriyle anlatılıyor.


Biz de bu kente neden Palladio şehri denmiş bunu da böylelikle daha iyi anlıyoruz.

Bu günümüzü de böyle tamamlamış oluyoruz. Geldiğimiz gibi tekrar otobüsle Bassano del Grappa'ya dönüyoruz.

Yarın yolumuz Verona'ya..

Verona seyahati yazımı okumak için tıklayınız...


İYİ SEYAHATLER








Hiç yorum yok: