İTALYA - VERONA

NİSAN 2018

Dünkü Vicenza gezimizden sonra bugün yolumuz Verona'ya. Giuseppe ve Ulli ile birlikte yapacağız bu gezimizi. Ulli bu gezimizde bize rehberlik edecek.

Giuseppe sabah kahvaltımızdan sonra bizi otelimizden alıyor ve yola çıkıyoruz. Bu bölgede yapılan otoyol çalışmaları nedeniyle yolda zig zaglar çizerek ilerliyoruz. İtalya'da genelde yollar aslında çok güzeldir ama demek ki bu bölgeye sıra yeni gelmiş.

Verona'ya, Romeo ve Juliet aşk hikayesi nedeniyle "Aşıklar Şehri" deniyor. Kentin bir çok yerinde bulunan kalp işaretlerinin anlamı da bu. Bu kent 2000 yıllık geçmiş bir tarihe de ev sahipliği yapıyor. Kenti kuşatan surlar ve giriş kapıları Romalılar döneminde inşa edilmiş. 

Burası Veneto bölgesinde, Venedikten sonra en önemli kent durumunda. Buradaki ilk medeniyet bilgileri M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanıyor.

Arabamızı eski şehrin dışındaki bir parka bırakarak, şehrin Romalılar döneminden kalan duvarları üzerinde yürüyerek, Basilica San Zeno'ya ulaşıyoruz. Buradaki katedrale orada bulunduğumuz saatte giriş yoktu ancak Giuseppe görevlilerle konuşarak sadece 5-10 dakikalık izin alıyor ve içeri giriyoruz. Zaten bu sürenin bitiminde de ayin başlıyordu biz çıkarken. Dolayısıyla hızlı bir tur yapmış oluyoruz içeride.


İtalya'nın başlıca Romanesk baş yapıtı olan bu bazilika, şehrin en önemli tarihi yapılarından birisi. Venedik halkının Hıristiyanlığı kabulünde etkin rolü olan ve Afrika kökenli bir aziz, Verona'nın sekizinci piskoposu San Zeno'ya adanmış. Bazilikanın asıl çekirdeği 4. yüzyıla kadar uzanıyor.






Şimdi nehrin karşı tarafına geçip eski şehir bölgesini gezeceğiz, ama daha önce bir şeyler içmek için, kısa bir mola veriyoruz.







Kahvelerimizin ardından yola çıkıyoruz. Yolumuzun üzerindeki ilk mekan ve Ponte Scligero (Scligero Köprüsü), Catelvecchio Müzesi.


Bu kırmızı kemerli Ponte Scaligero oldukça ihtişamlı görünüyor. Burası Verona'nın Ortaçağ'daki en büyük ve en göz alıcı binası. 1354 yılında Adige nehri kıyısında inşa edilen bu bina, Bu köprü, Verona sakinlerinin baskınlar sırasında, kuzeydeki Avusturyalı akrabalarına kaçışını kolaylaştırmak için yapılmış.


Castelvecchio yüzyıllar boyu silah deposu, askeri akademi ve kışla olarak kullanılmış. 1925 yılında müzeye dönüştürülmüş. Bizimkiler müzeyi sonraya bırakmamızı önerdiler ama daha sonra da yeterince yorgun olduğumuz için müzeye girmedik.


Buradan kentin ünlü ve en büyük meydanı, Piazza Bra'ya gidiyoruz. Bu meydan, Arena, Gran Guardia Sarayı ve bir çok kafeye ev sahipliği yapıyor.


Arena, kentin en önemli simgelerinden birisi. M.S.1. yüzyılda inşa edilen bir Roma anfitiyatrosu. İlk yapıldığı yıllarada 30.000 kişiye ev sahipliği yapan bu anfitiyatro, bugün bazı bölümlerinin yıkılmış olması ve güvenlik nedeniyle, 15.000 kişiye ev shipliği yapabiliyor.

Döneminde halka ne tür oyunlar oynandığı ve ne tür şovlar sunulduğu tam olarak bilinememekle birlikte, antik sporlar ve gladyatör kavgalarının olması da ihtimal dahilinde görünüyor.

Napolyon döneminde de burası toplama kampı ve hapishane olarak da kullanılmış.


Artık burası gerçek bir sanat mekanı olarak kullanılıyor. 1913 yılında, Aida performansıyla, arena resmen opera ve baleye adanmış. (Bazı tarihi filmlerin ara sıra çekimleri hariç)

Bizim orada bulunduğumuz sırada Arena yeni sezon için düzenleniyordu. Bir gösteri dönemine denk gelemediğimiz için, ne yazık ki burada bir opera izleme şansımız olmuyor.

Bra meydanındaki önemli yapılardan birisi de Gran Guardia Sarayı. 17. yüzyılda yapımına başlanan bu binada, dönemler göre farklı amaçlarla kullanılmış. Şimdilerde konferans ve kongre merkezi olarak ve aynı zamanda sergi ve etkinliklerde kullanılıyor.


Buradan şehrin dar sokaklarından birinden, Erbe Meydanına doğru ilerliyoruz. Burası halen de kullanılan bir pazar meydanı. Yüzyıllar boyu bu meydan, şehrin ekonomik ve politik merkezi olmuş.


Bu meydanın her yeri anıtlarıyla ve tarihi binalarıyla adeta tarih kokuyor. 

Meydanda en eski anıt, 4. yüzyılda Roma dönemine ait olan, Madonna Verona isimli heykel ve çeşmesi bulunuyor. Bu anıt sonraki dönemlerde değişime uğramış.


Resimde çeşmenin arka planında görülen Maffei Sarayı, 17. yüzyılın başlarında yapılmış. Sarayın terasında Hercülese, Jupiter, Venüs, Merkür, Apollo ve Minerva heykelleri bulunuyor. Öndeki sütun üzerinde ise Venedik sembolü kanatlı aslan da burada yerini almış.


Bu sarayın hemen köşesindeki yapı ise, Gardello Tower. Bu kule kentin ilk çan kulesi ve bu kulenin çanı Catelvecchio müzesinde sergileniyor.



Meydanda bulunan önemli yapılardan birileri  de Casa Mazzanti evleri. Bu evler de duvarlarındaki freskler le dikkati çekiyor. Bu yapılar 14. yüzyılda yapılmış.


Meydanın bir köşesinde de Casa dei Mercanti Merchat'ın evi bulunuyor. Bu bina 1301 yılında yapılmış ama diğer binalar gibi zamanla değişime uğramış. 1797 de ev ismini değiştirmiş ve Ticaret Odası olmuş.


Meydandaki bir diğer önemli yapı Torre dei Lamberti (Lamberti Kulesi). Bu kule 1172 yılında Lamberti ailesi tarafından yaptırılmış.  Kulede 2 adet çan bulunuyor. Bunlardan biri, yangın çıktığında, iş başı ve bitimi saatlerinde ve saat başı çalınıyormuş. İkinci çan ise cenazelerde ve savaş uyarısı amacıyla çalınırmış. Bu yüksek kuleye çıkmadık ama çıkabilseydik Verona'yı tepeden görmüş olacaktık.


Bu kulenin içinde bulunduğu bina da Plazzo del Capitano (Capitano Sarayı). Ortasında geniş ve taşlardan yapılmış bir meydan bulunuyor. Bu saraya girişe izin verilmiyor.


Yolumuz üzerinde Dante'nin. heykeli gözümüze çarpıyor Hep biliriz Cahit Sıtkı Tarancı'nın ünlü şiirini;





Dante gibi ortasındayız ömrün,
Delikanlı çağımızdaki cevher
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.


Giuseppe'ye bu şiiri söylüyorum, bana " Evet Dante'nin" diyor ve kafam karışıyor !!! Tartışmaya girmeye gerek yok, bir tarafta Dante, diğer tarafta Cahit Sıtkı Tarancı.

Santa Maria Antica, Bu bölgede uzun yıllar hakimiyetini sürdürmüş olan Scala ailesine ait küçük bir kilise. Buranı önemi, daha ziyade 14. yüzyılda Verona'nın efendilerinin mezarlığı oluşu. Cangrande, Mastino2 ve Cansignorio'nun etkileyici mezarları dikkati çekiyor burada. 


Giuseppe daha önce de Marostica'da gösterdiği merdiven ambleminin, burada hüküm süren Scala ailesine ait olduğunu bir kez daha anlatıyor bana. Scala İtalyancada, "merdiven" demekmiş. İşte bu amblemle bölgede bir çok yerde karşılaşıyoruz.



Buradan Juliet'in evine doğru o ünlü balkonu görmek için yürüyoruz. O küçücük bahçe mahşer yeri gibi kalabalık. Balkona çıkma ücretli ve biz de pek gerekli görmüyoruz ve sadece aşağıdan fotoğraflıyoruz. Aşağıda da Juliet'in bir heykeli bulunuyor. Nedense her poz veren heykeli göğüslerinden tutuyor ve bu yüzden heykelin o bölümü parlak görünüyor. Biz de bu geleneğe uyuyoruz tabii ki. :) Bunun anlamı Jüliet'in sağ memesine dokunmak şans getirirmiş.:)


Artık karnımız da iyice acıktı. Önceki iki gün lazanya yemek istemiş ama bir lazanyacı bulamamıştık. Bu kez lazanya yapan nehir kıyısındaki bir restoranda oturup, güzel manzara eşliğinde lezzetli lazanyamızı yiyoruz. Kaş göz arasında Ulli gidip hesabı ödüyor. Bize gerçekten misafirperver davrandılar hep.


Hemen karşımızda Castel San Pietro bulunuyor. Burasını sadece karşıdan seyretmek ve fotoğraflamakla yetiniyoruz. Burada da Roma döneminden kalan bir tiyatro da bulunuyor ve  o sırada restorasyonu sürüyordu. Aslında gidip gezmek gerekiyordu ama buraya ayırdığımız 1 gün yeterli olmuyor buradaki herşeyi görmeye. 


Yemeğimizin ardından kentin ünlü taş köprüsü, Ponte Pietra'ya yürüyoruz. Yapımı M.Ö. 100 yıllarına dayanan bu köprü, Verona'nın en büyük ve en eski köprüsü.  Köprü üzerinden hem çevreyi hem de Adige nehrinin akışını izliyoruz. 


Yolumuz üzerindeki katedral, Catedral de Verona. 1187 yılında inşası tamamlanmış olan bu  Romanesk tarzdaki katedral, Verona'nın en büyük katedrali. Dış cephe, ana cephesi ve asla tamamlanmayan devasa çan kulesi ile ama daha ziyade güzelliği ve büyüklüğü ile dikkat çekiyor. Verona katedralinin iç kısmı, tapınak boyunca dağılmış fresklerle ve paha biçilemez resimlerle dolu .


Artık oldukça yorulduk ve geriye dönmeye karar veriyoruz. Burada Giuseppe'nin dediğine göre, İpek yoluna giden Roma ana yolunda bulunuyoruz. Bunun önemli bir izi de Roma döneminden kalan, şimdilerde binalar arasında kalmış olan, bu yol üzerindeki kapısı.


Yine bu yol üzerinde bulunan ancak daha sonra taşınan bir başka Roma kapısının altındaki taşlar üzerindeki araba tekerleklerinin izi dikkati çekiyor.


Artık geriye dönüş vakti. Arabamıza binip Bassano del Grappa'ya dönüyoruz.

Yine Giuseppe'nin evine gidiyoruz. Burada bize yaptığı ikramlardan sonra, bizi otelimize bırakıyor ve vedalaşıyoruz.

Giuseppe ve Ulli'ye gösterdikleri dostluk ve ilgiden dolayı çok teşekkür ediyoruz.

Seneye Türkiye'de olacaklar, görüşmek üzere.

Yarın yolumuz Venedik'e

Venedik seyahatimizi okumak için tıklayınız..

İYİ SEYAHATLER




Hiç yorum yok: