İTALYA - VENEDİK

NİSAN 2018


Bassano del Grappa,  Marostica, Vicenza ve Verona'dan sonra şimdi sırada Venedik var.

Yıllar önce bir tur ile gelmiştik Venedik'e. Tur bizi San Marco meydanında bırakmış ve uzun olmayan bir süre sonunda da bizi oradan almıştı. Yani soranlar olursa, Venedik'e gitmiş gibi olmuştuk.

Oysa Venedik öyle sadece bir kaç saatte gezilecek bir yer değil. Bu kez Venedik'e üç tam gün ayırdık. Ama sonunda bu sürenin bile az olduğunu öğrendik.


Bassano del Grappa'dan yaklaşık bir saatlik tren yolculuğu sonunda, Venedik'in Cannaregio bölgesinde bulunan tren garına geliyoruz. Burası Venedik'in ana kara ile bağlantısını sağlayan köprünün hemen başında bulunuyor. Otobüs ve otomobil gibi kara taşıtlarının da bu ada üzerinde bulundukları yegane nokta burası. Artık buradan itibaren sadece vaporettolar, taksi tekneler, gondollar gibi deniz taşıtları ile yolculuk yapılabiliyor.

Ulli buraları iyi bildiği için bize Venedik için çok uygun fiyatta ve bahsettiğim bu noktaya yaklaşık 500 m. mesafede bir otel önerdi. Bu bizim için çok uygundu, çünkü Venedik içindeki oteller çok pahalı. Şayet Venedik dışında bir yerde kalsaydık, o zaman da hem zaman kaybı yaşayacak, hem de ilave ulaşım ücreti verecektik. Bize bulunduğu bu katkı için de kendisine ayrıca çok teşekkür ediyoruz.


Trenden inince haritayı takip ederek otelimize varıyoruz. Bize ayrılan oda oldukça geniş bir odaydı. Oysa Ulli bu otelin odalarının biraz dar olduğunu söylemişti. Ama yaptığımız rezervasyon sonrasında oteli arayarak, bizimle ilgilenmelerini söylemişti, sanırım bu yüzden böyle bir oda verdiler. Bir daha teşekkürler ona.


Venedik, İtalya'da daha önce gezdiğim Veneto bölgesinin başkenti. Po ve Piave nehirlerinin ağzında oluşan lagünlerden oluşan bir adalar zinciri. Kanallarla ayrılmış ve köprülerle birbirine bağlanan 400 adacıktan oluşuyor bu kent.

M.Ö. 10. yüzyılda burada yaşayan "Veneti" halkından alıyor ismini. Venedik Cumhuriyeti, ortaçağ ve Rönesans döneminde burası önemli bir finans ve güçlü deniz gücü yanında, önemli bir ticaret merkezi olmuş. Özellikle Rönesans dönemi başta olmak üzere birçok dönemde, önemli sanat merkezi olmuş.

Burasıyla ilgili yazacak çok şey var ama bazen resimler sözlerden çok daha fazla şeyler anlatır. Bu nedenle, az yazı, çok resimli olacak bu yazım.


Venedik'teki 1. günümüzde yürüme mesafesinde olan yerleri gezeceğiz. Otelden aldığımız haritayla, yıllar önce yegane bulunduğumuz nokta olan San Marco meydanına gideceğiz. İtalya'da Venedik'e gelmeden önceki günlerde gördüğümüz güneşli ve sıcak hava, burada yağmura ve biraz da soğuğa dönüyor. Dar sokaklardan ilerlerken çok fazla hissetmediğimiz bu durum, San Marco meydanına çıkınca adeta bir felakete dönüyor. Şiddetli rüzgardan insanların ellerindeki şemsiyeler kırılıyor ve herkes adeta sırılsıklam. Ama yine de insanlar meydanda bulunan San Marco Bazilika'sının ve Saat kulesinin resmini çekmeye uğraşıyorlar, bizim gibi. Aslında buraya daha sonra da geleceğiz ama nedense yine de fotoğraf çekmeye uğraşıyoruz. :)










San Marco Bazilikasını önceki gelişimizde gezdiğimiz için tekrar gezmek istemiyoruz. Bu nedenle sadece dışarıdan fotoğraflıyoruz. Kuleye de çıkılabiliyor ama bu havada o yükseklikte hava daha da kötüdür elbette.







Bu havada en iyisi, Venedik'in dar sokaklarında gezmek. Bu sokaklar içinde çeşitli ürünler satan dükkanlar, biraz genişçe bir alan varsa kafeler bulunuyor. İşte bunları gözleyerek ilerliyoruz. 


Karşımızda Venedik'in en ünlü ve en büyük köprüsü Rialto. Bu kötü havaya rağmen çok sayıda turist fotoğraf çekmeye ve çekilmeye uğraşıyorlar. Kimbilir belki, onlar da bizim daha önce geldiğimizdeki gibi, sayılı saatlere sahiptirler. Gerçi daha sonraki günlerimizde de bu köprünün altından üstünden geçeceğiz ama belki de ilk günün heyecanıyla fotoğraf çekiliyoruz biz de.


Bu kanallar şehrinde, her biri birbirinde güzel kanalları ve kanal üzerindeki köprüleri ilgiyle seyrediyoruz. Çoğunluk nüfusu eminim ki turistler oluşturuyor, bu dar sokaklarda bu insanların koşuşturmaları da ilginç, sanki bir yere acilen varmak ister gibiler.

Bir de şu önemli gözlemimi paylaşmak isterim; Burada bulunduğum süre içinde gördüğüm, buranın yerli halkının, turizmin önemli bir gelir kaynağı olmasına karşın, turistleri hazzetmedikleri. Turistlere bakışlarından anlaşılabiliyor bu duyguları. Vaporettolara ayrı bir yerden ve belki de bedava biniyorlar, böyle bir ayrıcalıkları var. Ama oturdukları koltuklarda yayılarak oturuyorlar ki başkası oturmasın. 

Otelimize dönüp, hem üzerimizdeki ıslak giysileri değiştiriyor, hem de biraz dinleniyoruz. 

Akşam yemeği için bir restorana gidiyoruz. İki ayrı fiks menü var. Birincisinde; Deniz ürünleri  içeren spagetti, balık ve salata. İkincisinde; istiridyeli spagetti, kalamar ve salata. İki ayrı menüyü de sipariş ediyoruz ki bu lezzetleri deneyelim. Ayrıca ev yapımı beyaz şarap ta sipariş ediyoruz.


Özellikle spagettilerin lezzeti adeta damağımıza yapışık kalıyor.


Venedik'teki 2. günümüzde, 2 günlük Venedik Unica kartı alıyoruz. Bu kartın günlük fiyatı 20 Euro, 2 günlük 30 Euro, 3 günlük olanı 40 Euro. Bu kart ile istediğimiz kadar vaporetto'ya binebileceğiz. oysa tek vaporetto geçişi fiyatı ise oldukça yüksek. Bu nedenle bu kartı almakta fayda var.


Venedik'in iki adasından başlayacağız güne, bunlar Murano ve Burano adaları. Bu adalara giden vaporettoya biniyoruz. Bir çok durakta dura dura nihayetinde Murano'ya varıyoruz.


Murano adası Venedik merkezine en uzak ve en büyük adası. Burası cam işçiliğiyle ünlü. Adada pek çok cam imalathanesi ve bu ürünleri pazarladıkları dükkanlar bulunuyor. Şöyle fiyatlarına göz gezdirdiğimizde astronomik olduklarına şahit oluyouz. Nurşen'in biraz içi kalmasına rağmen oradan anı olması için bile bir cam ürün almıyoruz.


Murano'da da Venedik gibi kanallar var. Bunların üzerinde karşı kıyıları birbirine bağlayan bir çok  köprü bulunuyor.


Bu arada öğle yemeği için bir marketten ekmek, peynir, yoğurt, domates ve muz alıyoruz. Ama bunları nerede yiyeceğiz? Adanın en geniş kanalının yanında yürürken, genişçe ve boş bir ahşap iskele görüyorum. Buraya oturup yiyeceğiz ama Nurşen biraz tedirgin. Neyse oturup başlıyoruz yemeğe ve yavaş yavaş etrafımız dolmaya başlıyor. Bizden cesaret alanlar hepsi bu alana gelip çantalarından çıkardıkları yemekleri yemeye başlıyorlar. :) Belki de Murano'da sokakta yemek yeme adetinin başlangıcını yaratmışımdır. :)


Bir süre daha bu adada dolaştıktan sonra yine vaporetto ile Burano adasına gidiyoruz. Bu ada Murano adasına göre daha küçük bir ada. Burano, Murano ve Venedik'te artık yeterince kanal gördük. Dolayısıyla artık bu görüntüler ilginç gelmemeye başladı.






Burano'da gezerken el işleri dikkatimizi çekiyor, diğer yerlerden farklı olarak. Murano cam işleri ile ünlü iken, burası da el işleriyle ünlü. 







Buradan tekrar vaporettoya biniyoruz, bu kez Venedik'in kuzey bölümünden San Marco meydanına doğru gidiyoruz. Bu gün hava dünkü gibi değil, bu yüzden insanlar telaşlı koşuşturmalarla değil, sakin bir şekilde geziyor ve fotoğraf çekiyorlar. Fotoğrafta büyük kanal üzerinde yol alan vaporettolar.

Vaporettodan, San Zakaria durağında iniyoruz. Buraya en yakın olan tarihi Chiesa di San Zacaria, ancak tadilat nedeniyle kapalı ve San Marco meydanının önemli bir parçası olan, Plazzo Ducale 'ye (Dükler Sarayı) doğru yürüyoruz.


Bu saray 9. yüzyılda şato olarak yapılmış ve süreç içinde büyütülerek son haline getirilmiş. Venedik Cumhuriyeti bu saraydan yönetilmiş. Hükümet Konağı, Adalet Sarayı, Dük konutu olarak kullanılmış. Bu yapı içerisinde ayrıca bir hapishane de bulunuyor.


Buradaki en ilginç köprülerden birisi de, Saray ile Adalet Sarayı arasındaki köprü. Buraya önceki gelişimizde rehberimiz, mahkemede ölüm kararı verilenlerin boynuna taş bağlayıp bu köprüden aşağıya atıldığını anlatmıştı.

Resimde görmüşken gondollardan da söz edelim. Venedik'in simgesi olan gondolların saatlik ücreti 80 Euro. Bu nedenle biz sadece fotoğraflamakla yetiniyoruz gondolları.




Artık günün sonuna varıyoruz. Buradan tekrar bir vaporetto ile otelimize dönüşe geçiyoruz. Venedik'in ana kanalında ilerliyor, ilginç ve tarihi binaları da ilgiyle izliyoruz.

Nihayet otelimizdeyiz. Günün yorgunluğunu attıktan sonra akşam yemeği için bir yer bakıyoruz. Bu akşamki adresimiz bir western restoran. Burada yemeğimizi bira eşliğinde yiyoruz ama dün akşamki deniz ürünlü spagettinin tadı hala damağımızda.


Venedik'teki 3. günümüze, bu kez Venedik'in güney tarafındaki Canale Della Giudecca rotası üzerinden gideceğiz. Adriyatik denizine  açılan kentin limanını geçerek bu kanala geliyoruz


Daha önce gezdiğim ülkelerde bu kadar katedral ve kilisenin olduğu bir başka şehir görmemiştim doğrusu. Venedik'te sadece bunları gezmek bile sanırım bir kaç güne mal olur. Biz de bu yüzden bunlardan önemli görülenlerin bir kısmına gittik.


Bu uzun süren yolculuktan sonra ilk durağımız Chiesa S. Giorgio Maggiore Bazilikası. Bu bazilika tam San Marco meydanının karşısında yer alıyor. Burası Vicenza yazımızda söz ettiğimiz, mimar Palladio'nun eseri. 1566 yılında yapımına başlanan bu eser, mimarın ölümünden sonra da devam etmiş ve özellikle ön cephede çok ciddi değişiklikler yapılmış. Burası gerçekten çok güzel mimariye sahip bir kilise.


75 m. yüksekliğindeki çan kulesine çıkıp, karşıdan San Marco civarı ve Venedik seyredilebiliyor, tabii ki ücreti karşılığı.


Katedralin önündeki meydandan da, San Marco Meydanı bölgesi bir hayli güzel görünüyor.


Buradan tekrar vaporettoya biniyor ve Arsenale'ye gidiyoruz. Arsenale, şimdiki Castello bölgesinde yer alıyor. Venedik Cumhuriyeti döneminde 1104 yıllarında yapımına başlanmış. Burası çok büyük bir tersane ve cephanelik olarak kullanılmış. Venediklilerin denizdeki üstünlüklerinin kaynağı burası olmuş. 3,2 km. surlarla çevrili bu alana sivillerin girmesi yasak. Biz de sadece dışarıdan fotoğraflayabiliyoruz.


Buradaki Museo Storico Nevale, deniz müzesine giriyor, Venedik'in ünlü teknelerini izliyorum. Bir dönemde Akdenize hükmeden bu Cumhuriyetin, bu gücü elde ettiği tekneleri görmek, oldukça ilginç geliyor bana.

Buradan yürüyerek San Marco meydanına ilerliyoruz. Aslında amacımız bu meydanı tekrar görmek değil ama karşı kıyıya giden vaporettolar buradan kalkıyor. Şimdi ilk durağımız karşı kıyıdaki, Santa Maria della Salute Bazilika'sı. Vaporetto ile karşıya geçiyoruz.


Burası Venedik'in Dorsoduro bölgesinde ve büyük kanalın girişinde bulunuyor, bir Roma Katedrali ve küçük bir bazilikadan oluşmuş. 1630 tan itibaren Venedik'te büyük bir veba salgını başlamış ve nüfusun üçte biri bu salgında hayatını katbetmiş. Venedik senatosu da vebadan kurtuluş nedeniyle, Meryem Ana'ya bir teşekkür anlamında,yeni bir katedral yapılmasına karar vermiş ve bu katedralin yapımına başlanmış.


Bu katedral büyük, aydınlık, güzel mimarisi, rölyefleri ve Meryem Ana doğuş sunağı ile ilgi çekiyor.





Buradan Dorsoduro bölgesini gezmeye devam ediyoruz. Yolumuz üzerinde Guggenheim Koleksiyonu var, hem zaman kıtlığı hemde ğiriş için ödenecek yüksek ücret nedeniyle burasını pas geçiyoruz.





Yine yolumuz üzerinde Accedemia Di Belle Arti var, Venedik'te çok sayıda müze de var ama sadece yukarıda söz ettiğim müze dışında hiçbir müzeye girmedik. Daha önce bunun nedenini belirtmiştim.


Yürüyüşümüze devam ediyor, Venedik'in San Polo bölgesine geçiyoruz. Bu kez karşımıza, Venedik'teki kiliselerin en büyüğü Chiesa del Frari çıkıyor. Ama yeterince katedral ve kilise gezdik ve üstelik burasının girişi de ücrete tabi. O yüzden kapıdan şöyle bir fotoğrafını çekiyorum sadece.


Artık günümüzün sonuna ve Venedik'teki son gecemizedeyiz.

Yarın memlekete dönüyoruz. Venedik San Marco havaalanına en iyi ulaşım şekli, Piazzale Roma'dan kalkan otobüsler. Biz de bu ulaşımı tercih ediyoruz.


İYİ SEYAHATLER






Hiç yorum yok: