KAMBOÇYA - SİEM REAP

Ocak 2016


Uzak Doğu seyahat planımızı hazırlarken 35 gün için, Tayland, Kamboçya, Vietnam ve Laos'u gezmeyi planlamıştım ancak Vietnam ve Laos'u plandan çıkardım. Çünkü bu kadar sürede bu dört ülkeyi gez”miş” gibi olacaktık. Dayım Adem İktir, eşim Nurşen ve ben üç kişilik ekip olarak gezimize Kamboçya'nın Siem Reap şehrinden başladık. 

Toplam 35 gün sürecek olan seyahatimizin kara yolu, demir yolu, deniz yolu (hava yolu hariç ) tur rotamız böyleydi.


Bu bölge için en uygun mevsim Ekim ile Mart arası olduğundan ve bizim şartlarımız da Şubat ayına uyduğundan, Ocak sonu Şubat ayını kapsıyordu bu  seyahatimiz. Daha sonraki dönem yağışlı ve yüksek nem nedeniyle bizim için sıkıntılı olacaktı. Ama bu dönemde fiyatlar daha yüksek oluyor, düşük bütçeyle seyahat etmek isteyenler mart sonrası dönemi tercih edebilirler.

Buraya, İzmirİstanbul (THY), İstanbul–Doha aktarmalı Bangkok (Qatar Air) ve Bangkok–Siem Reap (Air Asia) güzergahı ve hava yollarını kullanarak geldik. Seyahatlerimde ulaşımda en ekonomik olanı tercih ederim ve bu seyahatte de yukarıdaki firmaları bu nedenle tercih ettim.



Doha-Bangkok uçuşunda bir sürpriz ile karşılaştık ve dünyanın en büyük uçağı olan A380–800 ile uçma heyacanını da yaşamış olduk. Bu uçak iki katlı, 850 yolcu kapasiteli ve oldukça konforlu bir uçaktı.


Önce Bangkok'ta inip Tayland'a giriş yaptık. Bu aradaki bölümü Bangkok yazımda paylaşacağım.

Toplam 15 saat süren bu yolculuktan sonra oldukça yorgun bir durumda Siem Reap'a vardık. Daha önceden rezervasyonunu yaptığım otelimizde  dinlenmeye çekildik.  Otel oda fiyatı (20 USD) idi.

TONLE SAP GÖLÜ;

    
Bugünkü planımızda Tonle Sap gölü vardı. Burada şu anda kurak mevsim yaşanıyordu ve son ayları bu nedenle göl seviyesi oldukça düşmüştü. Muson yağmurlarıyla birlikte, şu andaki seviyesinden 12 m. yükseliyormuş. Yol üzerinde ahşap direkler üzerinde evler görünce nedenini pek anlayamamıştık meğerse nedeni buymuş.

Göle gidiş ve dönüş için otelimizin önünden (10 USD) ye bir Tuk Tuk kiraladık. Tuk Tuk, motorsiklet tarafından çekilen 4 kişinin oturabileceği yeri bulunan bir taşıma aracı ve bu bölgede oldukça çok kullanılan bir araç. Ayrıca kiralık motorsiklet, bisiklet veya otomobil de bulunuyor burada, isteyen bunları da tercih edebiliyor. 


Biz şehir içi ulaşımda genellikle tuk tuk kullandık. Ancak bunları kullananlarla gideceğiniz yer ücreti konusunda iyice mutabakata varmak gerekiyor yoksa mızmızlanarak daha fazla istiyorlar. Serin bir şekilde yolculuk yapmak, şehri bununla gezmek bize oldukça keyifli geldi.



Bozuk yollarda sarsılarak, göldeki yüzen evlere ulaşmak için kiralık teknelerin bulunduğu iskeleye gelip, kişi başı (20 USD) vererek bize özel bir tekneye bindik. Tekneyi kullanan ve bize yol boyunca burayı anlatan bir de rehberimiz vardı teknede.


Tonle Sap Gölü   Muson yağmurları döneminde, çok büyük bir alana yayılıyor ve çevresi 2100 km. ye ulaşıyormuş. Göle su sağlayan Tonle Sap Nehri, muson yağmurlarıyla göl seviyesinin yükselmesi neticesi ters istikamete dönerek gölün suyunu Mekong Nehri'ne taşıyormuş.


Gölün içerisinde orada balıkçılık yaparak yaşayan insanların  yüzen evleri, basketbol salonu, polis karakolu, sağlık merkezi, kilise, benzin istasyonu, market ve anlattıklarına göre yetim çocukların (birine göre 400, bir başkasına göre 600) barındıkları 2 ayrı okul bulunuyordu. Tabii ki bunların hepsi salların üzerine yapılmış ahşap binalardı.


Rehberimizin bize anlattığına göre; bu öğrenciler ailelerini çeşitli sebeplerle kaybetmiş çocuklarmış. Toplanan bağışlarla bakıldıklarını söyleyip ve bizden de yardım talep etti. Biz de marketten aldığımız 2*30 kg pirinci o çocukları ziyarete giderken yanımızda götürdük.

Rehberimiz bu çocukların genellikle burada yaşayan, balık avlamak için uzak mesefalere giden ve çıkan tayfundan geri dönemeyenlerin ve ayrıca Pol Pot döneminde Kmer'ler tarafından yerleştirilen mayınların patlaması neticesi hayatlarını kaybedenlerin çocukları olduklarını anlattı. (Phnom Pen yazımızda mayınlardan bahsedeceğiz).


Bu çocukları gerçekten sevgiye ihtiyacı olan çocuklar olarak gördük. Kucağımıza gelmek istiyorlardı ve alınca da çok mutlu oluyorlardı. Hele fotoğraf çekilirken sarılışları bizleri oldukça duygulandırdı. Çantamızda bulunan bir miktar bisküviyi dağıtırken saldırışları yüreğimizi burkuyor ve niye daha fazla getirmedik diye hayıflanıyorduk.


Ama buraya çok sayıda turist gelmesine rağmen sadece biz yardım götürdük ve daha sonra da acaba kandırıldık mı diye bir duyguya da kapıldık doğrusu. Çünkü orada sadece sınıflar vardı ve en fazla 100 çocuk bulunuyordu ve yatacak yer de yoktu. Ne diyelim günahları boyunlarına..


Göl suyu oldukça çamurluydu, belki de bu mevsim için böyledir. İnsanlar burada ihtiyaçlarını bu gölden karşılıyorlardı. Hem çamaşırlarını burada yıkıyorlar, hem de tuvaletlerini buraya yapıyorlar. :) 

Burada bizdeki balık çiftliklerine benzeyen ve etrafı ağlarla çevrili havuzlar oluşturmuşlar balıkçılık yapıyorlardı. Burada yüzen bir kafe vardı ve aynı zamanda turistik eşya satılan marketi de bulunuyordu. Burada bir boğa yılanını yemeyi denedim. :)

Buradaki turumuzu tamamlayıp, geriye döndük. Artık sabah erken saatte kalkıp, Angor Wat tapınaklarında güneşin doğuşunu izlemek için dinlenme zamanıydı.

ANGKOR WAT TAPINAKLARI;

Burada bir çok tapınak bulunuyor ve tabii ki en önemlisi, Kamboçya bayrağında da resmi bulunan Angkor Wat Tapınağı'ydı (Angkor Wat Temple). Bu tapınağın üzerinde güneşin doğuşunu izlemek ayrı bir güzellik olduğunu okumuştum.

    
Güneşin doğuşunu izlemek için, sabah saat 05.00 te kalkıp yola çıktık. Bizim tuk tukçu kapının önünde bizi bekliyordu.  Siem Reap'ta kaldığımız sürece özel şoförümüz gibi oldu. bugünkü tuk tuk kiramız (15 UDS)dı. 

Karanlıkta yolda ilerlerken çok sayıda turistin de bizim gibi oraya gittiğini gördük. Kişi başı (20 USD) ödeyerek, resimli kimliklerimiz alıp içeriye girdik. Buraya giriş günlük (20 USD), üç günlük (40 USD) idi. Biz burası için bir gün ayırmıştık ve bizim için yeterli oldu.


Güneşin doğuşunu izlemek üzere tapınağın girişinde bir yere konumlandık. Yanımızda bir Kamboçyalı genç ve Japon kız arkadaşı da bizim gibi oturmuş bekliyordu. Hava biraz bulutlu gün doğumunu göremeyeceğiz derken birden güneş doğmaya başladı ama mevsim itibarıyla tapınağın üzerinde değil yan tarafından doğuyordu. Biz de konum değiştirerek o pozisyonu yakaladık.


Tüm duvarlar savaşları ve günlük yaşamı ifade eden oymalarla süslü bu görkemli tapınağın da içinde bulunduğu bu tapınaklar silsilesi, 1000 km2. den oluşuyor.


Sırada Angkor Thom Tapınağı (Angkor Thom Temple) var. Bu tapınak burada en büyük alanı kapsamış durumda. Tapınağın girişinde sağlı sollu melek ve şeytan figürlü heykeller vardı ve bunların çoğunun başları ya yok ya da sonradan restore edilmişti. Şeytanların yüzlerindeki ifadeler ise korkunçtu.


Burada  fillerle de gezilebiliyordu ama biz böyle bir geziye katılmadık.


Bu tapınaklar silsilesi içinde bana göre, en ilginç olanı (Preah Khan Temple) Preah Khan Tapınağı'ydı. Bu tapınakta hiç restorasyon çalışması yapılmamış ve hala ilk hali ile muhafaza ediliyordu. Duvarları içinden çıkan ağaçların kökleriyle sarılmış vaziyette ilginç bir görünüm oluşturuyordu. Bir başka özelliği de baş rolünde Angelina Jolie'nin oynadığı (Thomb Rider) filminin burada çekilmiş olmasıydı. Ben de Angelina Jolie ile aynı yerde  poz verdim.


SİEM REAP ŞEHİR TURU;


Tuk Tuk'umuzla yukarıda belirttiğim yerlere giderken şehri de büyük ölçüde gezmiş olduk. Akşamları ise mekanımız ise Pub Street ve çevresiydi. Burada restoranlar, barlar, sokak yiyeceği satanlar, çeşitli dükkanlar ve hatta belli bir saatten sonra müşteri aramaya çıkan fahişelerle doluydu. 


Barlarda içkiler oldukça ucuzdu, bir bira (1,5 USD), bir shot viski yine (1,5 USD) diğer içkiler de aşağı yukarı aynı fiyattı. Sokakta deniz ürünleri, kırmızı et, tavuk mangalda pişiriyorlardı. Çok istememize rağmen, uygun zamanımız olmadığı için, burada bir biftek yiyemedik. Fiyatları çok uygundu.


Buraya kadar gelmişken böcek yenmese olurmuydu? Bence olmazdı. Bu nedenle en azından kızarmış yılan ile akrep yiyerek bu lezzeti de tattım. Ama hamam böceklerini içim kaldırmadı doğrusu, canlısını bile gördüğümde tiksinirim. Ama burada pazarlarda bol miktarda  hamam böceği (değişik cinsleri), akrep, tarantula, yılan bulabilirsiniz.

Bu civarda bulunan fırınlardan ekmek bulunuyordu. Türkiye'den getirdiğimiz peynir, zeytin, çay ve buradan aldığımız ekmeklerle kahvaltımızı yaptık. Çünkü burasının kahvaltı kültüründeki yiyecekler bize pek uygun değildi. Ama diğer öğünlerde yemeklerini yiyebildik.


Night Market'te biraz alışveriş yaptık. Burada da giysiler oldukça uygun fiyatlarda idi. Gelirken fazla eşya getirmeye gerek yok, isterseniz buradan (Kamboçya geneli) temin edebilirsiniz.


Kamboçya'nın her yerinde olduğu gibi, burada da masajcılar oldukça popüler. Pazarda dolaşırken ayak masajı yaptırmayı da ihmal etmiyoruz (3 USD) ve ayaklarımız oldukça dinleniyor. Kamboçya'ya gelirseniz buranın olmazsa olmazı masaj, mutlaka masaj yaptırmalısınız.

Şehrin en önemli müzesi olan Angkor National Museum, 1000 Buda galerisine ev sahipliği yapıyor. Buraya ayıracak zamanımız olmadığı için burayı pas geçmek durumunda kaldık

Yollarda gördüğümüz çok sayıda kolları bacakları olmayan insanlar ya müzik yaparak ya da dilenerek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Bunun nedeni de Pol Pot döneminde döşenen milyonlarca mayından bazılarına basarak ya hayatlarını kaybetmişler ya da böyle sakat kalmışlar. Bu mayınlardan hala milyonlarca olduğu söyleniyor ve turist olarak gidenlerin belli bölgelerin dışına çıkmamaları konusunda uyarı levhalarını gördük bazı yerlerde.

APSARA DANSI ;


1000 yıldan fazladır yaşayan geleneksel bir yerel dansı türü olan bu dansı izlemek için, Koulen restoranda gündüzden rezervasyon yaptırdık. Akşam saat 18,30 da açık büfe yemek başladı. Saat 19,30-20,30 arası sahnelenen bu dansı yemeğinizi yiyerek, içkinizi yudumlayarak izleyebilirsiniz. Programın ücreti, açık büfe yemek (içkiler hariç) (12 USD) . İzlenmesini tavsiye ederim.

Dansın bitiminde vücut masajı yaptırarak (5 USD) günün yorgunluğunu atıp, otelimizde dinlenmeye çekildik. Yarın yolumuz 6-7 saat mesafede olan Phnom Pen'e.




İYİ SEYAHATLER


Hiç yorum yok: