MAKEDONYA - MAVROVO MİLLİ PARKI

AĞUSTOS 2018


Planımda Üsküp'ten sonra Kosova'nın akrabalarımın da yaşadığı, tarihi şehri Prizren vardı. Ancak Manisa'dan arkadaşım İsmail Vatansever'den aldığım bir mesajda, Mavrova bölgesinde bulunan köyü Zhirovnica'yı da ziyaret etmemi istemişti. Aslında geldiğimiz yolun bir kısmını geriye dönecektik ama onun isteğini de kırmamak için planımıza burasını da aldım, İyi ki almışım Makedonya'ya gelip burayı görmemek çok büyük bir eksiklik olacakmış meğerse.


Mavrova Milli Parkı dağlık bir bölge, burada yeşilin her tonunu gödük yol boyunca. Aslında özellikle kış turizm bölgesi burası ve o dönemde de burada bulunabilmeyi isterdim doğrusu. Teleferikleri, kayak merkezleriyle turistlerin ilgisini çeken bir bölge. Mavrova'da bulunan baraj gölü de buraya ayrı bir güzellik katmış. Gölün etrafında bulunan patika yollarda yürüyüş yapan insanlar vardı burada. Biz de burada yürüyüş yapmayı planlamıştık, ancak aşağıda anlatacağım program dışı gelişme bunu yapmamızı engelledi. Ama iyi ki o program dışı gelişmeyi yaşamışız.

Bu arada bir Mavrovo türküsü dinlermisiniz? Tıklayınız..

Mavrova'da göle yakın bir yerdeki bir pansiyonda kaldık. Pansiyonun işletmecisi Suzana isimli bir kadındı ve tam esnaf biriydi. Biraz da Türkçe öğrenmiş onu da değerlendiriyor işinde. Bahçedeki havuzda alabalık yetiştiriyor ve akşam da bize bu taze balıklardan menü hazırlayacaktı.


Eşyalarımızı indirip doğruca arkadaşımın köyü Zhirovica'ya doğru yola çıktık. Mavrova yolları dar, çok virajlı ama zemini güzeldi. İlk olarak arkadaşımın restoran sahibi olan bir arkadaşını ziyaret ettik. Köye geldik ve etrafa bakınarak Kaj-Babe Restoranı aradık ama böyle bir yer göremedik. Köyün merkezi oldukça kalabalıktı ve orada bulunanlara restoranı sordum. Bu kadar kalabalığın nedeni de, yurtdışında çalışan köylülerin izinlerini geçirmek için buraya gelmeleriymiş. O kadar çok araç vardı ki, köyün dar yollarında karşı karşıya gelen araçlar zar zor geçebiliyorlardı.  


Önce restoranı tarif ettiler ama daha sonra iki kişi başka bir arabayla kendilerini takip etmemi söylediler ve onları takip ederek restorana vardık. Ama onlar Türkçe bilmiyor biz de Makedonca. Neyse ki köye haber gönderdiler ve Türkçe bilen Kerim Beqiri isimli birisi geldi ve bize yardımcı oldu.  Orada ızgara tavuk ve salata eşliğinde öğle yemeğimizi yedik. 









Sohbet sırasında İsmail Vatansever'in babası hayrına köyün girişinde çeşme yaptırdığını söylediler. Oraya gidip hem çeşmeden su içtik ve anı olarak da fotoğraf çekildik. Resimde sağımdaki İsmail'in arkadaşı, solumdaki ise bize tercümanlık yapan beyefendi.










Sohbet sırasında yakın bir köyde Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendinin doğduğu ve şimdi müze olarak bir evin olduğunu ve 30 km mesafede bulunduğunu söylediler. Böyle bir yer vardı da gitmemezlik olurmuydu? Onlarla vedalaşıp Jupa köyün yolunu tuttuk. 




Yine o dar ve kıvrıla kıvrıla giden Debre yolu üzerinde resimdeki tabelayı gördük. Bu tabela yolu bulmamızı kolaylaştırdı. Ana yoldan sapıp köye doğru ilerledik. 






Köy meydanına vardığımızda ne görelim, büyük bir Atatürk heykeli! Tüylerimiz adeta diken diken oldu. Balkan dağlarının böyle bir noktasında Atatürk heykeli görmek bizi çok şaşırttı. Gezdiğim yabancı ülkelerin bir kısmında Atatürk Bulvarı, Atatürk Parkı ve Atatürk heykellerini görmüştüm ama hepsi şehir merkezlerindeydi. Böyle bir dağın tepesinde onun heykelini görmek bizi çok heyecanlandırdı.


Ayrıca burada bulunan okulun da adı Atatürk İlköğretim Okulu idi. Aslında Jupa bir belediyelik ve nüfusun çoğunluğu da Türk olduğu için, belediye Türklerce yönetiliyordu.

Bu arada Atamızın sevdiği bir türküyü dinleyelim mi? Vardar Ovası..Tıklayınız..

Orada fotoğraf çekilip müzeye gitmek istedik. Köy dışına kadar çıktık ama müzeyi göremeyince aracı yol kenarına çektim. Bu sırada arkamızdan arabasıyla bir genç geldi ve arkamıza park etti. Türkçe konuşarak bize yardımcı olmak istediğini ve müzeye kadar eşlik edebileceğini söyledi. Bu sırada başka bir araç daha geldi, gelen kişi köyün imamı olduğunu söyledi ve o da Türkçe konuşarak yardımcı olmak istedi.

Müzeyi aynı köyde sanıyorduk meğerse daha 3. km. ilerideki Kocacık köyündeymiş. İlk gelen genç İtalya'da çalışıyormuş tatile gelmiş ve bizi ısrarla akşam evlerinde misafir olmaya davet etti. Kendisine başka bir yerde rezervasyonumuzun olduğunu söyleyip daveti için teşekkür ettik. Bakarmısınız! o Türk misafirperverliği hala ölmemiş oralarda. İmam da bir yere telefon etti ve  bizim müzeye gideceğimiz söyledi. Müze saat 17. 00 de kapanıyormuş ve vakit 17.00 ye yaklaşıyordu. Bizim için müzeyi açık tutacaklarını söyledi.


Nihayet müzeye vardık. Müzede yaz tatili döneminde görevli, aslen Jupa köyündeki Atatürk İlköğretim Okulunda öğretmen Coşkun Zekir ile tanıştık. Bize müzeyi gezdirirken her girdiğimiz odayı detaylı olarak anlattı. 


Müze, sadece temelleri kalmış olan binanın, çevredeki mimari yapılardan da esinlenerek yeniden yapılmış. Binada Atatürk, dedesi, babaannesi, babası ve onların yaşamları canlandırılmış. (Öğretmenimden müze ile ilgili kısa bir özet istedim gelince de bu yazıya ekleyeceğim) Şimdilik bir kaç resim paylaşayım.

Coşkun Zekir öğretmenimden cevap geldi ve paylaşıyorum;

"Osmanlı'nın Makedonya topraklarına gelmesinden sonra, 15. yüzyılın ilk yarısında bu bölgeye, Anadolu'nun Konya ilinin Karaman İlçsinden ve Aydın ilinin Söke ilçesinden, Oğuz boyuna bağlı Yörük Türklerini yerleştirmişlerdir. Atatürk de kendisinin bir Yörük Türk'ü olduğunu beyan etmiştir.

Kocacık'ta 1448 yılında büyük bir savaş olmuş ve 2. Murat bizzat ordunun başında bulunup, isyanı bastırmış. Lakin yaklaşık 30.000 gibi bir şehit bırakmış bu topraklarda, ki buna Koca Cenk (Büyük Savaş) derler. Köyün adı da buradan gelmektedir.

O savaştan kalma iki büyük şehitlik vardır burada. Birisi müzenin karşısındaki Osmanlı kalesi yanı, diğeri ise müzeden iki kilometre uzakta bulunmaktadır.

Atamızın yadigarı olan bu topraklardan sizlere selam olsun.."

Coşkun öğretmenime biz de Türkiye'den selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.






Müzeyi gezerken, temiz giyimli bir aile de geldi müzeye. Aslında oraya yakın bir köyde yaşıyorlarmış ama ilk kez geliyorlarmış müzeye. Onlarla da tanıştık, aile orada yaşayan Türklerdenmiş. Meğerse yolda görüştüğümüz imam telefon etmiş bu arkadaşa o da ailesini alıp, bize yardımcı olmak amacıyla gelmiş. Gösterdikleri ilgiden dolayı çok mutlu olduk.


Böyle bir yerde bulunmanın sevinci ve heyecanını yaşadıktan sonra öğretmen Coşkun Zekir'e teşekkür edip Mavrova'daki kalacağımız pansiyona doğru yola çıktık.


Pansiyona varınca Suzana ile havuzdan büyükçe bir balık seçtik. O bize akşam yemeği hazırlarken, biz de duşumuzu alıp bir süre dinlendik. Yemekte rakı, balık yaptık. Suzana başka müşteriler de olmasına rağmen bize Türkçe şarkılar dinletti yemek boyunca. Keyifli bir akşam yemeğinden sonra, yarın yolumuz Prizren'eydi.


İYİ YOLCULUKLAR 


Hiç yorum yok: