KÜBA - TRİNİDAD

OCAK - 2019


Trinidad'a geldiğimizde artık akşam olmak üzereydi ve iki gece konaklayacağımız CASA'larımıza yerleştik.

Öncelikle biraz Küba'da barınmadan söz etmek istiyorum. Buraya gelmeden önce bu konuda birçok yorum okumuştum. Casalar konusunda biraz endişeliydim doğrusu . Ama Trinidad'ta konakladığımız casa, Havana'da kaldığımız otelden çok daha temiz ve iyiydi. Casalar bildiğiniz ev pansiyonculuğu ve bu pansiyon sahipleri ve çalışanlarının misafirlerine güzel yaklaşımları, otel görevlilerininkine göre çok daha iyi. Otel devletin, Casalar özel sektörün. Buradan zaten bir yorum yapabilirsiniz. 


Burada kaldığımız Casada, ki burada kalan diğer grup arkadaşlarımız da aynı fikirde, çok rahat ettik. Benden Küba'ya gideceklere tavsiye, kesinlikle casa tercih ediniz. Resimde casamız ve mahalle sakinlerimizle.


Buraya akşam saatlerinde geldiğimiz için öncelikle Trinidad'ın gecelerinden başlama durumundaydık. Rehberimiz bize burada akşam yemeği ve sonrasında müzikli barlarla ilgili bilgi verdi. Trnidad'daki ilk akşam yemeğimizi yedikten sonra, kalabalık bir bara gittik. Bizim tur grubunun hemen hepsi de buradaydı. Biz sahneye yakın bir yere oturduk. Sahnede Afrika müziği ile dans gösterisi yapılıyordu o sırada ve onları seyrederken bir dansçı beni sahneye davet etti. Ben de onlara sahnede gösterdikleri hareketleri yapmaya çalışarak onlara eşlik ediyordum. Bunları yaparken ben ve izleyicilerin çoğunluğu gülüyor ve eğleniyorduk. Benim dışımda da bir genç de, benim gibi, oyuna eşlik etmeye çalışıyordu.


Ertesi gün bu barın önünden geçerken rehberimiz, gösterinin iyi bir gösteri olmadığını ve müziğin Küba müziği olmadığını söyledi. Kendi açısından böyle değerlendiriyor olabilirdi ama, ben ve izleyicilerin çoğunluğu keyif alıp eğlendi. Zaten burada amaç müthiş bir sahne show değildi elbet, amaç eğlenmekti, yani amaç hasıl olmuştu.


Buradan çıkıp artık dinlenmek üzere Casamıza gittik. Güzel bir uykunun ardından, sabah kahvaltımız da casamızda aldık. Daha önceki yazılarımda söz etmişimdir, seyahate çıkarken, yanımda illa ki, peynir, zeytin ve çay olur. Buraya gelirken bunlardan da getirmiştik ve casada diğer arkadaşlarımıza da olanaklarımız ölçüsünde ikram edince onlar da memnun oldular.


Şimdi Trinidad'ı keşfetme zamanıydı; 

Bu kent 1500'lü yıllarda kurulmuş, Haiti'deki şeker üretiminde çalışan köleler isyan edip kaçarak buraya yerleşmiş ve ilk kurucuları onlar olmuş. Bu bölgede şeker kamışı üretimi ve 1800'lerde kurulan şeker değirmenleri sayesinde çok gelişmiş. Çok zenginleşen bu kentte küçük saraylar inşa edilmeye başlanmış. Fransa'dan kiremit, İtalya'dan mermer ve Almanya'dan yer döşemeleri getirilmiş. Hatta Plaza Major bile dünyanın çeşitli ülkelerinden getirilen malzemelerle yapılmış. İspanyollara karşı verilen bağımsızlık mücadelesi sırasında, şeker üretim merkezleri ateşe verilmiş ve kent o eski zenginliğini yitirdiği için, 1900 'lerde sıradan bir kent haline gelmiş.


Koloni dönemimden kalan binalar ve Arnavut kaldırımları hala özenle korunuyor. Bu tarihi yapıları korumak da Küba turizmine büyük katkıda bulunuyor tabii ki.




İlk durağımız Museo Historico oldu. Burası 1800'lü yılların başında, bir köle tüccarını öldürüp onun dul eşiyle evlenen ve büyük şeker tarlalarına konan bir Alman tarafından yaptırılmış. Şimdi müze olarak kullanılan bu binada odalar o dönemdeki eşyalarla donatılmış. Bazı bölümlerinde silahlar ve şeker üretimi ile ilgili eşyalar sergileniyordu.


Binanın çatı katına çıkıp buradan de kenti yüksekten görme şansına da sahip olduk. 


Buradan sonra sırada Plaza Major vardı. Burası, diğer Küba kentlerinde de gördüğümüz gibi, kentin merkeziydi. Yukarıda söz ettiğim, 1800'lü yıllarda şeker ve köle ticaret ile zenginleşen büyük toprak sahiplerinin evleri bu meydanı çevreliyordu. 


Devrimden sonra Fidel bu evleri müze haline getirmiş. Ancak buradaki kısıtlı zamanımızda bu müzeleri gezme fırsatı bulamadık.




Sırada La Cachanchara isimli küçük bir bar vardı. Burası yine 1800'lerde yapılmış bir bina ve içinde bir de bahçesi bulunuyordu. Burada su, rom, limon suyu, şeker ve bal ile hazırlanmış bir kokteyl ikram ettiler. Bu kokteyl küçük toprak kaplarda servis ediliyordu ve bu oldukça lezzetli bir kokteyldi.

Bu geleneksel kokteyl, 19.yüzyıldaki kurtuluş ordusunun bir içkisiymis.









Dolaşırken biraz da alışveriş yapmayı düşündük. Bir sokak satıcısında şapka alırken, Fidel ve Che gibi purolu poz vermeyi de ihmal etmedim.








Gezdiğimiz tüm ülkelerde, o ülke çocuklarıyla fotoğraf çekilme geleneğimizi burada da devam ettirdik. İşte bunlardan iki örnek.



Afrika'dan köle olarak getirilenler, çok tanrılı bir din olan Yoruba'ya inanıyorlarmış. Köle sahiplerinin hıristiyanlaştırma baskısına dayanamayıp bu dini kabul etmiş görünüp, gizlice kendi ibadetlerini yapmışlar. Üzerilerindeki baskı nedeniyle de, iki inancı birleştiren Santeria dini ortaya çıkmış. İşte bu ibadethanelerden birini. Casa Templo de Santeria Yemaya'yı ziyaret ettik.

Burası küçük, oturma yerleri bile tahtalar çakılarak oluşturulmuş basit bir ibadethaneydi. Bir de diğer dinlerin gösterişli ibadethanelerini görünce nasıl bir yorum yapılır ki? 

Demek ki, iş eğer ibadetse, böyle gösterişsiz mekanlarda bile yapılabilirmiş. Ama tabii ki dinlerde durum tamamen "duygusal".


Tabii ki Küba'ya gidilip de sokakta dans etmemek olurmuydu? Sokakta gitarıyla müzik yapan bu müzisyenin, müziğine ayak uydurup dans da ettim elbette. Daha sonra ondan yine "Comandante Che Guevara" yı çalmasını istedik ve Nurşen ile ona eşlik ettik.


Aşağıdaki resimde görünen merdivenler internet bağlantı noktası. Daha önceki yazılarımda söz etmiştim internet bağlantısı Küba'da oldukça sıkıntılı ve belirli noktalarda veya otel lobilerinde girilebiliyor internete. Bu merdiven akşamları kapatılıyor çünkü hemen üzerinde bulunan barda yapılan müzik eşliğinde insanlar dans ediyorlar. Bizim ilk gecemizde eğlendiğimiz mekandı burası.


Artık casaya gidip dinlenme zamanı, çünkü akşama da enerjiye ihtiyacımız olacak.

Akşam yemeğimizi gruptan bazı arkadaşlarla Sol Anada isimli restoranda yedik. Burası yatağıyla, elbise dolaplarıyla oldukça ilginç bir restorandı. 


Yemekten sonra yine şu ana adını hatırlayamadığım bir bara gittik. Orada da insanlar müzik eşliğinde salsa yapıyorlardı ama o kadar kalabalıktı ki, adeta insan istifiydi. Bu yüzden orada fazla kalamadık ve otelimize döndük.

Yarın yolumuz Santa Clara'ya

İYİ SEYAHATLER



Hiç yorum yok: