OCAK - 2019
Şimdiye kadar gezdiğim hiç bir ülkenin kısa da olsa tarihini yazmamıştım. Ama durum Küba olunca tabii ki işler değişiyor. Bu nedenle Küba seyahatimde, rehberimiz Ayşegül Vaizoğlu hanımın anlatımlarından da yararlanarak, kısaca Küba tarihinden söz etmek istiyorum;
Kristof Kolomb’un yeni kıtayı keşfine kadar, Küba’da
“Taino”yerlileri yaşamaktaymış. Bunların tüm Küba’daki nüfusunun 300.000 olduğu
düşünülüyormuş. İspanyolların Küba’ya işgallerine herhangi bir karşılık
vermemişler, tıpkı daha önce yazdığım Peru yerlileri gibi. İşgalcilerin
uyguladıkları şiddet, taşıdıkları bulaşıcı hastalık, yerli halkı zor şartlarda
çalıştırmaları gibi nedenlerle, ada yerlilerinin nüfusu 50 yıl içerisinde 3.000
lere kadar düşmüş.
İspanyollar Güney Doğu Asya kökenli şekerkamışını Kanarya
adalarından buraya getirirken, burada bulunan tütünü de Avrupa’ya taşımışlar.
Tobaco, yani tütün, Taino dilinden gelen bir sözcükmüş. 1700’lü yıllarda Güney
Amerika’da İspanyol ve Portekiz sömürgelerinin çoğalması sonucu, gerek tütün,
gerek şekerkamışı tarlalarında çalışacak işgücü ihtiyacını doğurmuş. Bu
ihtiyacı ise genelde Nijerya ve Kongo’dan getirilen köleler ile karşılamışlar.
Çalışma şartlarının ağırlığı nedeniyle bu köleler
genellikle, ortalama 7 yıl yaşayabiliyorlarmış. Durum böyle olunca Afrika’dan
Küba’ya sürekli köle akışı sağlanıyor ve tabii ki bu uzun ve dayanılmaz
yolculuk sırasında da bu kölelerin büyük bir kısmı Küba’ya gelemeden yolda
hayatlarını kaybediyormuş. Küba’ya getirilen köleler, ülke ekonomisine büyük
katkılarda bulunuyorlarmış. 1840 yılında Küba dünyanın en fazla şeker üreten
ülkesi olmuş.
Avrupa’da
Fransız İhtilali ile başlayan süreçten Orta ve Güney Amerika’da yaşayan köleler
de etkilenmişler ve Haiti’de ilk köle isyanı patlak vermiş. Bu nedenle
Haiti’den ayrılmak zorunda kalan Fransa kökenli büyük toprak sahibi aileler
Küba’ya yerleşmiş ve İspanyollar ve Afrika kökenlilerden sonra adanın etnik
karışımına katkı yapan 3. önemli grup olmuşlar
1800’lü yılların 2. yarısında Küba’da İspanyol sömürge
yönetimine karşı iki kez başkaldırı yaşanmış ve art arda 2 bağımsızlık savaşı
yapılmış. 1886 yılında Küba’da da köle ticareti sona ermiş. İkinci savaşın
fikir babası ve lideri Jose Marti savaşın daha başlarında hayatını kaybetmiş.
Ama şu anda bile Küba’da en büyük kahraman olarak o kabul ediliyor ve ülkenin
bir çok yerinde onun anıtları bulunuyor. Bu savaşın son yılında tam Kübalılar
zafere ulaşmak üzereyken Amerika Birleşik Devletleri bir bahane ile savaşa
dahil oluyor ve İspanya’ya savaş açıyor.İspanyolların hakimiyeti sona ererken,
bu kez ABD hegamonyası oluşmuş.
Bu kez Küba
halkı Amerikalılara nefret duymaya başlamış. Bu nefret daha sonra gündeme
gelecek devrimin başarılı olmasına büyük katkı yapmış. Bu süreç içinde 1902
yılında Amerika kontrollü, Küba Cumhuriyeti kurulmuş. 1952 yılında Batista bir
darbe ile iktidarı devirmiş ancak, Amerika ile ilişkilerini sıcak tutmaya
devam etmiş.
Bu süreçte
özellikle üniversitelerde öğrenciler bu durumdan rahatsızlıkla, örgütlenmeye
başlamışlar. Fidel Castro ve kardeşi Raul de bu öğrenciler arasında yer almışlar. Önce muhalif bir
partiye üye olmuşlar ama bu işin parti ile değil, ancak bir silahlı mücadele
ile olacağına karar vermişler.
Fidel bir plan
yapmış, karnaval sırasında Santiago şehrindeki Moncada kışlasına baskın
yaparak silahları ele geçirmeyi denemişler. Ancak bu baskın başarısız olmuş ve
bir çok arkadaşı ölmüş veya yaralanmış ve hepsi yakalanmış. Yakalananlar
büyük işkencelerden geçirilmiş. Fidel ve arkadaşları hapse atılmış. Bu
işkencelerin Amerikan medyasında da duyurulmasından sonra, hem Küba hem de
Amerika kamuoyu büyük tepki göstermiş.
Fidel mahkemede
uzun bir savunma yapmış ve “Tarih beni aklayacaktır” sözüyle savunmasını
tamamlamış. 1953-1955 arasında hapiste yatmış. Bir af sonrası hapisten
çıktıktan sonra bir grup arkadaşı ile Meksika’da devrim hazırlıklarına
başlamış.
1956 yılında Granma isimli küçük bir tekne ile Meksika’dan zorlu bir yolculuktan sonra Küba’ya varmışlar. Batista’nın askerleri durumdan haberdar olduğu için önlem almış ve karaya çıkmaya çalışan bu 80 küsur kişiden sadece 16’sı hayatta kalmış. Che Guevara da bu çatışmada yaralanmış ve bir arkadaşının desteğiyle oradan kaçıp kurtulabilmiş. Oysa Küba’da bulunan arkadaşları ile Sierra Maestra‘da buluşmayı ve buradan devrim harekatına başlamayı planlamışlar.
İşte bu sağ kalan 16 kişi, dağ köylerinde köylülerin desteğini alarak yaşama tutunmuşlar.
Köylüleri eğitmişler ve sağlık hizmeti de vermişler ve böylece köylülerde
silahlı mücadelelerine destek olacak gerillaları da yetiştirmiş ve örgütlemişler.
Sierra Maestra adeta kurtarılmış bir bölge haline gelmiş. Şehirlerde de protesto gösterileri örgütlemişler. Batista’nın baskıları giderek artmış ve Amerika Batista’ya desteğini kesmiş. En sonunda CHE’nin önderliğindeki gerillaların Santa Clara’daki zaferinin ardından, Batista devlet hazinesindeki paraları da alarak 31 Aralık 1958 yılbaşı gecesi ülkeyi terkedip, Dominik’e kaçmış. Ve Küba devriminin ilk etabı da 1 Ocak 1959 günü zaferle tamamlanmış.
Castro yönetimi devrim zaferinin ardından kapsamlı sosyal programlara girişmiş ve adanın yoksul halkının koşulları hızla iyileştirilmeye başlanmış. Bu süreçte önce büyük toprak sahiplerinin toprakları ellerinden alınmış, ardından Amerikan şirketlerinin adadaki varlıkları devletleştirilmiş. ABD bu durumdan rahatsız olmuş, devrim karşıtı hareketleri destekleyerek ve sabotaj faaliyetleri ile Castro rejimini başarısızlığa uğratmaya çalışmış. Ayrıca yaşamı süresince Fidel Castro'ya yüzlerce suikast düzenlenmiş ama o bunların hepsinden kurtulmuş.
1961 yılında CIA
Castro yönetimini devirip Küba'da yandaş bir yönetim oluşturmak için, Küba
kökenlilerin oluşturduğu 1400 kişilik bir orduyu Nikaragua'da eğitmiş. Bu
askeri birlik ile ünlü Domuzlar Körfezi çıkarmasını denemişler. Ama Fidel bunu
daha önce öğrenmiş ve kumanda merkezini körfeze 30 km. mesafedeki Australia
köyüne taşıyarak gerekli önlemleri almış ve savunmayı bizzat yönetmiş.
Çıkarmayı başarıyla etkisiz hale getirmişler. Esir alınanlar daha sonra ABD'ye
ilaç karşılığı takas edilmiş.
ABD 1962 yılında
Küba’ya, bugün de hala sürmekte olan ekonomik ambargo uygulamaya başlamış.
Küba ABD’nin bu
saldırgan politikaları sebebiyle gitgide Sovyetler Birliğine yanaşmış. Bundan
sonraki süreçte sosyalist Küba inşa edilmiş. Küba Komünist Partisi 1965 yılında
tek yasal parti olmuş. Sovyetlerden aldıkları desteklerle ayakta kalabilmişler.
Sovyetler Küba'nın tüm şeker üretimini yüksek fiyatla alıp, karşılığında ucuz
petrol veriyormuş.
Fidel Castro
zamanın Sovyet lideri Kruşçev'den Küba'ya Amerika tehdidine karşılık orta
menzilli füzeler yerleştirmesini istemiş. Bu füzeler Küba'ya yerleştirilmiş ve
Ekim 1962’de büyük dünya krizi ortaya çıkmış. Neredeyse 3. dünya savaşı
beklentisi içine girilmiş. Ancak Kennedy ve Kruşçev, Fidel'e haber vermeksizin
anlaşmış ve füzeler Küba'dan sökülüp götürülmüş. Fidel bu olaydan sonra
Sovyetlerden de 60’ların sonuna dek soğumuş ancak daha sonra ilişkiler yeniden
düzelmiş.
Doğu bloğu
çökünce Küba da bundan nasibini almış. Küba'da çıkan az miktardaki petrol, ki
elektrik santralleri petrol ile çalışıyor, yetmeyince büyük bir kriz
yaşamışlar. 90'lı yıllarda turizme
yönelmişler. Küba, müziği ve danslarıyla dünya gündemine getirilmiş, bu müzik
ve dansa meraklı olanlar da Küba'yı merak eder duruma gelmişler. Güzel plajlara
da sahip olan ve senenin her mevsiminde denize girilme şansı bulunan bu ülkede,
yabancı otel zincirleri ile ortak yatırım yapmaya başlamışlar.
Diğer şehir
yazılarımda da kısa tarihlere tekrar yerinde değineceğim..
Bugün Küba'da
uygulanan sosyalist sistem nedeniyle aç ve açıkta insan bulunmuyor. Devlet
karneyle de olsa insanlara, bedava denebilecek sembolik fiyatlarla
yiyecek dağıtıyor. Herkes ortalama 30 dolar civarında devletten aylık alıyor.
Sağlık ve eğitim tamamen parasız, devletçe karşılanıyor. Devlet devrim sonrası
herkese ev dağıtmış, herkes evinin sahibi olmuş ancak ilerleyen yıllarda her
yeni evlenen çiftlere yeni bir ev verilemediği için bugün bir hanede 3 neslin bir
arada yaşaması yaygın bir durum. Ülkede ebeveynler çocuklarına istedikleri
isimleri koyabiliyorlarmış. Dolayısıyla İbrahim, İvan gibi belki de kendilerine
yabancı gelebilecek isimleri dahi burada duymak mümkün.
Küba’nın bugün
açık ara önde gelen gelir kaynağı başka ülkelere gönderilen yetişmiş insan
gücü, özellikle doktorlar ve diğer sağlık personeli. Ekonominin diğer temel
direkleri ise turizm ile nikel ve puro ihracatı. Sanılanın aksine
şekerkamışından üretilen şeker günümüzde Küba’nın en önemli gelir kaynaklarından
biri değil. Özellikle Venezuella'dan doktor karşılığı petrol almaları oldukça
ilginç geldi bana.
Şimdi sırada gezdiğimiz şehirler var.
KÜBA - GENEL VE FAYDALI BİLGİLER, yazımı okumak için tıklayınız...
KÜBA - GENEL VE FAYDALI BİLGİLER, yazımı okumak için tıklayınız...
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder