HAZİRAN 2019
Dördüncü gün otobüs seyahatımız başladı, yaklaşık 1,5 saat güzel bir yolculuktan sonra Novi Sad’a vardık. Ülkede birçok şey ucuzken otogar tuvaletlerin pahalı olması ilginçti. Otobüs garından kalacağımız daireye girmek yaklaşık bir km. olduğunu telefonumuzdaki GPS ile çalışan programdan anladım. Yönümüzü yürüyerek çok kolay bulduk. Ve daireye yerleştik.
Biraz dinlendikten sonra hemen şehri keşfetmeye çıktık. Tarihi ara sokaklardan yürüyerek “Old City” eski şehir meydanına çıktık. Burada, JNA evi ve belediye binası var. Burası Trg Slobode yani özgürlük meydanı. Şehir, zamanında Avusturya-Macaristan egemenliğinde olduğundan, mimarisi de etkilenmiş. Gerçekten de şehrin mimarisi süslü ve çok güzeldi.
Novi Sad “Old City” şehir meydanı
Şehirdeki tarihi sokakların her biri görülmeye değerdi. Yandaki resimde görünen bunlardan bir tanesi. Diğer sokaklar da benzer görüntüde. Şehri gezdikçe iyi ki buraya gelmeyi tercih etmişim diye düşündüm. Çok doğru kararmış. Şehrin mimari yapısı Belgrad ile kıyaslandığında oldukça farklı görünüyor. Avusturya-Macaristan egemenliği izleri farklılığı yaratıyor diye düşündüm.
Şehir meydanını gezerken bayanlardan oluşan bir koro gördüm, sanırım bir etkinlik için bir araya gelmişlerdi.
Resimde görüldüğü gibi siyah giysiler içinde bir bayan grubu etkinlik için hazırlık yapıyorlardı. Ama biz şehrin diğer yerlerini merak ettiğimizden onları bekleme gibi bir düşüncemiz yoktu.
Meydanın ortasında büyük bir heykel var. Svetozar Miletic’in heykeli olduğunu öğreniyoruz. Meryem Ana kilisesi de hemen bu heykelin arkasında yer alıyor.
Meydanın akşam üstü görüntüsü de bir harika.
Meydan dan biraz uzaklaşınca önümüze Visarion Pavlovic’in evi çıkıyor. Burası,şimdi müze olarak kullanılıyor. Pavoloviç, Meryem Ana kilisesinde de görev yapmış önemli bir papazmış. İçini gezme şansımız olmadı, çünkü ziyarete açık değildi. Bu evin hemen yan tarafında Sait George katedrali var. Visarion Pavlovic’in evinden sonra, şehrin bu bölümündeki ziyaretimiz sona eriyor.
Daha sonra, yürüyüş yolu üzerinde büyük bir parkın içinden geçiyoruz ve Tuna nehrinin karşısında yer alan orta çağdan kalma bir kaleye, modern bir köprünün üstünden yürüyerek gidiyoruz. Yol boyunca, büyüleyici güzellikte olan Tuna nehri ve çevresini, izleme şansımız oluyor. Köprünün karşı yakasındaki bölgeye ulaşıyoruz. Kaleye giden yolun alt kısmında orta çağdan kalma bir yerleşim yeri var. Evler şu anda restore ediliyor. Oldukça büyük bir alan. Restorasyon bitince, sanırım bu bölge adından oldukça söz ettirecek, çünkü kendinizi orta çağda hissedebilirsiniz.
Kalenin uzaktan görünümü Saat Kulesi Kalenin adı PETROVARADIN diye geçiyor. Kalenin içinde bir saat kulesi var. Bu saat kulesini diğerlerinden ayıran özelliği, akrep ve yelkovanı ters olması. Yani akrep yerine yelkovan, yelkovan yerine de akrep kolu yapılmış. Nedeni ise eski çağda Tuna nehrinden geçen deniz araçlarının, saatin kaç olduğunu daha iyi görüp anlayabilmeleri diye açıklama yapıldı.
Kale içinden çevre harika görünüyor.
Kale içinden Tuna nehri görünümü
Saat kulesi, kalenin en tepesinde hâkim yere kurulmuş. Burada Petrovaradin müzesi var. Novi Sad şehri 2019 Avrupa Gençlik merkezi ilan edilmiş, bunu şehrin çeşitli yerlerine asılmış reklam panolarından anlıyorsunuz. Dolayısıyla kale içinde de çeşitli gençlik aktiviteleri için standlar kuruluyordu.
Kale içi bir bölüm ve karşıdan görünüm
Kaleden orta çağ
yerleşim yeri görüntüsü
Kaleye giden yolda yedi kapısı olduğu söylenen bir kale duvarından geçtik. Ama biz sadece iki kapı görebildik. Bazı bölümleri orta çağdan kalma ama bazı bölümleri ise restore edilmiş ve yeni olduğu çok belli oluyor. Resimde görüldüğü gibi.
Bu orta çağ yerleşim biriminde, askeri bir bölgenin hemen yanı başında bir kilise, şapel arası bir ibadet yeri var. Etrafı oldukça yeşil ve huzur verici görünüyordu. Ön tarafta iki büyük, ayakta duran heykelleri var.
Novi Sad şehrinin son gezeceğimiz yeri Sinagog. Hem Yahudi Belediyesi hem de Yahudi okulu ile birlikte toplamda üç binadan oluşan bir kompleks burası. 1909 yılında yapılmış. Sinagog girişinde bir görevli giriş için 2 dolar istiyor, bu Sırbistan oranları için büyük bir orandı. Biz de biraz kızdık ve içerisini aralık kapıdan zaten görmüştük. Dışından resimler çekmekle yetindik.
Novi Sad’dan ayrılmadan bir balıkçı lokantasına gittik. Sanırım adı Pectopa fish restorandı. Sırbistan’da bir yemekte ödediğim en pahalı menüydü. 1200 Sırp dinarı. Yani 66TL yanında bira da vardı. Restoranın içi alışılmışın dışındaydı, resimde görüldüğü gibi.
PECTOPA Balık Restoran.
Son olarak, Sırbistan gezimiz çok güzel ve olumlu geçti. Başta tereddütlerim vardı ama geziyi tamamlayınca çok doğru karar verdiğimi anladım. Tarihi ve yeşili bol olan bir ülke diyebilirim.
Ayrıca, 10TL verip bir telefon hattı ve 12GB internete sahip olabiliyorsun. Bunu VIP denilen telefon yerlerinden alabiliyorsunuz. Kısacası, Sırbistan gezilip görülecek bir yer ve tavsiye ederim.
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder