TEMMUZ 2019
Samara'dan 22.04 te kalkan tren ile 9 saat 38 dakika süren yolculuk sonunda 07.41 de Ufa'ya vardık. Tren istasyonundan taksi ile kalacağımız internet üzerinden rezervasyon yaptığım kiralık eve gittik. Ev sahibi veya çalışanını kapı önünde bir saate yakın bekledikten sonra eve yerleştik. Arkadaşlar uyku sorunumu düşünerek jest yaptılar ve iki kişilik yatağı bana verdiler.
Önce kısaca Ufa'dan söz edelim;
Ufa, Rusya Federasyonu Başkurdistan Cumhuriyeti başkenti olup, aynı zamanda Başkurdistan'ın en büyük şehri. Ufa şehri 1574 yılında bir kale olarak kurulmuş. Ufa, Moskova’dan sonra Rusya Federasyonu genelinde en yüksek yaşam kalitesi ve gelirine sahip şehir olarak gösteriliyor. Ufa şehrinin nüfusu yaklaşık 1.5 milyon. Ufa'da çoğunluk olarak Ruslar, Tatarlar ve Başkurtlar ve azınlık olarak da Çuvaş, Mordvinler, Udmurt ve diğer milletlerden insanlar yaşıyor.
Tren yolculuğunun verdiği rahatsızlık ve saat farkları nedeniyle epeyce uykusuzluk çekmeye başladım. Dün geceki tren yolculuğumuz sırasında pek uyuyamadım, bu nedenle evde kalıp biraz uyuyup dinlenmeyi tercih ederken, arkadaşlarım kaldığımız eve yaklaşık 2 km. ilerideki Lenin heykelinin bulunduğu Devrim Meydanı'na gittiler.
Onların geri dönüşü sonrasında, Başkurdistan Cumhuriyeti Milli Müzesi'ne gittik. Aslında diğer şehirlerde olduğu gibi Ufa'da da çok sayıda müze var, ama zaman kısıtlılığı nedeniyle bu müzelerden bazılarını gezebildik. Aynı coğrafyadaki müzelerde de içerik benzer oluyor. Bu nedenle o şehre özel bir müze varsa, seyahatimiz boyunca tercihimiz böyle müzeler oldu.
Bu müzede, bölgenin doğası, tarihi ve kültürü ile bölgede yaşayan insanlarla ilgili 180 binin üzerinde eser sergileniyor. Her yıl müze, arkeolojik ve etnografik keşifler düzenliyor. Müze koleksiyonunu doldurmak için halkla birlikte çalışma yürütülüyor. Müzenin 4 sergi bölümü bulunuyor. Bunlar, Doğal Tarih, Arkeoloji, Bölge Tarihi ve Etnografya Bölümleri.
Müzede pek çok ilginç eser bulunuyor. İşte bu müzik kutusu da bana ilginç gelen eserlerden biriydi.
Buradan yakında bulunan Tri Shurupa'ya gittik. Buradaki üç küre ve üzerindeki çizgiler, Ufa anlamı taşıyormuş. Şehrin simgesi durumunda olan bir yapıt.
Buraya gelmeden önce seyahat dersime çalışırken, google haritalardan gezeceğimiz yerleri işaretlemiştim. Ama yerelden temin edilecek bir turistik harita, gezmeyi daha da kolaylaştırıyor. Bu nedenle öncelikle, çevremizde bu haritayı bulabileceğimiz, büyük bir otel aradık. Yakındaki bir otelden harita temin ettik. Şimdi işimiz daha da kolaylaştı.
Buradan Aksakova Parkı'na gittik. Burası Ufa'da gezilecek turistik mekanlar arasında gösteriliyordu, ama küçük bir parktı ve hiçbir özelliği bulunmuyordu. Daha önceki yazılarımda da Rusların parklara verdikleri önemden söz etmiştim.
Uzaktan Rus - Başkırt Dostluk Anıtı'nı gördük ama yaklaşık 1 km. uzaklıktaki bu anıta gitmek de zor geldi doğrusu. Sadece uzaktan bakmakla yetindik.
Bu arada öğle yemeğimizi yakındaki bir restoranda yedik, yediğimiz tavuk şiş oldukça lezzetliydi.
Şimdi yolumuz üzerinde, Old Mosque (Eski Cami) vardı.
Eski Cami, Ufa'daki ilk katedral camisi, 1830'dan bu yana Başkurdistan'daki en güzel camilerden birisi olarak tanımlanıyor. Şehrin tarihi kesiminde yer alıyor. S.Yulaev Parkı, Aksakov Evi Müzesi, Valilik Evi, Sofyushkina Sokağı ve diğer birçok ilginç yer ve anıt buraya çok uzak değil.
Artık hedefimizde Salavat Yulaev anıtı vardı.
Tukayev caddesinde ilerlerken yolların temizliği ve tarihi binaların güzelliği dikkatimizden kaçmadı.
Başkurdistan Cumhuriyeti yönetim binası da yolumuz üzerindeydi.
Hemen onun karşısında ise M. Gafuri Drama Tiyatro'su binası bulunuyordu. Bu tarihi binaları dışarıdan fotoğraflamakla yetindik.
Ertesi gün Liliya'nın (Moskova yazımda Liliya'dan söz etmiştim) erkek kardeşi Emil arabasıyla gelip bizi kaldığımız evden aldı. Bugün bize kentin bir gün önce gezemediğimiz yerlerini gezdirecek.
Bizi önce Lale Tulpan Camisi'ne götürdü. Cami 1990'lı yıllarda inşa edilmiş. Rus mimarlarca modern bir tarzda yapılmış. İki edet lale şeklinde minareleri ve parlak kırmızı çatılarıyla oldukça estetik bir cami olmuş. Fotoğrafta Emil ve ben.
Emil bizi buradan Zafer Parkı'na götürdü. Burada da, Rusya'nın hemen her şehirde bulunan zafer parkı ve anıtlarında olduğu gibi, faşizme karşı verilen mücadele anlatılıyordu.
Buradan da yine Ağızel nehrinin güzel manzaralarını seyredip ve fotoğrafladık.
Emil bu kez bizi buradan büyük bir AVM'ye götürdü. Bu yüksek yerden Ufa'nın güzel manzaralarını izleyip fotoğrafladık. Öğle yemeğimizi buradaki bir restoranda yiyip, gezmeye devam ettik.
Emil bu kez bizi hala yapımı süren bir gençlik merkezine götürdü. Giriş inşaat çalışması nedeniyle kapalıydı. O sırada oraya gelen, sonradan yapılan işin mimarı olduğunu öğrendiğimiz, genç bir kadın ile konuştu ve ondan izin aldı. O mekana binaların çevresinde epeyce dolaşarak başka bir noktadan girdik.
Sadece gençler için hazırlanan bu mekanda gençler bizi görünce sanırım biraz şaşırdılar. Mekanın mimarı bize burasını anlatırken, gençler de bizi ilgiyle izlediler. Bizim burasıyla ilgili birileri olduğumuzu düşündüler sanırım. Bu genç mimar hanım ile bir hatıra fotoğrafı çekilmeyi de ihmal etmedik.
Buraların parklarından söz etmiştim, işte bir parkta dayım yaşlı bir teyzeyi şemsiyesiyle yağmurdan korumaya çalışırken.))))
Günün sonunda Emil bizi evimize kadar getirdi. Kendisine para vermek istedik ama ısrarla almak istemedi. Bizim kendisinin misafir olduğumuzu söyledi. Ama biz zorla da olsa bir miktar para verdik.
Kendisine buradan tekrar gösterdiği ilgi için teşekkür ediyoruz.
Eve dönmeden önce, evin yakınındaki pazardan alışveriş yaptık. Bu sırada yanımıza gelen bir Azeri yardıma ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Yurtdışında kendi dilimizden konuşan birini görmek tabii ki hoşumuza gitti.
Kendisinin orada bir kasap dükkanı vardı. O coğrafyada etler büyük parçalar halinde satılır ve ne kadar gelirse öyle satın alınır. Ama kasap bize istediğimiz yerinden, istediğimiz miktarda verdi ve üstelik yağlayıp, baharatlayıp hazırladı. Kendisine teşekkür ettik. Pazardan etin yanına salata için malzeme, Özbek kavunu ve tabii ki votkamızı da aldık.
İşte bu lezzetli antrikot, salata ve kavunla güzel bir akşam yemeği yedik. Bugün şef Hüseyin. Zaten genelde yemek konularıyla dayım ve Hüseyin ilgileniyorlar. Ben evde bulunduğumuz zaman içinde, gezilecek yerler veya rezervasyonlarla ilgilendiğim için bu konuda benden bir yardım beklemiyorlardı. Bu nedenle genelde ikisi yemek konusuyla ilgileniyorlardı. Ergun'a kalırsak zaten aç kalacaktık.)))
Bu gece yarısı yine tren ile Çelyabinsk'e yolculuk var.
Çelyabinsk'te görüşmek üzere.....
TRANS SİBİRYA, 6. DURAK - ÇELYABİNSK YAZIMI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
Önce kısaca Ufa'dan söz edelim;
Ufa, Rusya Federasyonu Başkurdistan Cumhuriyeti başkenti olup, aynı zamanda Başkurdistan'ın en büyük şehri. Ufa şehri 1574 yılında bir kale olarak kurulmuş. Ufa, Moskova’dan sonra Rusya Federasyonu genelinde en yüksek yaşam kalitesi ve gelirine sahip şehir olarak gösteriliyor. Ufa şehrinin nüfusu yaklaşık 1.5 milyon. Ufa'da çoğunluk olarak Ruslar, Tatarlar ve Başkurtlar ve azınlık olarak da Çuvaş, Mordvinler, Udmurt ve diğer milletlerden insanlar yaşıyor.
Şehir Urallar ve
Sibirya ile Rusya’nın Avrupa bölümünü bağlayan demiryolu, hava, nehir, boru
hattının kavşak ve karayolları olmak üzere, önemli bir ulaşım merkezi. Rus
vatandaşları, buradan Avrupa ve Asya’ya
doğrudan uluslararası uçuş gerçekleştirebiliyorlar.
Şehirde yaşayan insanlar mezhepsel olarak genelde Ortodoks
Hıristiyanlık ve Sünni İslam dinine bağlı. Tarihsel Ufa, farklı kültürlerden
insanların birbirleri ile birlikte hoşgörü içinde yaşadıkları bir şehir.
Tren yolculuğunun verdiği rahatsızlık ve saat farkları nedeniyle epeyce uykusuzluk çekmeye başladım. Dün geceki tren yolculuğumuz sırasında pek uyuyamadım, bu nedenle evde kalıp biraz uyuyup dinlenmeyi tercih ederken, arkadaşlarım kaldığımız eve yaklaşık 2 km. ilerideki Lenin heykelinin bulunduğu Devrim Meydanı'na gittiler.
Onların geri dönüşü sonrasında, Başkurdistan Cumhuriyeti Milli Müzesi'ne gittik. Aslında diğer şehirlerde olduğu gibi Ufa'da da çok sayıda müze var, ama zaman kısıtlılığı nedeniyle bu müzelerden bazılarını gezebildik. Aynı coğrafyadaki müzelerde de içerik benzer oluyor. Bu nedenle o şehre özel bir müze varsa, seyahatimiz boyunca tercihimiz böyle müzeler oldu.
Bu müzede, bölgenin doğası, tarihi ve kültürü ile bölgede yaşayan insanlarla ilgili 180 binin üzerinde eser sergileniyor. Her yıl müze, arkeolojik ve etnografik keşifler düzenliyor. Müze koleksiyonunu doldurmak için halkla birlikte çalışma yürütülüyor. Müzenin 4 sergi bölümü bulunuyor. Bunlar, Doğal Tarih, Arkeoloji, Bölge Tarihi ve Etnografya Bölümleri.
Müzede pek çok ilginç eser bulunuyor. İşte bu müzik kutusu da bana ilginç gelen eserlerden biriydi.
Buradan yakında bulunan Tri Shurupa'ya gittik. Buradaki üç küre ve üzerindeki çizgiler, Ufa anlamı taşıyormuş. Şehrin simgesi durumunda olan bir yapıt.
Buraya gelmeden önce seyahat dersime çalışırken, google haritalardan gezeceğimiz yerleri işaretlemiştim. Ama yerelden temin edilecek bir turistik harita, gezmeyi daha da kolaylaştırıyor. Bu nedenle öncelikle, çevremizde bu haritayı bulabileceğimiz, büyük bir otel aradık. Yakındaki bir otelden harita temin ettik. Şimdi işimiz daha da kolaylaştı.
Buradan Aksakova Parkı'na gittik. Burası Ufa'da gezilecek turistik mekanlar arasında gösteriliyordu, ama küçük bir parktı ve hiçbir özelliği bulunmuyordu. Daha önceki yazılarımda da Rusların parklara verdikleri önemden söz etmiştim.
Uzaktan Rus - Başkırt Dostluk Anıtı'nı gördük ama yaklaşık 1 km. uzaklıktaki bu anıta gitmek de zor geldi doğrusu. Sadece uzaktan bakmakla yetindik.
Bu arada öğle yemeğimizi yakındaki bir restoranda yedik, yediğimiz tavuk şiş oldukça lezzetliydi.
Şimdi yolumuz üzerinde, Old Mosque (Eski Cami) vardı.
Eski Cami, Ufa'daki ilk katedral camisi, 1830'dan bu yana Başkurdistan'daki en güzel camilerden birisi olarak tanımlanıyor. Şehrin tarihi kesiminde yer alıyor. S.Yulaev Parkı, Aksakov Evi Müzesi, Valilik Evi, Sofyushkina Sokağı ve diğer birçok ilginç yer ve anıt buraya çok uzak değil.
Artık hedefimizde Salavat Yulaev anıtı vardı.
Tukayev caddesinde ilerlerken yolların temizliği ve tarihi binaların güzelliği dikkatimizden kaçmadı.
Başkurdistan Cumhuriyeti yönetim binası da yolumuz üzerindeydi.
Hemen onun karşısında ise M. Gafuri Drama Tiyatro'su binası bulunuyordu. Bu tarihi binaları dışarıdan fotoğraflamakla yetindik.
Yolun sonunda bulunan Salavat Yulaev anıtına vardık.
Salavat Yualev 18. yüzyılda Volga bölgesinde bir Kazak isyanına liderlik etmiş ve 2. Çariçe Katerina'yı devirmiş. Rus kaynaklarında adı eşkiya olarak adlandırılıyor ve bir çok kişinin ölümünden sorumlu tutuluyormuş. Ruslar tarafından, Çariçeye karşı savaşan, isyan eden, eşkiya, bir isyancı olarak anılıyormuş. Fakat Başkurt kaynaklarında ise Salavat Yulaev bir kahramanmış, O zalim bir Çara, haksızlıklara karşı savaşan bir şair, bir sanat adamı ve bir kahraman olarak görülüyormuş. Salavat yaptığı devrim öncesi Başkurt edebiyatını, şiirleri, şarkıları ve doğaçlama tiyatrosu ile muhafaza etmeyi başarmış bir kişilikmiş.
Anıt 17 Kasım 1967 tarihinde açılmış, anıt aynı zamanda Rusya'nın en büyük atlı heykeliymiş. Anıt nehre bakan bir uçurum kenarına inşa edilmiş, Anıt 40 ton ağırlığında, 9.8 metre yüksekliğinde.
Salavat Yualev 18. yüzyılda Volga bölgesinde bir Kazak isyanına liderlik etmiş ve 2. Çariçe Katerina'yı devirmiş. Rus kaynaklarında adı eşkiya olarak adlandırılıyor ve bir çok kişinin ölümünden sorumlu tutuluyormuş. Ruslar tarafından, Çariçeye karşı savaşan, isyan eden, eşkiya, bir isyancı olarak anılıyormuş. Fakat Başkurt kaynaklarında ise Salavat Yulaev bir kahramanmış, O zalim bir Çara, haksızlıklara karşı savaşan bir şair, bir sanat adamı ve bir kahraman olarak görülüyormuş. Salavat yaptığı devrim öncesi Başkurt edebiyatını, şiirleri, şarkıları ve doğaçlama tiyatrosu ile muhafaza etmeyi başarmış bir kişilikmiş.
Anıt 17 Kasım 1967 tarihinde açılmış, anıt aynı zamanda Rusya'nın en büyük atlı heykeliymiş. Anıt nehre bakan bir uçurum kenarına inşa edilmiş, Anıt 40 ton ağırlığında, 9.8 metre yüksekliğinde.
Artık otelimize dönüp dinlenme zamanıydı.
Bizi önce Lale Tulpan Camisi'ne götürdü. Cami 1990'lı yıllarda inşa edilmiş. Rus mimarlarca modern bir tarzda yapılmış. İki edet lale şeklinde minareleri ve parlak kırmızı çatılarıyla oldukça estetik bir cami olmuş. Fotoğrafta Emil ve ben.
Emil bizi buradan Zafer Parkı'na götürdü. Burada da, Rusya'nın hemen her şehirde bulunan zafer parkı ve anıtlarında olduğu gibi, faşizme karşı verilen mücadele anlatılıyordu.
Buradan da yine Ağızel nehrinin güzel manzaralarını seyredip ve fotoğrafladık.
Emil bu kez bizi buradan büyük bir AVM'ye götürdü. Bu yüksek yerden Ufa'nın güzel manzaralarını izleyip fotoğrafladık. Öğle yemeğimizi buradaki bir restoranda yiyip, gezmeye devam ettik.
Emil bu kez bizi hala yapımı süren bir gençlik merkezine götürdü. Giriş inşaat çalışması nedeniyle kapalıydı. O sırada oraya gelen, sonradan yapılan işin mimarı olduğunu öğrendiğimiz, genç bir kadın ile konuştu ve ondan izin aldı. O mekana binaların çevresinde epeyce dolaşarak başka bir noktadan girdik.
Sadece gençler için hazırlanan bu mekanda gençler bizi görünce sanırım biraz şaşırdılar. Mekanın mimarı bize burasını anlatırken, gençler de bizi ilgiyle izlediler. Bizim burasıyla ilgili birileri olduğumuzu düşündüler sanırım. Bu genç mimar hanım ile bir hatıra fotoğrafı çekilmeyi de ihmal etmedik.
Buraların parklarından söz etmiştim, işte bir parkta dayım yaşlı bir teyzeyi şemsiyesiyle yağmurdan korumaya çalışırken.))))
Günün sonunda Emil bizi evimize kadar getirdi. Kendisine para vermek istedik ama ısrarla almak istemedi. Bizim kendisinin misafir olduğumuzu söyledi. Ama biz zorla da olsa bir miktar para verdik.
Kendisine buradan tekrar gösterdiği ilgi için teşekkür ediyoruz.
Eve dönmeden önce, evin yakınındaki pazardan alışveriş yaptık. Bu sırada yanımıza gelen bir Azeri yardıma ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Yurtdışında kendi dilimizden konuşan birini görmek tabii ki hoşumuza gitti.
Kendisinin orada bir kasap dükkanı vardı. O coğrafyada etler büyük parçalar halinde satılır ve ne kadar gelirse öyle satın alınır. Ama kasap bize istediğimiz yerinden, istediğimiz miktarda verdi ve üstelik yağlayıp, baharatlayıp hazırladı. Kendisine teşekkür ettik. Pazardan etin yanına salata için malzeme, Özbek kavunu ve tabii ki votkamızı da aldık.
İşte bu lezzetli antrikot, salata ve kavunla güzel bir akşam yemeği yedik. Bugün şef Hüseyin. Zaten genelde yemek konularıyla dayım ve Hüseyin ilgileniyorlar. Ben evde bulunduğumuz zaman içinde, gezilecek yerler veya rezervasyonlarla ilgilendiğim için bu konuda benden bir yardım beklemiyorlardı. Bu nedenle genelde ikisi yemek konusuyla ilgileniyorlardı. Ergun'a kalırsak zaten aç kalacaktık.)))
Bu gece yarısı yine tren ile Çelyabinsk'e yolculuk var.
Çelyabinsk'te görüşmek üzere.....
TRANS SİBİRYA, 6. DURAK - ÇELYABİNSK YAZIMI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder