TEMMUZ 2019
10 saat 20 dakika süren yolculuk sonrasında, 08.40 ta Samara'ya vardık. Yandex taksi çağırarak önceden rezervasyon yaptığımız otelimize vardık.
Israrla Yandex taksi diye yazıyorum burada amacım onun reklamını yapmak değil, aksine hem ekonomik hem de aldatılma riski olmayan bir ulaşım aracından söz ediyorum. Bu firmayı Rus vatandaşları kullanıyor ve taksici çağıranın Rus mu, yabancı mı olduğunu bilmiyor dolayısıyla kazıklanma riski olmuyor.
Günlerdir kalın giysilerle dolaşırken, bugün sıcak hava ile karşılaşınca, daha ince giysiler giyerek gezimize başladık. Rusya seyahatimiz sırasında hava bazı günler böyle sıcak olurken, bazı günler yağışlı ve oldukça soğuk oluyordu. Hatta Samara'daki son gecemizde tren istasyonuna giderken karla karışık yağmur yağdı. Burada kara iklimini bizzat somut olarak yaşadık.
Artık şehri keşfetmeye başlamanın zamanı;
Taksi ile Kubychev Meydanı'na gittik. Şehri keşifin ilk noktasıydı burası.
Bu meydandaki büyük bina, 1930 yılında Devlet Akademik Opera ve Bale Tiyatrosu olarak binası inşa edilmiş. 1938'de Kuibyshev Meydanı'ndaki tiyatronun önüne, Komünist partinin önemli bir figürü olan V.V Kuibyshev'in bir anıtı kurulmuş ve meydan da ismini ondan alıyor.
Kubyshev, Ekim Bolşevik Devrimi'nden sonra 1917'den itibaren Samara parti örgütüne başkanlık etmiş ve daha sonra Stalin'in en yakın destekçilerinden biri olmuş. 1935'te Kuibyshev kalp krizinden ölmüş ve Samara kenti ismi Kuibyshev olarak değiştirilmiş. Şehir, 1991 yılında tekrar Samara orijinal adını almış.
Bu arada şunu da ekleyelim, Rus besteci Dimitri Şostakoviç ünlü "Leningrad Senfonisi" adlı eserine Leningrad'da başlamış ve Samara'da tamamlamış. Dört bölümden oluşan bu eser 75 dakika sürüyormuş ve ilk gösterimi 5 Mart 1942 yılında işte bu binada yapılmış.
Bu senfoninin özelliği ise, 9 Ağustos 1042'ta Naziler Leningrad'da Rusya'ya son darbeyi vurmak için hücuma kalktıklarında, Bu eser Leningrad'da, birçok iyice bitip tükenmiş sanatçıların katılımıyla, icra edilmiş. Tarihe " Despotizmi yenen müzik" olarak geçmiş.
Bu senfoninin özelliği ise, 9 Ağustos 1042'ta Naziler Leningrad'da Rusya'ya son darbeyi vurmak için hücuma kalktıklarında, Bu eser Leningrad'da, birçok iyice bitip tükenmiş sanatçıların katılımıyla, icra edilmiş. Tarihe " Despotizmi yenen müzik" olarak geçmiş.
Bu meydanın üç tarafı da parkla çevrili bulunuyor ve burası Dünya kupası finallerinde de Fan Zone olarak da kullanılmış.
Buradan İdil Nehri'ne doğru ilerledik.
Yürüken çevreyi seyredip, fotoğrafladık. Aslında yolumuz üzerinde kiliseler vardı ama yavaş yavaş, kilise görmek de ilginç gelmemeye başladı doğrusu. Çünkü belki de yaşamımız boyunca bu en çok kilise, katedral ve manastır gördüğümüz gezi oldu. O yüzden bu birbirine benzeyen ve sık sık gördüğümüz yapıları sadece dışarıdan fotoğraflamakla yetinmeye başladık.
İşte yolumuz üzerindeki İversky Kadınlar Mansatırı da bunlardan biriydi.
İşte yolumuz üzerindeki İversky Kadınlar Mansatırı da bunlardan biriydi.
Nehre varınca, burasının güzel bir nehir kıyısı olduğunu gördük Bu kıyı üzerinde Lad'ya Plajı bulunuyordu. Plaj boyunca uzanan park içinde ilerlerken, sayıları az da olsa, nehirde yüzen ve güneşlenen insanları gördük.
Plaj boyunca yol üzerindeki panolarda Sibirya bölgesine ait çok miktarda fotoğraf bulunuyordu. Bu fotoğraflar gerçekten çok harika fotoğraflardı. Ama burada hepsini paylaşmam mümkün değil. İkisini burada paylaştım.
Parkın bir noktasından sonra, Ventseka Caddesinden, Devrim Meydanı'na gitmek üzere yokuş yukarıya çıkmaya başladık. Bu arada hala kahvaltı yapamamış ve karnımız da oldukça acıkmıştı. Yol üzerindeki küçük bir lokantada karnımızı doyurduk. Burada içtiğim meyve çayı oldukça lezzetliydi ve restoran ile ilgili aklımda kalan şey bu çay oldu.
Devrim meydanı ortasında yine büyük bir Lenin heykeli bulunuyordu. Burada da fotoğraf çekilip, Kuybysheva Caddesinden ilerledik. Bu cadde de tarihi binaların ve müzelerin olduğu bir caddeydi.
Bu cadde ile kesişen Leningradskaya Caddesi trafiğe kapalı sadece yayalara açık ve üzerinde çeşitli dükkanlar, restoranlar, kafeler bulunan bir cadde yani Samara'nın Arbat'ı. Burada bir süre dinlendikten sonra, Kuybysheva caddesinde yürümeye devam ettik. Leninskaya caddesine ertesi gün tekrar geldik.
Yolumuz üzerinde kiliseler, müzeler bulunuyor ama hepsine girip gezmek için, Sibirya gezimizi çok daha uzatmamız gerekirdi. 30 gün ayırdığımız bu gezide doğal olarak her turistik mekanı görmek mümkün olmuyor. Dolayısıyla içinden seçim yapmak zorundaydık.
İşte bunlardan biri yolumuz üzerindeki Protestan kilisesiydi. Rusya seyahatimiz boyunca ilk defa bir protestan kilisesine girdik. Oradaki görevlinin ürkek bakışları eşliğinde kiliseyi gezdik. Burası diğer Ortadoks ve Katolik kiliselerine göre daha basit ve gösterişsiz bir kiliseydi.
Sırada Aleks Tolstoy'un anı evi var ama ne yazık ki o da bu saatte açık değildi. Biz de evin bahçesini ve diğer müştemilatını gezebildik sadece.
Yolumuz Stalin Bunker'e.
Google haritalardan yararlanarak, Stalin Bunker'i aradık ama bulmakta oldukça zorlandık. Zaten kolayca bulunamasın diye, Kültür ve Beceri Akademisi'nin altına inşa edilmiş. Dışarıdan asla farkedilmiyor ve sanki akademinin depo kapısı gibi bir arka kapıdan içeriye giriliyor. Bulduğumuzda da vakit geçmiş ve kapanmıştı, ama yarın buraya mutlaka gelmeliydik.
Akademinin hemen karşısında, Vasily Chapaev Anıtı ve arkasında da Samara Tiyatro Akademisi binası bulunuyordu.
Chapaev iç savaşta önemli rol oynamış bölgesel bir lider. Liderliği altındaki Kızıl Ordu, doğu cephesinde General Kolchak'a ağır bir darbe vurmuş. (Kolchak ile ilgili, Omsk yazımda daha geniş bilgi vereceğim), Chapaev, Rusya'daki devrim kahramanlarından birisi olmuş.
Rusya'da bazı binalarda rölyefler ve isim taşıyan plakalar bulunuyor, bunlar o binalarda yaşamış tarihi kişilikler veya sanatçı gibi ünlü kişiler ait.
Akademinin çapraz köşesinde şu an bir klinik olarak kullanılan binanın üzerideki plakadaki resim ve isim dikkatimi çekti, Bunlar, Bulgar devriminin lideri Dimitrov'a aitti. Dimitrov buradaki öğrenciliği sırasında bu binada bir süre yaşamış. Biz rölyef hakkında konuşurken, bir kadın da bizi merakla izliyordu.
Buradan tekrar Kybuchev meydanına geldik ama epeyce de yorulduk. Bu nedenle taksiyle otele dönüp akşama kadar dinlenmeye çekildik.
Oğlum Deniz'in ekibinden (Uluslararası bir firmada Home Office çalışıyorlar) olan Alex burada yaşıyor. Onunla da buraya gelmeden önce yazışmış ve buluşmayı kararlaştırmıştık. Akşam otele gelip bizi aldı ve arabasıyla Samara'nın nehir kıyısının başka bir bölümüne götürdü. Resimde Alex ile.
Burası Zafer Meydanı'nın alt bölümüydü. Orada bir süre dolaştıktan sonra nehir boyunca yürüdük İnsanlar burada yürüyüş yapıyor, canlı müzik yapanları dinleyip eğleniyorlardı. Biz de o insanların bu eğlencelerine katıldık.
Artık akşam yemek saatiydi ve Alex'in bize önerdiği bir Özbek restoranına gittik. Restoranın Özbek şef garsonu biraz Türkçe biliyordu ve de tam bir üç kağıtçı tipti. Siparişimizi verdik ve servise başladılar ve bu arada sipariş etmediklerimizi de getiriyorlardı. Ben bunları istemediğimizi söyledim ama laf kalabalığına getirip servise devam ettiler. Servis edilen yemeklerin çoğu yenmeden kaldı. Yemek sonunda gelen hesap oldukça büyüktü. Hesap o kadar büyük ki, getirilenlerin 5 misli yemek olsa o kadar tutmazdı. Böylece Moskova'dan sonra Samara'da da kazıklanmış olduk.
Yemek sonrasında Alex bizi otelimize bıraktı ve günün yorgunluğuyla güzel bir uyku çektik.
Ertesi sabah kahvaltı için, yakında bulunan bir AVM gittik. Burada büyük market içindeki self servis restoranda, istediğimiz gibi bir kahvaltı yapma olanağı bulduk. Burası uygun fiyatlı bir yerdi ve bazen buraya diğer öğün yemekler için de geldik.
Şimdi tekrar şehri keşfe devam zamanı. Bugünkü ilk durağımız Uzay Müzesi'ydi. Vardığımızda müze kapalı ve açılma saatine de bir hayli zaman vardı. Ben kapıdaki zili çaldım, içeriden çıkan biri sert bir ifadeyle bana kapıdaki çalışma saatlerini gösterdi. Bize de sadece dışarıdan fotoğraf çekip yolumuza devam etmek düştü.
Dün kapalı olduğu için giremediğimiz Stalin Bunker'e, tekrar gittik. Kapı yine kapalıydı ve ben zili çaldım. Kapıyı görevli bir kadın açtı hızlıca ve sinirli bir şekilde birşeyler söyledi. (Herhalde Samara'da müze çalışanları asabi tiplerden seçiliyor çünkü Uzay Müzesinde de aynı tavırla karşılaşmıştık). Görevliye dün geldiğimizi ve saatin girişe uygun olduğunu söyledim. Meğerse 12 kişilik gruplar halinde rehberli olarak alıyorlarmış içeriye. Kadın sertçe girişin kişi başı 400 ruble olduğunu söyledi ve ben de sertçe ödeyeceğimiz söyledim. Ben diklenerek konuşunca bu kez kadın yumuşadı ve kibarca öndeki rehberli gruba yetişmemizi istedi.
Bu sığınak dokuz ayda 800 mühendis ve 2400 gizlice çalışan bir ekip tarafından inşa edilmiş. Genel görüş, inşaat ekibinin sığınağın tamamlanmasından sonra öldürülen suçlulardan oluştuğu doğrultusunda, ancak bu iddia henüz kanıtlanamamış. İnşaat sırasında, işçilerin ve inşaat ekipmanlarının yerel halk tarafından nasıl görülmemiş olması hala bir sır olarak kalmış.
Sığınak 12 katlı bir binaya eşdeğer olan 37 metre derinliğinde. Zamanın diğer sığınaklarına kıyasla en derin olanı buymuş. Hitler’in Berlin sığınağı yalnızca 16 metre derinlikte imiş. (Demek ki Stalin, Hitler'den tırsıkmış.) ))
Sığınağın bağımsız hava geri dönüşüm sistemi ve elektrik santrali, keşfedildikten sonra hala çalışır durumdaymış. Sığınak hava bombalarından doğrudan etkilenmeye dayanabilir bir yapıymış. Hava geçirmez olabilir ve içindekiler 5 güne kadar yaşayabilir durumda inşa edilmiş.
Zemin katta 2 oda, 115 kişi kapasiteli ana oda ve Stalin'in kişisel odası bulunuyordu. Üst katlar, korumalar, teknik destek personeli ve depo odalar olarak kullanılıyormuş.
Stalin'in hiçbir zaman sığınakta kalmasına gerek kalmamış. Burası, bulunduğu 1991 yılına kadar Samara vatandaşları için bir sır olarak kalmış ve daha sonra müze haline getirilmiş.
Yolumuz üzerinde kiliseler, müzeler bulunuyor ama hepsine girip gezmek için, Sibirya gezimizi çok daha uzatmamız gerekirdi. 30 gün ayırdığımız bu gezide doğal olarak her turistik mekanı görmek mümkün olmuyor. Dolayısıyla içinden seçim yapmak zorundaydık.
İşte bunlardan biri yolumuz üzerindeki Protestan kilisesiydi. Rusya seyahatimiz boyunca ilk defa bir protestan kilisesine girdik. Oradaki görevlinin ürkek bakışları eşliğinde kiliseyi gezdik. Burası diğer Ortadoks ve Katolik kiliselerine göre daha basit ve gösterişsiz bir kiliseydi.
Sırada Aleks Tolstoy'un anı evi var ama ne yazık ki o da bu saatte açık değildi. Biz de evin bahçesini ve diğer müştemilatını gezebildik sadece.
Yolumuz Stalin Bunker'e.
Google haritalardan yararlanarak, Stalin Bunker'i aradık ama bulmakta oldukça zorlandık. Zaten kolayca bulunamasın diye, Kültür ve Beceri Akademisi'nin altına inşa edilmiş. Dışarıdan asla farkedilmiyor ve sanki akademinin depo kapısı gibi bir arka kapıdan içeriye giriliyor. Bulduğumuzda da vakit geçmiş ve kapanmıştı, ama yarın buraya mutlaka gelmeliydik.
Akademinin hemen karşısında, Vasily Chapaev Anıtı ve arkasında da Samara Tiyatro Akademisi binası bulunuyordu.
Chapaev iç savaşta önemli rol oynamış bölgesel bir lider. Liderliği altındaki Kızıl Ordu, doğu cephesinde General Kolchak'a ağır bir darbe vurmuş. (Kolchak ile ilgili, Omsk yazımda daha geniş bilgi vereceğim), Chapaev, Rusya'daki devrim kahramanlarından birisi olmuş.
Rusya'da bazı binalarda rölyefler ve isim taşıyan plakalar bulunuyor, bunlar o binalarda yaşamış tarihi kişilikler veya sanatçı gibi ünlü kişiler ait.
Akademinin çapraz köşesinde şu an bir klinik olarak kullanılan binanın üzerideki plakadaki resim ve isim dikkatimi çekti, Bunlar, Bulgar devriminin lideri Dimitrov'a aitti. Dimitrov buradaki öğrenciliği sırasında bu binada bir süre yaşamış. Biz rölyef hakkında konuşurken, bir kadın da bizi merakla izliyordu.
Buradan tekrar Kybuchev meydanına geldik ama epeyce de yorulduk. Bu nedenle taksiyle otele dönüp akşama kadar dinlenmeye çekildik.
Oğlum Deniz'in ekibinden (Uluslararası bir firmada Home Office çalışıyorlar) olan Alex burada yaşıyor. Onunla da buraya gelmeden önce yazışmış ve buluşmayı kararlaştırmıştık. Akşam otele gelip bizi aldı ve arabasıyla Samara'nın nehir kıyısının başka bir bölümüne götürdü. Resimde Alex ile.
Burası Zafer Meydanı'nın alt bölümüydü. Orada bir süre dolaştıktan sonra nehir boyunca yürüdük İnsanlar burada yürüyüş yapıyor, canlı müzik yapanları dinleyip eğleniyorlardı. Biz de o insanların bu eğlencelerine katıldık.
Artık akşam yemek saatiydi ve Alex'in bize önerdiği bir Özbek restoranına gittik. Restoranın Özbek şef garsonu biraz Türkçe biliyordu ve de tam bir üç kağıtçı tipti. Siparişimizi verdik ve servise başladılar ve bu arada sipariş etmediklerimizi de getiriyorlardı. Ben bunları istemediğimizi söyledim ama laf kalabalığına getirip servise devam ettiler. Servis edilen yemeklerin çoğu yenmeden kaldı. Yemek sonunda gelen hesap oldukça büyüktü. Hesap o kadar büyük ki, getirilenlerin 5 misli yemek olsa o kadar tutmazdı. Böylece Moskova'dan sonra Samara'da da kazıklanmış olduk.
Yemek sonrasında Alex bizi otelimize bıraktı ve günün yorgunluğuyla güzel bir uyku çektik.
Ertesi sabah kahvaltı için, yakında bulunan bir AVM gittik. Burada büyük market içindeki self servis restoranda, istediğimiz gibi bir kahvaltı yapma olanağı bulduk. Burası uygun fiyatlı bir yerdi ve bazen buraya diğer öğün yemekler için de geldik.
Şimdi tekrar şehri keşfe devam zamanı. Bugünkü ilk durağımız Uzay Müzesi'ydi. Vardığımızda müze kapalı ve açılma saatine de bir hayli zaman vardı. Ben kapıdaki zili çaldım, içeriden çıkan biri sert bir ifadeyle bana kapıdaki çalışma saatlerini gösterdi. Bize de sadece dışarıdan fotoğraf çekip yolumuza devam etmek düştü.
Dün kapalı olduğu için giremediğimiz Stalin Bunker'e, tekrar gittik. Kapı yine kapalıydı ve ben zili çaldım. Kapıyı görevli bir kadın açtı hızlıca ve sinirli bir şekilde birşeyler söyledi. (Herhalde Samara'da müze çalışanları asabi tiplerden seçiliyor çünkü Uzay Müzesinde de aynı tavırla karşılaşmıştık). Görevliye dün geldiğimizi ve saatin girişe uygun olduğunu söyledim. Meğerse 12 kişilik gruplar halinde rehberli olarak alıyorlarmış içeriye. Kadın sertçe girişin kişi başı 400 ruble olduğunu söyledi ve ben de sertçe ödeyeceğimiz söyledim. Ben diklenerek konuşunca bu kez kadın yumuşadı ve kibarca öndeki rehberli gruba yetişmemizi istedi.
Bu sığınak dokuz ayda 800 mühendis ve 2400 gizlice çalışan bir ekip tarafından inşa edilmiş. Genel görüş, inşaat ekibinin sığınağın tamamlanmasından sonra öldürülen suçlulardan oluştuğu doğrultusunda, ancak bu iddia henüz kanıtlanamamış. İnşaat sırasında, işçilerin ve inşaat ekipmanlarının yerel halk tarafından nasıl görülmemiş olması hala bir sır olarak kalmış.
Sığınak 12 katlı bir binaya eşdeğer olan 37 metre derinliğinde. Zamanın diğer sığınaklarına kıyasla en derin olanı buymuş. Hitler’in Berlin sığınağı yalnızca 16 metre derinlikte imiş. (Demek ki Stalin, Hitler'den tırsıkmış.) ))
Sığınağın bağımsız hava geri dönüşüm sistemi ve elektrik santrali, keşfedildikten sonra hala çalışır durumdaymış. Sığınak hava bombalarından doğrudan etkilenmeye dayanabilir bir yapıymış. Hava geçirmez olabilir ve içindekiler 5 güne kadar yaşayabilir durumda inşa edilmiş.
Zemin katta 2 oda, 115 kişi kapasiteli ana oda ve Stalin'in kişisel odası bulunuyordu. Üst katlar, korumalar, teknik destek personeli ve depo odalar olarak kullanılıyormuş.
Stalin'in hiçbir zaman sığınakta kalmasına gerek kalmamış. Burası, bulunduğu 1991 yılına kadar Samara vatandaşları için bir sır olarak kalmış ve daha sonra müze haline getirilmiş.
Stalin Bunker'ini gezerken Stalin için hazırlanmış mekanlarda onun yerine de poz verdik. O koltukta en iyi poz veren Ergun idi ve dolayısıyla onun fotoğrafını buraya koymayı uygun buldum.
Bugün Samara'yı gezerken bizim Tatar İldar'dan bana bir mesaj gelmişti. Mesajda bize Samara'yı gezmemiz konusunda yardımcı olacak ve burada yaşayan bir arkadaşını aramamı istemişti. Aslında bir yardıma ihtiyacımız yoktu ama kırılmasın diye arkadaşını aramıştım ve arkadaşıyla bu saatlerde buluşmak üzere anlaşmıştık.
Bunkerden çıkınca o arkadaş ile buluştuk Bana mesaj yazarken İngilizce yazan bu arkadaşın, karşılaşınca ve ben konuşurken, bir kelime dahi İngilizce bilmediği anladım. Ben konuşurken sadece kafasını sallıyor ve tek kelime söylemiyordu. Arabasına doğru yürüdük, arabada ön koltukta bir kız çocuğu oturuyordu ve o İngilizce konuşmaya başladı bizimle. Meğerse mesajları yazan oymuş. Bize nasıl yardımcı olabileceklerini sordular, ihtiyacımız olmadığını söyledim ve bizi sadece nehrin kenarındaki iskeleye bırakmalarını rica ettim. Doğrusu onlar da bizimle ilgilenmeye pek gönüllü değildi. Arabada arkada biz dört kişi sıkış tepiş oturduk, neyse ki gideceğimiz yer uzak değildi. İskeleye varınca kendilerine teşekkür edip ayrıldık.
İskeleye gelme sebebimiz, N. Novgorod'daki gibi bir tekne turu yapmaktı. Ancak burada istediğimiz gibi bir tur bulamadık.
Şimdiki hedefimiz, dün eksik kalan Leningradskaya Caddesi gezimizi bugün yapmak.
Önce de yazdığım gibi burası sadece yayalara açık olan bir caddeydi. Burada çeşitli kafeler, restoranlar ve dükkanlar bulunuyordu. Cadde boyunca yürüyoruz ve hem etrafa bakınıyor hem fotoğraflıyoruz burasını.
Şimdi de Lenin evine gitme niyetiyle Samarskaya Caddesinde yürümeye başladık. Bu cadde kentin başka bir yüzünü gösteriyordu. Diğer caddelerdeki güzel görüntülerden eser kalmadı burada. Geçmişte güzel olduğu belli olan bu binalar, genellikle bakımsız bir durumdaydı.
Yolumuz üzerindeki Samara Tarih Müzesi önüne kadar gittik ama giriş ücreti çok geldi ve girmekten vazgeçtik. Hüseyin, Lenin evine gidip geldi orası da yine kapalıymış.
Artık Samara'da son durağımız olan Zafer Meydanı ve Anıtı'na gitme zamanı. Yol boyunca ilerlerken Samara'nın caddelerinin temizliği, ki bütün şehirlerde de böyle, dikkatimizden kaçmadı.
Nihayet Zafer Meydanındayız. Burada faşizme karşı verilen mücadelenin, 9 Mayıs 1945 yılında taçlandırıldığı zaferin anıtları bulunuyordu.
Ayrıca buradan İdil nehri civarının oldukça güzel manzaralarını da izleme olanağı bulduk.
Artık bugün de oldukça fazla yorulduk. Otele dönüp biraz dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Dönüş yolunda otelimize yakın AVM ye gidip öğle yemeğimizi yedik ve otelde dinlenmeye çekildik.
Akşama doğru tekrar yola çıktık. Bu kez yolumuz, otelimize 1,5 - 2 km. mesafedeki, Gagarin Park'a. Burası çok güzel bir park. (zaten Rusya'daki parklar hepsi güzel). Sosyalist mantalite insanlara stres attıracak, temiz hava aldıracak alanları hiç ihmal etmemiş. Belli bir noktada yüksek yapılar bulunsa da etrafı hep parklara veya yeşil alanlara bırakılmış. Kendi ülkemizde bunların tam tersinin yapıldığını gördükçe insan nasıl üzülmez ki!
Rusya denilince akla ayı (Rusçası Medved) gelir tabii ki. Biz gerçek ayı görmemiş olsak da, işte parktaki ayı ile böyle poz verdik))).
Otele dönmek üzere geldiğimiz yönden farklı bir noktadan çıkınca bir cami ile karşılaştık ve doğruca oraya gittik. İçeride bulunan ve Türkçe bilen, Tatar bir imamla tanıştık. Tanışma faslından sonra adam Fetullah konusunda ağzımızı yokladı. Fetullah oraya iyi yardımda bulunmuş, çok açık söylemese de ifadelerinden taraftarı olduğu anlaşılıyordu.
Camini içini gezerken, bize birlikte iki rekat namaz kılmayı önerdi ama biz abdestimizi bahane ederek teklifi kabul etmedik. Dışarıda bulunan tabelada "Nur" cemaatinin camisi olduğu da açıkça yazıyordu zaten.
Tekrar otelimizdeyiz. Bu gece saat; 22.04 te Ufa'ya gitmek için trenle yola çıkacağız ve sabah 07.41 de Ufa'da olacağız.
Ufa'da görüşmek üzere.
TRANS SİBİRYA, 5. DURAK - UFA YAZIMI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
Bugün Samara'yı gezerken bizim Tatar İldar'dan bana bir mesaj gelmişti. Mesajda bize Samara'yı gezmemiz konusunda yardımcı olacak ve burada yaşayan bir arkadaşını aramamı istemişti. Aslında bir yardıma ihtiyacımız yoktu ama kırılmasın diye arkadaşını aramıştım ve arkadaşıyla bu saatlerde buluşmak üzere anlaşmıştık.
Bunkerden çıkınca o arkadaş ile buluştuk Bana mesaj yazarken İngilizce yazan bu arkadaşın, karşılaşınca ve ben konuşurken, bir kelime dahi İngilizce bilmediği anladım. Ben konuşurken sadece kafasını sallıyor ve tek kelime söylemiyordu. Arabasına doğru yürüdük, arabada ön koltukta bir kız çocuğu oturuyordu ve o İngilizce konuşmaya başladı bizimle. Meğerse mesajları yazan oymuş. Bize nasıl yardımcı olabileceklerini sordular, ihtiyacımız olmadığını söyledim ve bizi sadece nehrin kenarındaki iskeleye bırakmalarını rica ettim. Doğrusu onlar da bizimle ilgilenmeye pek gönüllü değildi. Arabada arkada biz dört kişi sıkış tepiş oturduk, neyse ki gideceğimiz yer uzak değildi. İskeleye varınca kendilerine teşekkür edip ayrıldık.
İskeleye gelme sebebimiz, N. Novgorod'daki gibi bir tekne turu yapmaktı. Ancak burada istediğimiz gibi bir tur bulamadık.
Şimdiki hedefimiz, dün eksik kalan Leningradskaya Caddesi gezimizi bugün yapmak.
Önce de yazdığım gibi burası sadece yayalara açık olan bir caddeydi. Burada çeşitli kafeler, restoranlar ve dükkanlar bulunuyordu. Cadde boyunca yürüyoruz ve hem etrafa bakınıyor hem fotoğraflıyoruz burasını.
Şimdi de Lenin evine gitme niyetiyle Samarskaya Caddesinde yürümeye başladık. Bu cadde kentin başka bir yüzünü gösteriyordu. Diğer caddelerdeki güzel görüntülerden eser kalmadı burada. Geçmişte güzel olduğu belli olan bu binalar, genellikle bakımsız bir durumdaydı.
Yolumuz üzerindeki Samara Tarih Müzesi önüne kadar gittik ama giriş ücreti çok geldi ve girmekten vazgeçtik. Hüseyin, Lenin evine gidip geldi orası da yine kapalıymış.
Artık Samara'da son durağımız olan Zafer Meydanı ve Anıtı'na gitme zamanı. Yol boyunca ilerlerken Samara'nın caddelerinin temizliği, ki bütün şehirlerde de böyle, dikkatimizden kaçmadı.
Nihayet Zafer Meydanındayız. Burada faşizme karşı verilen mücadelenin, 9 Mayıs 1945 yılında taçlandırıldığı zaferin anıtları bulunuyordu.
Ayrıca buradan İdil nehri civarının oldukça güzel manzaralarını da izleme olanağı bulduk.
Artık bugün de oldukça fazla yorulduk. Otele dönüp biraz dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Dönüş yolunda otelimize yakın AVM ye gidip öğle yemeğimizi yedik ve otelde dinlenmeye çekildik.
Akşama doğru tekrar yola çıktık. Bu kez yolumuz, otelimize 1,5 - 2 km. mesafedeki, Gagarin Park'a. Burası çok güzel bir park. (zaten Rusya'daki parklar hepsi güzel). Sosyalist mantalite insanlara stres attıracak, temiz hava aldıracak alanları hiç ihmal etmemiş. Belli bir noktada yüksek yapılar bulunsa da etrafı hep parklara veya yeşil alanlara bırakılmış. Kendi ülkemizde bunların tam tersinin yapıldığını gördükçe insan nasıl üzülmez ki!
Rusya denilince akla ayı (Rusçası Medved) gelir tabii ki. Biz gerçek ayı görmemiş olsak da, işte parktaki ayı ile böyle poz verdik))).
Otele dönmek üzere geldiğimiz yönden farklı bir noktadan çıkınca bir cami ile karşılaştık ve doğruca oraya gittik. İçeride bulunan ve Türkçe bilen, Tatar bir imamla tanıştık. Tanışma faslından sonra adam Fetullah konusunda ağzımızı yokladı. Fetullah oraya iyi yardımda bulunmuş, çok açık söylemese de ifadelerinden taraftarı olduğu anlaşılıyordu.
Camini içini gezerken, bize birlikte iki rekat namaz kılmayı önerdi ama biz abdestimizi bahane ederek teklifi kabul etmedik. Dışarıda bulunan tabelada "Nur" cemaatinin camisi olduğu da açıkça yazıyordu zaten.
Tekrar otelimizdeyiz. Bu gece saat; 22.04 te Ufa'ya gitmek için trenle yola çıkacağız ve sabah 07.41 de Ufa'da olacağız.
Ufa'da görüşmek üzere.
TRANS SİBİRYA, 5. DURAK - UFA YAZIMI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...
İYİ SEYAHATLER
1 yorum:
Muhteşem bir gezi rehberi olmuş Malik bey teşekkürler,oralara gitmiş gibi oldum.
Erkan Atik
Yorum Gönder