Tiran’dan bir sonraki durağımız Ohrid’e sabah 6 otobüsüyle geçtik (Kişi başı 15 Euro). Bizim şirket servisleri gibi ufak dolmuşlar bunlar. Bayık bir müzikle 5 saat yol yapacağımızı düşünürken Armin Van Buuren’le güne başladık :) Biraz otoyol, biraz tek gidiş tek geliş, çoğunlukla virajlı dağ yollarından oluşan arabayla giderseniz çok daha kısa sürecek bir yolda, sınır geçişi sebebiyle iyice gecikiyoruz. Sınırda Arnavutlar’ı tek tek çağırıyorlar, bize ise selam verip pasaportumuzu iade ettiler. Sınır beklemesi nedeniyle 5 saat süren yol sonunda dolmuş bizi Struga’da yol kenarında bıraktı. Şehre doğru 5 dakikalık bir yürüyüşle Ohrid dolmuşuna vardık ve yarım saatlik (ve kişi başı 0,5 Euroluk) yolculuk sonunda Ohrid’e ulaştık. Bu arada hemen belirteyim Makedonya Arnavutluk’a göre bir tık daha pahalı ama Türkiye’ye göre yine de ucuz. Para birimi denari. 60 denari= 1 Euro = 3 TL kaba hesabını yapabilirsiniz. Restoran ve otellerde Euro kabul ediyorlar.
Ohrid’nin hep gölden fotoğrafları vardır. Benimki de kaleden olsun!
Ohrid’de House Jovan’da kaldık. Günlüğü 40 Euro’ya rahat ve güzel bir oda bulduk. Ohrid gerçekten çok güzel bir yer. Tsar Samuel, Ohrid Gölü’nün etrafında yılın günleri kadar kilise olmasını istemiş. Bu yüzden şehirde irili ufaklı çok sayıda kilise var. Daha önceden gittiğimde de yaz değildi. Bu yüzden yine göle giremedik ve sokaklar tenhaydı. Ohrid’de yapabilecekleriniz; inişli çıkışlı yollardan kiliseleri ve camileri gezmek, bir de kaleye çıkmak. Bunların dışında gölde gezmek için sandallar ve gezi vapuru var. 10 Euroluk tarifeyle gölde gezinti yaptırıyorlar. Akşam yemeği saati geldiği için son tura katılamadık ama uzaklaşan gemide Türkçe konuşan rehberin mikrofonla etrafı anlattığını duyunca açıkcası pişman olduk. Vapura binmeyi düşünüyorsanız Türkçe konuşan rehber hep var mı diye bir sorun derim, teknelere binecekseniz de kesinlikle pazarlık yapın. Bu arada Ohrid incileriyle ünlü kendinize ya da yakınlarınıza kaliteli Ohrid incileri alabilirsiniz. Şehirde Türk nüfusu oldukça fazla, onlara giderseniz fiyat konusunda yardımcı da olurlar. Bu arada Makedonlar’a da yanlış bir şey söylemiş olmayayım. Yurtdışında Türkler’e en iyi davranılan ülke burası olsa gerek.
Gece yemek için Dalga Restoran’ı seçtik. Yemekler öyle çok ahım şahım değil. Meze olayı bildiğiniz sos. Daha önceden okuduğumuz Ajvar ve Garlic(Sarımsak) soslarından söyledik. İkisi de güzel soslar; acı biber sevmiyorsanız sarımsak sosa bulaşmayın derim yanında getirdikleri biberler çok acı. Balık olarak da gölde avlanması yasal olan “Belvica” söyledik. Önceki gidişimde “trout(alabalık)” yemiştim, alabalığı tavsiye ederim. Yanında şarapla 40 Euro ödeyip kalkıyoruz. Biz yorgunluktan odaya döndük ama eğlenmek için gidebilecek yerler var. Ertesi sabah, otel sahiplerinin olan güzel bir şarapevinde çok lezzetli bir kahvaltı yapıyoruz. Ardından İstanbul Çay Ocağı’nda çayımızı içip taksiyle 2–3 Euroluk bir ücret ödeyerek otogara geçiyoruz.
ÜSKÜP (SKOPJE):
Otogardan kişi başı 15 Euro’ya aldığımız biletle eski otobüsümüze binip Ohrid’den ayrılıyoruz. 4 saat süren yolculukta mola verip, önceki gezide de uğradığımız Kırçova dağlarındaki dinlenme tesisinde pırasalı böreğimizi yiyoruz. Buranın börekleri harika. Arabayla da geçerseniz atlamayın derim. Kırçova’yı geçince sağda bir benzinlikte parketmiş otobüsleri göreceksiniz. Orası bizim börekçi. Makedonya yolları güzel, dağ yollarındaki orman manzarası da gerçekten şahane. Bir karede aynı anda 7–8 renk ağaç var. Gerçekten şaşırdım :)
Taş Köprü üzerinden Yeni Şehir Meydanı
Üsküp otogarında inip yürüyerek otelimize geçiyoruz. Kej Hostel! Ben hostel olayına pek sıcak bakmıyorum ama eşim denemek istiyor, dinliyorum mecbur. Hostelde banyolu özel oda tutuyoruz. Meğer oda 2 katlı ve 4 kişilikmiş. Nehir kenarında hostelin balkonlu kral dairesinde(!) geceliği 35 Euro’ya kalıyoruz. 8 yıl önce görülecek yerler hep eski şehir (nehrin ötesi) tarafındaydı. Tüm parayı Üsküp’ü turistik bir “Avrupa” şehri yapmak için harcamışlar resmen. Adam başı 1 heykel düşüyor desem yalan olmaz. 40 metrelik heykeller mi istersiniz, su ve ışık şovları mı? Etkilendim. Ama açıkcası biraz da görgüsüzlük olmuş. Çok bir tarihleri olmadığından, ya da tarihi tekrar yazmak istediklerinden midir nedir, hep başka ülkelerin kahramanlarının heykellerini yapmışlar. (Buraya gelmeden Büyük İskender mevzuusunu okumanızı öneririm, ama heykel konusu sadece İskender’le de kalmamış gibi!) Türkler’i bu kadar sevmelerine rağmen Atatürk heykeli acaba niye yok diye düşündüm ama her yerde TİKA’nın yardımlarını görünce biraz nedenini anlar gibi oldum…! Bu arada yiğidi öldür hakkını yeme: TİKA’nın bu turda gezdiğim tüm yerlerde İslam tarihinin korunması üzerine büyük katkıları olduğunu gördüm.
Neyse; Türk çarşısı, şehir kalesi, Kurşunlu Han ve Mustafa Paşa Camii’ni gezdikten sonra yeni şehre geçiyoruz. Heykellerin etrafında bir tur attıktan sonra meydandaki İskender Heykeli manzaralı Tivoli isimli güzel bir restoranda güzel de bir yemek yiyoruz. İstanbul’a kıyasla cüzdanı bırakacağınız yerden 30 Euro’ya kalkıyoruz. Ardından Üsküp’te yaşayan bir arkadaşımızla biraz gezerek gece hayatına göz atıyoruz birer içki içiyor ve otele dönüyoruz.
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder