AĞUSTOS - 2017
Transilvanya dönüşü Bükreş'teki otelimize yerleştik. Bu gün oldukça uzun bir yol katetik ve oldukça yorgunuz ve iyi bir dinlenmeyi hakettik.
Bugün kahvaltıyı takiben Bükreş'te gezemediğimiz yerleri gezmeye devam edeceğiz. Kiralık aracı teslim etmeye gittim, teslim işleri tamamlanınca otele döneceğim ama oteli kaybettim. :) Dünkü yol yorgunluğu, daha önce rezervasyon yaptırmadığım için, gecenin bir vaktinde otel bulmak için, arabayla oraya buraya gir çık yapınca hayatımda ilk kez kayboldum. :) Neticede bir exchange ofisinden yardım alarak otele vardım. Bu da seyahat tarihimdeki bir ilk olarak yazılıyordu benim haneme. :)
Bu gün yolumuz Herastau Park. Yakınımızdaki Üniversitate metro istasyonundan, üç durak sonraki istasyonda inerek Herastau Parka ulaştık. Parkta öncelikleilgimizi çeken, girişteki De Gaulle anıtıydı. Daha önce Moskova'da da Cosmos Otelin önünde de böyle büyük bir De Gaulle anıtı görmüştüm. Neden ona bu değeri verdiklerini bilmiyorum ve merak ediyorum doğrusu. Okurlarımdan bu konuyla ilgili bilgisi olan varsa öğrenmekten memnun olurum.
Buraya gelmeden bir metro durağı geride Zafer Takı (Arcul de Triumf ) bulunuyor. Daha önce aslını Paris'te ve bu yıl da kopyasını Laos'ta gördüğümüz bu taka özel olarak gitmedim, sadece önünden geçerken fotoğrafladım.
Herastau Park içinde bulunan Muzeul Satului (Köy Müzesi) ziyaret ettimiz ilk yerdi bugün. Burası bir açık hava müzesiydi. Burada 16. 17. 18. yüzyıllardaki kırsal yaşam canlandırılmış. Romanya'nın çeşitli bölgelerine ait evler, eşyalar yani genelde yaşam tarzları sergilenmiş.
Bunlardan bazılarının sadece giriş bölümüne girebiliyor.
Müzenin çıkışında Beraria isimli oldukça büyük bir kapalı alana sahip restoran bulunuyor. Burada yemeğimizi yerken yerel biraları Ursus'u yudumladık. Bu mekanda Eylül ayından itibaren konserler veriliyormuş. Almanların Oktober Fest'i gibi Eylül ve Ekim aylarını kapsayan festivalleri var ama daha önce bahsettim, bizim gibi yanlış zamanda gelirseniz bunları elbette göremezsiniz.
Yukarıdaki ilanda bu yıl programı bulunuyor.
Herastau parkı içinde büyükçe bir göl de bulunuyor. İsteyen burada göl içinde tekne turu yapabiliyor. Park içerisinde çok sayıda heykel de göze çarpıyor.
Şunu özellikle yazmadan edemeyeceğim, Bükreş'te çok sayıda park bulunuyor. İnsanlar burada eğleniyor, spor yapıyor, gençler için özel kaykay bile yerleri yapılmış. İnsanlar ulu ağaçların gölgesinde dinleniyorlar. Bizim ülkemizde en küçük parkları (örneğin; Gezi Parkı) dahi beton binalarla doldurulmaya çalışılırken, adamların insanlık için böyle güzel alanları koruması karşısında insanlığımızdan utandık doğrusu.
Artık otele dönüp istirahate çekilme zamanıydı.
Akşam Lipscani (Old Town) da gezmeye çıktık. Burada gece hayatı oldukça hareketliydi. Barlarda dansçı kızlar yüksek sesle çalınan müzik eşliğinde dans ediyorlardı. Bir kısmı da yol üzerinde mekana müşteri çekmekle meşguldü. Gece yarısından sonra eğlence daha da üst seviyeler çıkıyormuş ama hem yorgunluktan hem de yüksek sesli müzik nedeniyle dayanamayıp otele döndük. Dolayısıyla Bükreş Gece Hayatını daha detaylı olarak yazamıyorum. :)
Bugün Bükreş'teki son günümüz akşam üzeri Kiev'e uçacağız. O nedenle kendimizi fazla yormadan günü geçirmeliydik. Burada bir müzeye gidememiştik, fırsatı bulunca en merkezi yerdeki Tarih Müzesi'ne gittik. Orası hem serindi hem de Romanya tarihi ile ilgili bilgilenmemize yarayacaktı. Aslında Bükreş'te çok sayıda gezilmesi gereken müze bulunuyor, ama müze gezmek demek, zaman demek. Bu nedenle sadece burayı gezebildik.
Müzenin ilk bölümünde Antik çağdan kalan buluntular sergileniyordu. İkinci bölümünde ise hazine dairesi vardı ancak burada fotoğraf çekmeye izin verilmiyordu ve bu nedenle oradan fotoğraf paylaşamıyorum.
Diğer bir bölümünde ise askeri alandaki görseller paylaşılmış. Bir kurgu ile savaşlar anlatılıyordu. Girişinde de çeşitli askeri kıyafetler sergileniyordu. Ben de oradaki askeri giysilerden birini giyip, fotoğraf çekildim.
Tarih müzesinden sonra yolumuz üzerinde, 15. yüzyılda Vlad Tepes (Drakula) tarafından yaptırılmış olan mahkeme binası bulunuyordu. Sadece duvarları ve çevresinde bir kaç mezar kalmış olan bu tarihi mekanın önündeki Vlad'ın fotoğrafını çekebildim sadece.
Hapishanenein hemen yanında ünlü Curtea Veche Church (Curtea Veche Kilisesi) bulunuyor. Bu kilise 1554 yılında Kral Mirea Ciobanul tarafından yaptırılmış. Bu kilise Bükreş'teki en eski kiliseymiş. Bu kadar önemli bir tarihi yapının hemen dibindeki, sonradan inşa edilmiş, eğreti binalar bu güzel mimari görünüşü gölgeliyordu. İçeride günah çıkarma ritüeline de şahit olduk. Bir kişi günah çıkarırken, bir çok kişi de sıra bekliyordu, demek ki Bükreşlilerin günahı çokmuş. :)
Bükreş'te özellikle Lipscani bölgesinde, Türk restoranları, Yunan restoranları gibi yabancılara ait restoranlar da bulunuyor. Bunlardan birisi olan Dristor Kebap'ta öğle yemeğimizi yedikten sonra artık yolumuz Kiev'eydi.
İYİ SEYAHATLER
AĞUSTOS - 2017
Transilvanya dönüşü Bükreş'teki otelimize yerleştik. Bu gün oldukça uzun bir yol katetik ve oldukça yorgunuz ve iyi bir dinlenmeyi hakettik.
Bugün kahvaltıyı takiben Bükreş'te gezemediğimiz yerleri gezmeye devam edeceğiz. Kiralık aracı teslim etmeye gittim, teslim işleri tamamlanınca otele döneceğim ama oteli kaybettim. :) Dünkü yol yorgunluğu, daha önce rezervasyon yaptırmadığım için, gecenin bir vaktinde otel bulmak için, arabayla oraya buraya gir çık yapınca hayatımda ilk kez kayboldum. :) Neticede bir exchange ofisinden yardım alarak otele vardım. Bu da seyahat tarihimdeki bir ilk olarak yazılıyordu benim haneme. :)
Buraya gelmeden bir metro durağı geride Zafer Takı (Arcul de Triumf ) bulunuyor. Daha önce aslını Paris'te ve bu yıl da kopyasını Laos'ta gördüğümüz bu taka özel olarak gitmedim, sadece önünden geçerken fotoğrafladım.
Herastau Park içinde bulunan Muzeul Satului (Köy Müzesi) ziyaret ettimiz ilk yerdi bugün. Burası bir açık hava müzesiydi. Burada 16. 17. 18. yüzyıllardaki kırsal yaşam canlandırılmış. Romanya'nın çeşitli bölgelerine ait evler, eşyalar yani genelde yaşam tarzları sergilenmiş.
Bunlardan bazılarının sadece giriş bölümüne girebiliyor.
Müzenin çıkışında Beraria isimli oldukça büyük bir kapalı alana sahip restoran bulunuyor. Burada yemeğimizi yerken yerel biraları Ursus'u yudumladık. Bu mekanda Eylül ayından itibaren konserler veriliyormuş. Almanların Oktober Fest'i gibi Eylül ve Ekim aylarını kapsayan festivalleri var ama daha önce bahsettim, bizim gibi yanlış zamanda gelirseniz bunları elbette göremezsiniz.
Yukarıdaki ilanda bu yıl programı bulunuyor.
Herastau parkı içinde büyükçe bir göl de bulunuyor. İsteyen burada göl içinde tekne turu yapabiliyor. Park içerisinde çok sayıda heykel de göze çarpıyor.
Şunu özellikle yazmadan edemeyeceğim, Bükreş'te çok sayıda park bulunuyor. İnsanlar burada eğleniyor, spor yapıyor, gençler için özel kaykay bile yerleri yapılmış. İnsanlar ulu ağaçların gölgesinde dinleniyorlar. Bizim ülkemizde en küçük parkları (örneğin; Gezi Parkı) dahi beton binalarla doldurulmaya çalışılırken, adamların insanlık için böyle güzel alanları koruması karşısında insanlığımızdan utandık doğrusu.
Artık otele dönüp istirahate çekilme zamanıydı.
Akşam Lipscani (Old Town) da gezmeye çıktık. Burada gece hayatı oldukça hareketliydi. Barlarda dansçı kızlar yüksek sesle çalınan müzik eşliğinde dans ediyorlardı. Bir kısmı da yol üzerinde mekana müşteri çekmekle meşguldü. Gece yarısından sonra eğlence daha da üst seviyeler çıkıyormuş ama hem yorgunluktan hem de yüksek sesli müzik nedeniyle dayanamayıp otele döndük. Dolayısıyla Bükreş Gece Hayatını daha detaylı olarak yazamıyorum. :)
Bugün Bükreş'teki son günümüz akşam üzeri Kiev'e uçacağız. O nedenle kendimizi fazla yormadan günü geçirmeliydik. Burada bir müzeye gidememiştik, fırsatı bulunca en merkezi yerdeki Tarih Müzesi'ne gittik. Orası hem serindi hem de Romanya tarihi ile ilgili bilgilenmemize yarayacaktı. Aslında Bükreş'te çok sayıda gezilmesi gereken müze bulunuyor, ama müze gezmek demek, zaman demek. Bu nedenle sadece burayı gezebildik.
Müzenin ilk bölümünde Antik çağdan kalan buluntular sergileniyordu. İkinci bölümünde ise hazine dairesi vardı ancak burada fotoğraf çekmeye izin verilmiyordu ve bu nedenle oradan fotoğraf paylaşamıyorum.
Tarih müzesinden sonra yolumuz üzerinde, 15. yüzyılda Vlad Tepes (Drakula) tarafından yaptırılmış olan mahkeme binası bulunuyordu. Sadece duvarları ve çevresinde bir kaç mezar kalmış olan bu tarihi mekanın önündeki Vlad'ın fotoğrafını çekebildim sadece.
Hapishanenein hemen yanında ünlü Curtea Veche Church (Curtea Veche Kilisesi) bulunuyor. Bu kilise 1554 yılında Kral Mirea Ciobanul tarafından yaptırılmış. Bu kilise Bükreş'teki en eski kiliseymiş. Bu kadar önemli bir tarihi yapının hemen dibindeki, sonradan inşa edilmiş, eğreti binalar bu güzel mimari görünüşü gölgeliyordu. İçeride günah çıkarma ritüeline de şahit olduk. Bir kişi günah çıkarırken, bir çok kişi de sıra bekliyordu, demek ki Bükreşlilerin günahı çokmuş. :)
Bükreş'te özellikle Lipscani bölgesinde, Türk restoranları, Yunan restoranları gibi yabancılara ait restoranlar da bulunuyor. Bunlardan birisi olan Dristor Kebap'ta öğle yemeğimizi yedikten sonra artık yolumuz Kiev'eydi.
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder