Eylül 2016
DÜNYANIN ÇATISINDA - HEDEF “POON HİLL”
Kathmandu’dan Pokhara’ya gelip daha önce rezervasyon yaptığım, Hotel City Inn’e yerleştim. Artık akşam olmak üzereydi.
Pokhara, Annapurna dağında yapılan trekkingler için başlangıç noktası. Otelin müdürü ile yapacağım 5 günlük rota konusunda pazarlık ederek toplam 300 dolara anlaştık. Kathmandu’da da benzer fiyatta teklifler almıştım ama buraya gelince kötü bir sürpriz ile karşılaşmak istemedim ve buradan bir bağlantı sağlamayı seçtim. Bunun kapsamında bir rehber, trekkingin başlangıç noktası Nayapul’a kadar özel araç ile gidiş ve geliş, kalınacak yerlerin ücretleri, kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri ile trekking için izin belgesi (ki bunun 70 dolar tuttuğunu söyledi müdür). Ayrıca eşyaları taşıyıcı “Şerpa” için de günlük 15 dolar istedi ancak eşyalarımın bir kısmını otelde bırakacağımdan, kendim taşıyacağımı düşünerek istemedim.
Bu arada şunu da belirteyim tur rehbersiz de yapılabilir ve daha ucuza gerçekleştirebilir. Güzergah zor değil ve tek bir güzergah izleniyor. Bu yürüyüşüm sırasında rehbersiz olan turistlerle karşılaştım. Yol üzerinde çok sayıda restoran, otel, pansiyon vardı. Kalınacak yerler gecelik yaklaşık 5 dolardı, yemekler şehir fiyatı ve marketlerde fiyatlar şehre göre yüksekti. İçecekler de aynen yüksek fiyatlıydı. Turun fiyat içeriğini içecekler kapsamadığı için, para kazanmak için bana ısrarla bir şeyler içirmeye çalışıyorlardı. :)
Otel müdürü bu saatte izin ofisi kapalı olduğunu ertesi gün sabah 10.00 da açılacağını ve izni alıp yaklaşık saat 11.00 de yola çıkabileceğimizi söyledi. Ben de bu ara zamanı Pokara'da geçirdim. Pokara'yı daha sonra yazacağım.
Trekking’de 1. Gün :
Sabah gerekli izin belgeleri alındı ve rehberim Krishna ile tanıştırıldım. Krishna, Nepal ile Tibet sınırındaki bir köyde yaşayan 40 yaşında, güçlü, zaten daha ileride yazacağım o zorlu yollardan neredeyse hoplaya zıplaya geçen tam bir dağ adamıydı. Kendisi 15 yıldır bu konuda rehber olarak çalıştığını söyledi ve yeteri kadar İngilizce de biliyordu. Müdür onun iyi bir rehber olduğunu her sorunu çözeceğini, eğer bir sıkıntı yaratırsa dönüşte kendine söylememi ve gereğini yapacağını söyledi.
Dağda kullanacağım eşyalarımı sırt çantama koyup hazırlıkları tamamladım ve yola çıktık. Özel Araçımızla yaklaşık 1,5 saat süren yolculuktan sonra Nayapul’a vardık. Burası trekkingin başlangıç noktasydı.
TREKKİNG BAŞLIYOR :
Bugün,Nayapul'dan (Rakım 1127 m.) Tikhedhungga’ya (Rakım 1540 m.) kadar yürüyecektik. Yaklaşık 14 km. lik bir mesafe ve 700 m. yükseğe çıkacaktık. 14 kg. olan sırt çantamı yüklendim ve yürümeye başladık.
Belli bir noktaya gelince belgelerimiz kontrol ettiler ve, işlemler tamamlanarak yola çıkmamıza izin verdiler. O andan itibaren merdivenler başlıyordu. Zaman zaman patika ve çoğu merdiven olan bu yolu etrafı seyrederek yürümeye devam ediyordum.
Önceleri yol güzel, manzara harika, şelaleler, yaya köprüleri ilginç görünüyordu. Ama daha sonra anlıyorum ki, hani bir hikaye var cehennemin reklamı diye, bu görüntüler onlarmış meğerse. Yol gittikçe dikleşiyordu, binlerce merdiven ile yukarıya doğru çıkıyorduk. Daha önümüzde tur boyunca inip çıkacağımız on binlerce merdiven varmış meğerse. Çıkış sırasında bazen inişler de oluyordu tabii ki, bu aynı inişi tekrar çıkacaksın demekti. Böyle durumlarda içimden küfür ediyorum tabii ki. :)
Her yanımdan ter boşanıyor, burnumun ucunda terlerin aktığını hissediyordum. Zaman zaman durup dinleniyor ve pınarlardan akan sularla serinlemeye çalışıyordum.
İlk öğle yemeğimizi yol üzerindeki bir lokanta da yedik.Fazla rahatsız etmemesi için, tur boyunca öğle yemeklerinde sadece bir çorba içtim.
Yol boyunca binalar, iş yerleri vs. gibi insan yerleşimleri hiç bitmiyordu. Tıpkı bizdeki doğu Karadeniz de olduğu gibi insanlar dağlara dağınık bir biçimde yerleşmişti.
Yol boyunca insanların yaşamlarını da yakından görme olanağım oldu. Elektriğin olmadığı bu bölgede fotoğrafta görülen iki kişi bir ağaç gövdesini, sanki makinadan çıkmış gibi, çok düzgün bir biçimde doğruyorlardı. Nepal'e teknoloji henüz gelmemiş. Zaten makina olsa bile elektrik en büyük sorunları, şehir merkezlerinde bile kısıntılı olarak elektrik veriliyordu.
Nihayet 5 saatlik bir yürüyüş sonunda Tikethunga’ya vardık. Yola geç çıkabildiğimiz için vardığımızda hava kararmak üzereydi. Burada ahşaptan yapılmış derme çatma bir kulübede kalacaktım. Neyse ki yataklar temizdi ve duş yapma imkanım da vardı. Ancak ortak kullanılan banyoda sıcak yazan vanayı açınca sadece buz gibi su aktı ve çaresiz bununla duş almak zorunda kaldım.
Bugünkü yürüyüşte sırtımdaki yükle oldukça yorulmuştum. Rehberime söyledim o da bir taşıyıcı bulabileceğini ama fiyatının daha pahalı olduğunu söyledi (Tabii ki kendi komisyonunu da üzerine ekleyecekti). Bu yük ile daha fazla yürümenin benim için çok zor olduğunu düşündüm. 20 dolar günlük ile bir Şerpa (Sherpa) tutum.
Akşam yemeği için sadece haşlanmış patates ve iki kaynamış yurmurta istedim.Yemeğimi yedikten sonra yorgunluğum nedeniyle hemen uyuyabileceğimi düşünmüştüm ama heyhat. Dışarıda yağan şiddetli yağmurun sakinleştirici etkisine rağmen hem yorgunluktan hem de belki yerimi yadırgamaktan sabaha kadar geceyi aralıklı sızarak tamamlayabildim.
Trekkingde 2. Gün :
Sabah saat 06.00 da kalkıp kahvaltı yaptım. Kahvaltı menümde benim için olmazsa olmaz Türkiye’den getirdiğim peynir, oradan iki kaynamış yumurta, yağ ve reçel vardı. Onlar kahvaltıda normal yemek yiyorlardı, hatta bazı Avrupalı turistler de öyle yapıyordu. Ve tabii kahvaltıda benim için olmazsa olmaz diğer şey Türkiye’den getirdiğim çaydı.
Turun en zorlu yürüyüşü bugündü ama neyse ki en azından sırtımda yük olmadan yapacaktım bu yolculuğu. Ve zorlu yolculuk başlıyor. Bugün 2874 m. yüksekliğindeki, yaklaşık 18-19 km. ve yaklaşık 8 saat sürecek mesafedeki Ghorepani’ye yürüyecektik. Yani 1334 m. daha yükseğe çıkacaktık.
Yol boyunda dik merdivenlerde, zaman zaman yağan şiddetli yağmur altında yürüyorduk. Güzergah o kadar zordu ki, bazen 10 m. dik merdiven çıkıp, durup derin derin nefes alarak yola devam ediyordum. Deyim yerindeyse kıçımdan ter boşanıyordu. Zaten yükseğe çıktıkça azalan oksijen de durumu daha da güçleştiriyordu. Rehberim bu durumda ''Boss are you ok?''diye halimi soruyordu. Ben iyiyim diyordum ama gittikçe tükendiğimi hissediyordum.
Ne etrafı dikkatlice izlemek, ne de fotoğraf çekme isteğim yok tu. Zaten yağmur nedeniyle etraf gri görnüyordu. İstediğim tek şey bu yolun bir an önce tamamlanmasıydı. Yağan şiddetli yağış nedeniyle, zaten fotoğraf makinem de ıslanmış çalışmıyordu. Bazen rehberimin bana acıyan gözlerle baktığını görüyordum. :)
Yine bir yerde öğle yemek molası verdik, burada da bir çorba içtim. Yolda ise, enerji kazanmak için, ara sıra gelirken getirdiğim kuru kayısı, çerez, çikolata tüketiyordum.
Yolda zaman zaman kan görüyordum. Rehberime bunun ne olduğunu sorduğumda, at, eşek, köpek, manda gibi hayvanlara yapışan sülüklerin yere düşmesiyle olduğunu söyledi. Bazen dinlenirken, sülükler nedeniyle beni otlara fazla yakın oturmamam konusunda uyarıyordu. Eylül sonu yağış sezonu bitince bu sülükler de yok oluyormuş.
Yine bu zorlu yola ısrarla devam ediyordum. 8 saat süren bu zorlu yolculuğun sonunda nihayet Ghorepani'deydik. Burada bir aşağı ve bir de yukarı Ghorepani vardı. Rehberim yukarı Ghorepani'nin manzarasının daha güzel olduğunu, ama yorgunsam aşağıda da kalabileceğimizi söyledi. Bunun için 15-20 dakika daha yürümemiz gerekiyordu. Adeta sürüne sürüne yukarı Ghorepani'ye çıktım çünkü hem güzel bir Annapurna manzarası görecek ve hem de yarınki yürüyüşümüzden zaman kazanacaktım.. (Not: Fotoğraf alıntıdır.)
Rehberim beni tebrik etti ve birçok insanın bu ikinci günkü yola dayanamayıp geri döndüğünü söyledi. Hatta yapabileceğimi düşünerek, Annapurna Base Camp’a gitmeyi teklif etti. Oraya varış 6 gün sürüyormuş. Buraya kadar bana yetti de arttı bile. :) Ghorepani’de genç bir Nepalli rehber bana “Strong Man” ismini taktı ve sonraki karşılaşmalarımızda diğer rehberlerle birlikte bana “Strong Man” diye sesleniyorlardı. :) Bu parkurda orta yaştaki insanları ne kadar çok zorlandığına şahit oldum. Hatta gençler bile oldukça zorlanıyorlardı doğrusu.
Burada kalacağım otel belki buradaki en lüks oteldi. Rehberime sıcak su olup olmadığını sordum yine var dedi. Odaya çıkıp kendimi duşa attım ama yine heyhat sıcak su akmıyordu. Yine soğuk su ile duş aldım, kurulanıp kalın giysilerimi giyip kendimi ısınmak için yorganın altına attım. Hava da burada oldukça serindi. Rehberim bir süre sonra gelip, yarım saat sonra sıcak su olacağını haber verdi. :)
Bir süre sonra aşağıya inip ıslanan giysilerimi, diğer gezginler gibi, ortada bulunan büyük bir odun sobasının üzerindeki iplere asarak kurutmaya çalıştım. Zaten kuru bir giysim kalmamıştı.
Bir süre dinlendikten sonra, akşam yemeğimi yedim. Burada tercihim makarnaydı. Yemeğin ardından hemen yatmam lazımdı çünkü sabah 04.00 te kalkıp Poon Hill’e güneşin Annapurna üzerinde doğuşunu izlemeye çıkacaktık. Bir gece öncenin uykusuzluğuna rağmen yorgunluktan yine uyuyamadım. Ara sıra sızarak sabahı zar zor ettim.
Trekkingde 3. Gün :
Saat 04.00 te kalkıp 04.30 da yola çıktık. Poon Hill (Rakım 3874 m.) yaklaşık 2,5 km. mesafede ancak 500 m. daha yukarı çıkacaktık. Bir gün öncenin dayanılmaz yorgunluğuna rağmen bu dik merdivenli yolu tamamladım ve Poon Hill’e vardık. Hedefime varmanın heyecanı ve gururuyla bütün yorgunluğum bir anda sona ermişti.
Bizimle beraber buraya tırmanmış olan 100-150 kişi daha vardı. Hep birlikte güneşin doğuşunu bekledik ama yine heyhat, gökyüzü bulutlu ve güneşin doğuşunu net görme şansımız olmadı.
Aynı şekilde karşımızdaki 7219 m. tepesi buzullu Güney Annapurna dağını da bulutlar nedeniyle net olarak göremiyoduk. Ama olsun burada olmak bile bana çok heyecan veriyordu bana.
Burada çokça fotoğraf çektim. Birkaç fotoğraf da rehberim Krishna ile çekildim. Daha sonra tekrar otelimize döndük. İniş yolunda rengarenk çiçekler, doğanın rengarenk görüntüsü içimi ferahlatıyordu. Otelde kahvaltımı yaptım ve 2-3 saat dinlendim.
Şimdi yolumuz Tadapani’yeydi (Rakım 2630 m.). Burası yaklaşık 13 km. ve yaklaşık 5 saat sürecekti yolculuğumuz. Bu güzergahta yokuşlar olmasına karşın inişler de çoğunluktaydı. Bir gün öncesine göre daha kolay bir parkurdu ve burada çok güzel vahşi orman manzaraları mevcuttu. Burası adeta bir botanik bahçesini andırıyordu.
5. saat yürüyüşün sonunda nihayet Tadapani’deydik. Burada kalacağım yer yine ilk günkü gibi ahşap barakaydı. Rehberimden ısrarla sıcak su istedim, o da sıcak su olacağını söyledi. Burada su tüp gazla ısıtılıyormuş ve şerpalar tarafından taşınarak getirildiği için 200 rupi istiyorlarmış duş başına. Sonradan anladım ki, meğer benim rehber bu paraları vermemek için beni soğuk su ile yıkanmaya mecbur bırakmış. Çünkü bu turdaki her şey, içecekler hariç, fiyatın içindeydi. Rehber ne kadar kısarsa ona daha fazla para kalacaktı. Neyse ki burada sıcak suyla yıkanıp rahatladım.
Fotoğrafta bir Şerpa kocaman bir su tankını taşırken dinlenme esnasında.
Şerpalar deyince biraz da onlardan bahsedelim. Burada taşıma araçları, katırlar ve şerpalardı. Zavallı adamlar sırtlarında 35-40 kilo yükle o yüksekliklere çıkıyorlardı. Genelde ayaklarında terlikler, sırtlarında büyük bir sepet vardı, görünce gerçekten içim sızlıyordu. Benim şerpa sadece benim yükümü taşıdı 14 kg. Bundan başka da bir ulaşım yoktu buralarda. Burada yaşayan insanların çok çetin bir yaşam mücadelesi vardı doğrusu.
Nihayet Tadapani'ye vardık. Akşam yemeğinde tavuklu kızarmış pilav ve yanında, belki de uyumama yardımcı olur diye, buraya özgü içki Rum içtim. Burada Koreli, Azeri ve İspanyol turistler vardı ve gece boyunca sohbet ettik. Buna rağmen yine zorlu ve uykusuz bir gece geçirdim.
Trekkingde 4. Gün :
Bugün yolumuz Ghandrunk’aydı. (Rakım 1940m.) 7-8 km. yaklaşık 3,5 saatlik bir yolumuz vardı. Daha bir günlük programımız vardı ama geriye dönmek istedim. Rehberime bugün Pokhara’ya nasıl dönebiliriz diye sordum, o da Ghandrunk’tan sonra daha bir saat yürüyeceğimizi oradan otobüs ile Nayapul’a inebileceğimizi söyledi. Bence dönmek en iyisiydi çünkü burada yapabilecek artık bir şey yoktu. Bu turu yapacaklara tavsiyem de aynen böyle yapmaları.
Bu kez parkur temizdi ve az zorlu bir yoldan ilerleyerek önce Ghandrunk daha sonra da otobüsün kalktığı yere vardık, burasının adı da Ghrandrunk'tu.
Benim için bu kadar zor parkuru yürüdükten sonra, bir otobüse binip sağa sola sallanmaktan, sarsıntıdan adeta böbrek taşları düşürülebilecek bir yolculuk bile oldukça iyi geldi. :)
Ve nihayet Nayapul’dayız ve aracımız bizi bekliyordu. Araçta su içindeki ve perişan haldeki botlarımı çıkarınca, daha önce bahsettim iki sülük ayağımı iyi emmişler. Sülükleri ezdim ama yine canlandılar ilginç, yok edercesine iyice ezdim.
Altının bir bölümü parçalanmış olan botlarımı rehberime teklif ettim ve kabul etti. Terliklerim çok iyi geldi, bütün gün su içindeki ayaklarım bu sayede hava aldı. Yine 1,5 saat süren yolculuktan sonra otelime vardık. Rehberimle vedalaşarak bu turu tamamladım.
Şimdi Pokhara'da dinlenme zamanıydı.
NAMASTEE…..
Not: Özellikle blog yazarlarından rica ediyorum, hangi mevsimde gittiklerini yazılarında belirtsinler. Ayrıca mevsim önerilerini de doğru yapsınlar. Çünkü inanarak okuduğum bir blogda en iyi ayın Eylül olduğunu yazıyordu. Ancak buraya gelince Ekim, Kasım, Nisan ve Mayıs aylarının en iyi aylar olduğunu öğrendim. Yanlış bilgilenmem nedeniyle yaptığım turun en az yarısını sağanak yağış altında gerçekleştirdim. Tanzanya seyahatimde de benzeri oldu, çokça eşya yüklenmek zorunda kaldım.Bu konuya dikkatinizi çekerim. Saygılarımla.
Pokhara yazımı okumak için tıklayınız....
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder