Temmuz 2014 - Ağustos 2018
Berat'tan, yazımda bahsettiğim o güzel kahvaltının ardından, Vlora'ya doğru yola çıkıyoruz. İlk gelişimde Vlora'ya çok kötü bir yoldan gelmiştim ama bu kez büyük ölçüde daha bakımlı yoldan geliyoruz. Bu dört yıl içinde Arnavutluk yollarında, olumlu manada, çok büyük değişiklikler olmuş.
İlk gelişimde,yol üzerinde çok sayıda bunkerler (koruganlar) dikkatimi çekmişti. Orada öğrendime göre bunların sayısı 6.000.000 taneydi. Enver Hoca döneminde dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı önlem olarak yaptırılmış. Bu arada o dönemde de nüfusun 2.000.000 kişi olduğunu söylememiz gerek. Bu bunkerler içine 2 kişi alabilecek boyutta ve Arnavutluk'un her tarafına dağılmış vaziyette inşa edilmiş, yönleri Adriyatik'e doğru bakıyordu. Hatta Vlora kenti içinde de çok sayıda bulunuyorlardı. Ancak bu kez bunkerlerden iz kalmamış. Belki beni görmediğim yerlerde bulunabilir bilmiyorum, ama yol güzergahım üzerinde bunları görmedim.
Vlora (Avlonya), Arnavutluğun önemli bir liman kenti. Antik çağlarda kurulmuş bir kent olmasına karşın, daha çok Osmanlıya başkaldırışın merkezi ve 1912 yılında bağımsızlığın ilan edildiği kent olarak anılıyor. Aynı zamanda bağımsız Arnavutluk'un da ilk başkenti Vlora.
Vlora Adriyatik'in o pırıl pırıl sularında tam bir tatil cenneti aynı zamanda. Buradan İtalya'ya düzenli feribot seferleri de yapılıyor. Körfez girişinde de Sazan adası bulunuyor, bu ada ilk geldiğimde yanıyordu ama hiç müdahale yapılmamıştı ve uzunca bir süre sonra kendi kendine sönmüştü. Bende yangını üzülerek izlemiştim.
Vlora'ya varınca ilk ziyaretimizi Bağımsızlık Müzesi'ne yapıyoruz. llk geldiğimde burada yapılan onarım çalışmaları nedeniyle müze kapalıydı ve bu nedenle gezememiştim.
Burası küçük bir müze. İsmail Kemali ve arkadaşlarının, 1912 Balkan savaşları sırasında, Osmanlı'nın güç kaybetmesi ve Vlora'da bağımsız Arnavutluk'un ilan etmesiyle ilgili resim, eşya, harita ve heykellerden oluşumuş bu müze.
Buradan çıkıp, geceleyeceğimiz otelimize geliyoruz. Buradan Adriyatik denizinin manzarası oldukça güzel görünüyor. Burada yapılacak en iyi şey dinlenmek. Akşam da bu güzel manzara karşısında rakı - balık da oldukça iyi geliyor bize.
Aslında burada gezecek tarihi yerler de olmsına karşın, zamanımızın azlığı ve programımız gereği bunları ziyaret edemiyoruz.
Vlora (Avlonya), Arnavutluğun önemli bir liman kenti. Antik çağlarda kurulmuş bir kent olmasına karşın, daha çok Osmanlıya başkaldırışın merkezi ve 1912 yılında bağımsızlığın ilan edildiği kent olarak anılıyor. Aynı zamanda bağımsız Arnavutluk'un da ilk başkenti Vlora.
Vlora Adriyatik'in o pırıl pırıl sularında tam bir tatil cenneti aynı zamanda. Buradan İtalya'ya düzenli feribot seferleri de yapılıyor. Körfez girişinde de Sazan adası bulunuyor, bu ada ilk geldiğimde yanıyordu ama hiç müdahale yapılmamıştı ve uzunca bir süre sonra kendi kendine sönmüştü. Bende yangını üzülerek izlemiştim.
Vlora'ya varınca ilk ziyaretimizi Bağımsızlık Müzesi'ne yapıyoruz. llk geldiğimde burada yapılan onarım çalışmaları nedeniyle müze kapalıydı ve bu nedenle gezememiştim.
Burası küçük bir müze. İsmail Kemali ve arkadaşlarının, 1912 Balkan savaşları sırasında, Osmanlı'nın güç kaybetmesi ve Vlora'da bağımsız Arnavutluk'un ilan etmesiyle ilgili resim, eşya, harita ve heykellerden oluşumuş bu müze.
Buradan çıkıp, geceleyeceğimiz otelimize geliyoruz. Buradan Adriyatik denizinin manzarası oldukça güzel görünüyor. Burada yapılacak en iyi şey dinlenmek. Akşam da bu güzel manzara karşısında rakı - balık da oldukça iyi geliyor bize.
Aslında burada gezecek tarihi yerler de olmsına karşın, zamanımızın azlığı ve programımız gereği bunları ziyaret edemiyoruz.
Arnavutlukta dil biraz problem. Çünkü İngilizce bilnlerin sayısı oldukça az. Daha ziyade İtalyanca biliyorlar. İşte bu konu ile ilgili başımdan geçen bir olayı anlatayım;
Vlora'ya 2014 yılındaki ilk gelişimde, otelin restoranında balık - rakı yapmak istemiştim. Menüde taze veya pişirilmiş sebze yazıyordu. Ben salata istedim, onlar kabak ve patlıcanları doğrayıp bir tabağa koyup getirmişler. Derdimi anlatmaya çalışırken bir kadın geldi ve düzgün bir İngilizce ile yardımcı olabileceğini söyledi. Ben de ona yeşil salata istediğimi söyledim. O da onlara anlatırken, ben Türkçe bir şeyler söylemişim ki, o kadın bana dönüp " Türkmüsünüz?" dedi. Kendimi tanıttım, o da kendini tanıttı. Adı Meral eşinin adı Valon. Eşiyle Almanya'da çalışan bir Arnavut kızıymış, tatil için gelmişler buraya. Babası önce Prizren'den, Türkiye'ye göç etmiş, sonra tekrar geri dönüp Almanya'da yaşamaya başlamış. Evlerinde hep Türkçe konuşulmuş, o yüzden iyi biliyordu Türkçe'yi. Bu arada levrek balığı sipariş ettim, çupra geldi. Ama gerçekten de çok güzel bir çupraydı. Yerel rakısını da deneyerek akşam yemeğimi tamamlamıştım. Resimde Meral ile Valon..
Otelin Plajında
Adriyatik gerçekten pırıl pırıl bir deniz. Derinlikler bile gözle görülüyor. Yine ilk gelişimde, sabah kahvaltıdan sonra denize girip eşyalarımı toplamaya başlayacaktım. Tiran'da, Prizren otobüsüne yetişmem gerekiyordu. O aile (Meral ve Valon) de Prizren'e gidiyormuş, bana beraber gitmeyi teklif etmişlerdi. Böyle bir teklife kim hayır diyebilirdi ki, memnuniyetle kabul etmiş ve güzel sohbetlerle dolu olan yolculuktan sonra Prizren'e varmıştık.
Bu kez yolumuz güneye doğru olacak. Yarın Saranda'ya gitme planımız var ama son anda yaptığımız bir değişiklikle Gjirokaster'e gidiyoruz.Gjirokaster gezi yazımı okumak için tıklayınız...
Bu 2014 gezimin amatör kameramla yaptığım çekimin kısa filmini de aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=tZMGUeMP-Kk
İYİ SEYAHATLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder